Kaza kurşunu
Türkiye’nin Suriye’ye askeri varlıkla ağırlık koymasını baştan beri savunanlardanım. En nihayet bu olduğunda da geç bile kalınmıştı diye düşünüyorum. Harita ve savaş sonrası nüfus hareketleri apaçık gösteriyor ki Suriye meselesinden Türkiye kadar olumsuz etkilenen başka bir ülke yoktur. Üstelik başlangıçta; yani 2012’de ne YPG-PKK baş göstermişti ne de IŞİD problemi bugün olduğu boyuttaydı. Kısa sürede hem YPG Kuzey Suriye’de büyük bir alanı çevirerek neredeyse devletleşti hem de IŞİD’in bir numaralı düşmanı haline geldik.
Niye geldik, nasıl geldik, nerede hata yaptık bu saatte öncelikli konuşulacak konular değildir. Tablo, içeride PKK zaten büyük bir terör kaynağı halindeyken hemen sınırımızda bir PKK devleti iskeletinin oluştuğunu gösteriyor. Dahası, bütün dünya IŞİD’le şöyle ya da böyle savaşırken amiyane tabirle o kabak da bizim başımıza patlamış bulunuyor. Hal böyle olunca Suriye’de sahaya ağırlık koymamak güvenlik riskimizi artırmaktan başka bir sonuç doğurmaz. Malum, ağırlık koyduğumuz halde bile bu risk aktif durumdadır.
***
Bununla birlikte güvenlik temini için tek faktör Türkiye’nin askeri güç sarfiyatı değildir. TSK’nın El Bab operasyonunun seyri bunu göstermektedir. O küçük kasabada şehit ve yaralılar pahasına değerli bir operasyon sürdürülüyor. Son olarak Rusya’nın bir kaza eseri üç askerimizi şehit edip, 11’ini de yaralamasından sonra sahanın giderek zorlaşacağı anlaşılıyor. Bununla birlikte El Bab operasyonu PYD kantonlarının birleşmesini önleme açısından hayati bir işlev görmüştür. Kantonların birleşme ihtimali vardı ve bu başka türlü engellenemezdi. Yani, Fırat Kalkanı’nın bir yandan IŞİD’i durdurmak öte yandan da PYD/YPG’yi sınırlamak noktalarında sağlam bir mantığı vardır.
Asıl zorluk şudur: Herkesin vekalet aracılığıyla savaştığı sahada biz üniformamızla bulunmak zorunda kalıyoruz. Çünkü, vekaletimizi üstlenen Özgür Suriye Ordusu sahada tek başına sonuca ulaşabilme kapasitesine sahip değildir. Dahası, El Bab tamamen ele geçirilip temizlenecek olsa bile orayı yine tek başına koruma kabiliyeti taşımıyor. Yani, bırakın Rakka veya başka kritik noktaları, sadece El Bab için bile Türk askerinin sahada kalıcı hale gelmesi zarureti vardır. En önemlisi de Suriye’nin toprak bütünlüğü politikamız gereği El Bab’ı bir vadede Esad rejimine devredecek olmamızdır. Rusya daha şimdiden bu yolun kilometre taşlarını döşemeye başladı bile…
***
Bütün bunlar Ankara’yı yeni bir yaklaşıma, dahası politika değişikliğine zorluyor… Fırat’ın batısı boyunca işimize yarayan bir derinlikte askeri varlık bulundurmaya devam edelim. Yetersiz de olsalar ÖSO’ya hem biz destek aktaralım hem de müttefiklerin hava desteğini kazandıralım. IŞİD’e karşı operasyonlara hava desteği ve lojistik teminine de ağırlık verelim. Yani, sahadaki muharip gücümüz yerine diğer unsurları ikame edelim. Böylelikle, Suriye denklemindeki askeri gücümüzü bizim için daha güvenli bir karışıma dönüştürülelim. Cumhurbaşkanı Erdoğan da “El Bab’dan daha derine gitmemek gerekir” diyerek bunun işaretini veriyor olmalıdır. Peki, ABD gerçekten Rakka’yı temizlemek mi istiyor? Ya da iddia ettiği gibi IŞİD’i tamamen silmek mi istiyor? O zaman kendi askeri varlığı ya da sözgelimi Avrupa’dan toplayacağı bir koalisyonla bu harekatı yapsın. Biz de o koalisyonda yukarıdaki prensipler dahilinde bulunalım. Bu konsept Türkiye’nin IŞİD karşısında tek başına açık hedef olmasından her halükarda iyidir. Böylelikle, askeri kayıp riskimizi azaltmış ve kazaen saldırıya uğramaktan da kurtulmuş oluruz!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.