Erdoğan, Trump, Putin...
Bir referandum sürecindeyiz. Aslında “Anayasa” değişikliğinin halk oylamasına sunulması söz konusu ama oylamanın Erdoğan’ın ismi etrafında şekilleneceği hemen herkesin ortak kabulü. Ak Parti“Erdoğan’ın liderliğinin Türkiye’ye kazandırdıkları”nı işleyecek ve bunun halk nezdindeki karşılığını sandığa yansıtmaya çalışacak, muhalefet de Erdoğan’ın dominant karakterinden yola çıkarak “Tek Adamlaşma” temasından sonuç üretmek isteyecek.
Bu süreçte her malzemenin halk oyunu etkilemek üzere devreye sokulacağını tahmin etmek zor değil.
Başlıktaki üç ismin benzerliği veya ayrılığının da, referandum sürecinde artı - eksi bir anlam kazanacağı anlaşılıyor.
Şu anda bile, bu üç ismin yan yana getirilmesini, Erdoğan açısından “pozitif” yorumlayanlar var, “negatif” yorumlayanlar var.
Bir süredir mesela Habertürk gazetesinden Serdar Turgut, üç ismi “otokrat liderler çağı”nın sembolleri olarak niteleyip, bunu kaçınılmaz görürken, mesela t24 internet sitesinde yazan eski sosyalistlerden Oya Baydar, özellikle Trump’la Erdoğan’ı “Ruh ikizi” diye niteleyip topa tutuyor.
Oya Baydar’ın “negatif” yaklaşımına yakından bakarsak, onun, dünyada, özellikle kadınların tepki gösterdiği imajından yola çıktığını, onunla Erdoğan’ı birleştirmeye çalıştığını görüyoruz. Eski bir sosyalist Oya Baydar. Uzun cezaevi hayatı var. Aslında ideolojik anlamda Lenin’lerden vs geliyor. “Otokratik” liderlere yabancı değil. Ama bir özeleştiri süreci geçirdi ve şimdilerde daha liberal iklimlerde duruyor. Trump ve Erdoğan’a yönelik ortak yargılamada “ruh ikizliğinin bu kadarı mı olur! İki adamın tarzı, karakteri bu kadar mı benzer birbirine!” cümlelerinin peşine, “Ego şişkinliği, kendinden başkasını hiçe sayan üstten bakış, tehditkâr ve saldırgan üslup” gibi bir yığın negatif özelliği sıralayıvermiş.
Buna karşılık Serdar Turgut, Herfried Münkler isimli bir Alman bilim adamının görüşünden yola çıkarak değerlendiriyor meseleyi. Turgut’un naklettiğine göre Münkler “Dünyanın yeniden otokrat liderlerin yükselişine doğru gittiği”ni ve “Global dünyada lider olarak yükselecek otokratların başlıca 3 kişiden oluşacağı”nı belirtiyor. Onları da, “Rusya Devlet Başkanı Putin, ABD Devlet Başkanı Trump ve de Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan” olarak sayıyor.
Serdar Turgut ondan sonra “kafa karışıklığına yol açmaması için otokrasinin ne olduğunu” anlatıyor.
Şunlar otokratik rejimler ve Erdoğan’a ilişkin Serdar Turgut’un notları:
“Otokratik rejimlerin temel özelliği yönetimlerin halk adına karar vermesidir. Yönetici, halkın direkt iradesi olarak o koltukta bulunduğundan getirdiği politikalarla, yaptığı değişikliklerle halk adına iyi, güzel, doğru olana karar vermektedir. Otokratın kararları aslında halkın direkt kararları olarak görülmektedir.
“Evet, hem dünyanın ihtiyacı bu olduğundan hem de halkın taleplerine en hızlı ve doyurucu olarak cevap verebilen sistem bu olduğundan otokratların yükselişi başlamıştır. Erdoğan yükselmekte olan trendi iyi görmüş ve dünyayı iyi çözümlemiştir.”
Turgut “2017 beklentim” başlığı altında da “Başkan seçildikten sonra Erdoğan’ın Putin ve Trump ile üçlü bir zirve yapmasını ve bölgemizde yeni düzenin o zirvede kurulmasını” beklediğini ifade ediyor.
Görüldüğü gibi Oya Baydar başka yerde, Serdar Turgut bambaşka yerde.
Turgut’un değerlendirmelerinin, Ak Parti cenahında ilgi ile okunması beklenebilir. Ancak henüz Ak Parti’nin konuyu “otokrasiye sahiplenme” boyutunda ele aldığını gösteren bir olgu yok. Ayrıca, gerek “otokrat” tanımlamasının “Jakoben” nitelemesine yakınlığı, gerekse, Trump ve Putin’in liderliğine sahiplenmek, Türkiye’de ortaya çıkaracağı negatif algılar sebebiyle riskli bulunabilir. Hatta Turgut’un “Otokrat lider” söylemi, CHP’nin propagandasına malzeme olarak kullanılabilecek bir tuzak gibi de görülebilir.
Bunun yanında ben yeni sisteme referans sunarken, “Tek Adam - Milli Şef” uygulamalarına atıfta bulunmanın da negatif algıları besleyeceğini ilave etmek isterim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.