Batılıların hedefinde Türkiye var
Türkiye'ye dört bir taraftan saldırı oluyor... İçerden ve dışardan Cumhuriyet tarihinin en ürpertici saldırıları yapılıyor... Türkiye, her bakımdan, bir beka mücadelesi veriyor... Ama Türkiye'deki bazı çevreler, terör saldırıları üzerinden bile gerginlik çıkarmaktan geri durmuyor. Bir eğlence merkezine yapılan saldırıdan bile “laik yaşam tarzına saldırı" sonucu çıkarıyor, sadece sosyal medyada değil gazetelerde ve televizyonlarda da “laiklik tiradları" çekmekten çekinmiyorlar!
Bu, olmaz işte! Böyle bir kafa, Türkiye'nin başına “püsküllü belâ" olur yalnızca!
Bu olmaz; çünkü artık dünya âlem biliyor ki, bu örgüt, İslâm'ı vurmak, İslâm dünyasını birbirine kırdırmak, yapay bir Sünnî-Şiî çatışması icat ederek Ehl-i Sünnet Omurga'yı çökertmek için Batılılar tarafından vekâlet savaşlarında kullanılan bir maşa!
SOĞUK SAVAŞ'IN BİTİRİLMESİ VE İSLÂM'LA POSTMODERN SAVAŞ SÜRECİ...
Söyleye söyleye dilimde tüy bitti: Batılılar, 1989'dan itibaren Soğuk Savaşı bitirdiler ve “İslâm'la savaş"ı küresel strateji olarak belirlediler.
Bizzat dönemin NATO Genel Sekreteri Willy Cleas, “Küresel sistemin önündeki en büyük tehdit İslâm'dır" dedi.
Küresel sistemin silahlı gücü NATO'nun başındaki kişinin böyle bir açıklama yapması, NATO'nun, Soğuk Savaş'tan sonraki ana stratejisinin “İslâm'la savaş" stratejisi olarak belirlendiği anlamına gelir.
Elbette ki, NATO Genel Sekreteri de, Batılı ülkelerin liderleri de, daha sonraki süreçte yaptıkları açıklamalarda, “Biz, İslâm'la savaşmıyoruz; terörle savaşıyoruz" şeklinde açıklamalar yaptılar! Ama bu açıklamaların hepsi de, hedef saptırmaktan, Batılıların asıl hedeflerini maskelemelerinden başka bir anlam ifade etmiyor.
Batılı liderler, tabiî ki, “İslâm'la savaşıyoruz" diyemezler. Bunun nasıl tehlikeli bir şey olduğunu söylemek bile gerekmiyor. Çünkü bu, kendi ayaklarına kurşun sıkmaları anlamına gelir.
O yüzden şu gerçeği görmemiz gerekiyor artık: Batılılar, terörle savaşıyormuş gibi yaparak İslâm'la savaşıyorlar. Terör örgütlerini icat edenler onlar! El-Kaide'nin Sovyetler'e karşı Amerikalılar tarafından icat edildiğini bütün dünya biliyor artık.
DEAŞ'ın da, ABD-İngiltere ortak yapımı olduğunu biz biliyoruz; yarın kendileri de itiraf edecekler. Ne zaman itiraf ederler peki? Hedeflerine ulaştıklarında.
Hedefleri ne? Âmiyâne tabirle, “zurnanın zırt dediği yer" burası işte.
BATILILARIN ÜÇ AŞAMALI HEDEFLERİ...
Batılıların uzun vadedeki hedefleri, İslâm'ın tarih yapacak bir aktör olarak yeniden tarih sahnesine çıkmasının önlenmesi.
Orta vadedeki hedefleri, bu birinci hedefi gerçekleştirebilmek için İslâm'a Karşı İslâm Savaşı stratejisiyle yapay bir Sünnî-Şiî çatışmasının icat edilmesi, Müslümanların bin yıl dünya tarihini yapmalarını ve dimdik ayakta durmalarını mümkün kılan Ehl-i Sünnet Omurga'nın çökertilmesi.
Yakın vadedeki hedefleri ise, Türkiye'nin kuşatılması ve durdurulması.
Bizim metamorfoz yemiş seküler elitlerimiz henüz olayın vehametini göremese de, Batılılar şunu çok iyi biliyorlar: Türkiye, yapay Sünnî-Şiî çatışmasını engelleyecek tek ülkedir.
Öte yandan Selçuklu ve Osmanlı tecrübeleriyle Ehl-i Sünnet Omurga'yı kuran medeniyet tecrübesinin mirasçısı -olma mücadelesi veren- bir ülke olarak Türkiye, Ehl-i Sünnet Omurga'nın çökertilmesine aslâ izin vermeyecek tek ülkedir yine.
TÜRKİYE, BATILILARIN OYUNLARINI NASIL BOZDU?
Şimdi sıkı durun: Türkiye, üç maddede özetlediğim Batılıların İslâm'ın bir aktör olarak tarih sahnesine çıkmasını önlemek için geliştirdikleri 100 yıllık büyük oyun'u bozdu!
Batılıları çıldırtan bu işte!
Türkiye, ne yaptı da, Batılıların 100 Yıllık Büyük Oyun'larını bozdu, peki?
Bir kaç şeyi birden yaptı...
Öncelikli olarak, Türkiye'nin “yüzyıllık parantez"e son vermek istediğini, bunun için de -henüz yeterince hazırlıklı olmasa da- medeniyet iddialarına yeniden sahipleneceğini ilan etti. Bunu da, başta Osmanlı coğrafyası olmak üzere medeniyet coğrafyasındaki mazlumlara bilfiil el uzatarak, umut olduğunu göstererek yaptı.
İkinci olarak, ekonomik bağımsızlığı için bir irade beyanında bulundu ve dünyanın 17. büyük ekonomisi oldu.
Üçüncü olarak da, Fırat Kalkanı Operasyonu'yla, DEAŞ'a hatırı sayılır bir darbe vurdu ve Batılıların DEAŞ'la savaşmak gibi bir dertlerinin olmadığını bütün dünyaya gösterdi: Böylelikle Batılıların “DEAŞ maskesi"ni düşürdü.
Batılılar için artık takke düşmüş, kel görünmüştü: O yüzden hem konsorsiyum ürünü olan, Türkiye'ye yönelik terör saldırılarınıhızlandırdılar hem de Türkiye'nin sinir uçlarını sistematik olarak patlatarak, içerdeki birilerine sufle vererek Türkiye'yi önce sosyal, siyasî ve ekonomik kaosun, sonra da iç-savaşın eşiğine sürükleme tezgâhlarını uygulamaya koymaya başladılar.
Yaptığım bütün bu teorik okumalardan ve tahlillerden sonra, Batılıların neden genelde Türkiye'yi hedef tahtasına yatırdıkları, özelde ise her fırsatta özellikle de DEAŞ üzerinden yapılan eylemlerle ya da ülke içinde kışkırtılan absürd hâdiselerle laiklik üzerinden Türkiye'yi tehlikeli bir gerilimin eşiğine sürüklemeye çalıştıkları daha iyi anlaşılıyor olmalı.
*
Dünkü yazımın bu şekilde biraz daha açılması gerekiyordu. O yüzden dünkü yazımda vadettiğim uzun soluklu çıkış yolunu Cuma günkü yazıda sizlerle paylaşacağımı hatırlatarak burada sadece şunu söylemekle yetiniyorum:
Osmanlı, üç kıtada 72 dini, ırkı, milleti laiklikle bir arada tutmadı: İslâm, bize yeter! Herkese kol kanat gerer.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.