En farklı general
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ hakkında, ‘En farklı generaldir, böylesi gelmedi’ diyenler yavaş yavaş haklı çıkıyor.
Hem en farklı, hem de ‘ilklerin generali...’
Mesela, ‘halkın haber alma özgürlüğü’nü direkt ilgilendiren ‘akreditasyon yasağı’, ilk kez, Başbuğ döneminde gevşemişti.
Hayır, yasak tamamen kaldırılmadı.
Bazı gazete ve televizyonlar ‘istenmeyenler’ listesindeki yerini korumaya devam ediyor.
Olsun.
Bu da bir ‘şey’dir.
Başbuğ’un tolerans limiti bu kadarmış. Halefi daha fazlasını yapar...
Başbuğ’u ‘farklı’ kılan hususiyetlerden biri de, felsefeyle kurduğu ilişkiydi.
Habermas’a atıf yaptığı konuşmayı unutmuyorum.
Kamuoyu, çünkü, Paşaları (pardon generalleri) entelektüel faaliyet içinde görmeye pek alışkın değildi...
En entelektüelleri Marmaris’te resim sanatının ‘nü’ örnekleriyle iştigal ediyordu.
Kaldı ki, kimse onlardan ‘epistemolojik’ bir gayret içinde olmalarını beklemiyordu.
Bir kısmı anılarını yazıyor, bir kısmı panellere katılıyor, bir kısmı da televizyon programlarına çıkıp bilgi ve deneyimlerini aktarıyordu.
Başbuğ, Habermas’tan haberdar bir general olduğunu kanıtlayarak, bir ezberi bozdu.
Ezber bozan biri daha vardı:
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Işık Koşaner.
Fakat Koşaner, ‘postmodern tabaka’ diye yeni bir ‘sosyal sınıf’ türetip, (ve de bu sınıfı ‘iç düşman’ konseptine dahil ederek) hem tehlikeli bir ‘tehdit değerlendirmesi’ yapıyor, hem de doğrudan ‘felsefe’nin alanına müdahale ediyordu.
İlklerin generali İlker Başbuğ’un akılda kalan icraatlarından biri de, Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt’le yaptığı üç ayrı görüşmeydi.
Bu görüşmelerin yapıldığı dönemde, Başbuğ, Kara Kuvvetleri Komutanı’ydı... Anayasa Mahkemesi’nde de Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli ‘parti kapatma davası’ görüşülüyordu.
Gazetelerin yazdığına göre, görüşmeler esnasında güvenlik kameraları kapatılmış, komutanlık katının ışıkları söndürülmüştü.
Neden böyle yapıldı, bilmiyorum.
Başbuğ Paşa’nın icraatları bununla sınırlı değildi.
Genelkurmay Başkanı olunca, ‘hükümet programı’na benzer bir programla çıktı basının karşısına ve bütün sorulara içtenlikle yanıt verdi.
Birkaç gün sonra da, Kocaeli Garnizon Komutanı Korgeneral Galip Mendi’yi, ‘Ergenekon davası’ tutuklularından Şener Eruygur’la Hurşit Tolon’u ziyarete gönderdi.
Mendi’nin ismi, ilk, Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı’nın öldürülmesinden sonra gündeme gelmişti.
Mendi, bu cinayetle ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından sorgulandı. Cinayetle ilişkisi saptanamadı ama, Türkiye ‘Kutlu Adalı cinayetini yeterli ve etkin biçimde soruşturmadığı’ gerekçesiyle 95 bin Euro ödemeye mahkûm edildi.
İlklerin generali Başbuğ, önceki gün, CHP lideri Deniz Baykal’la görüştü.
Faydalı bir görüşmeydi...
Böyle görüşmeler hep olmalı...
Fakat, görüşme sonrasında, Baykal adına, neredeyse ‘amir’ edasıyla gazetecilerin soru sormasını engellemesi dikkat çekiciydi.
İlklerin generali Başbuğ, şimdi de, Güneydoğu’nun yeniden OHAL kapsamına alınmasını, polis yetkilerinin askere devredilmesini istiyor.
Meclis’ten nasıl bir karar çıkar, bilmiyorum ama, OHAL ve ‘yetki devri’, terör konusunda pek de işlevsel ve ‘hayırlı’ bir çözüm önerisi gibi durmuyor.
Dileriz, ilklerin generali Başbuğ, hiç de ‘ilk’ ve ‘yeni’ olmayan bu teklifinde ısrarcı olmaz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.