Bir tarik olarak dil kapısı
Tarik, “tutulan, gidilen yol, seçilen tarz ve fikir.” Bu mânada Dil Kapısı da bir tariktir, bilene. Pîrler, erenler, ehl-i dil vasfını haiz olan edip ve şairler dilin sûretini aradan çıkarıp dilin mânası üstüne tâlim yaparak giderler hakikat yoluna.
Onlar için bir tarikattır Dil Kapısı. Dilin ve kelimelerin zâhirinden bâtınına gidip gelirler. Dil ile gönülleri sürur, kalpleri şifa bulur. Zikir ve sanatlarının esası “Dil var dilde dilden içeri” dir…
Bu kapı tek başına bir hakikat yolu değil elbet. Tariklerden bir tarik... Kardeş tarikatlar gibi aynı hakikatin yollarından biridir, anlayana... Dilin hakikatine sâdık kalanları aşkın kılar, O’na götürür, teslim eder. Ehl-i akıl giremez, çünkü anlamaz lisân-ı hâlden. “Akl-ı meaş” olanlar Dil Kapısı’nı tarik edinemez.
Diğer tarikler gibi Dil Kapısı da tarihten bu yana önce horlanmış. Sonra din-i mübin istikâmetinde insanın inşasındaki emeğinden, yâni gönüllere sürur, dimağlara fikir vermesinden dolayı itibar görmüş.
Muhakkak ki söze ve hurufata dökülenlerde malâyanîlik, dedikodu, zan ve benlik vardır. Yunus’tan Mevlânâ’ya, Fuzûlî’den Mısrî’ye kadar bu Kapı’nın müdavimleri bu bedeli göze alarak Dil Kapısı’nı tarik edinmişler.
Dil Kapısı’nda duranların gayesi uhrevîleşmek değil, dünya gurbetinden asıl vatana uçmak için aşka boyanmış kelimeleri kanat yapmaktır. Gönül evlerinde demlenen vehbî ilhamlarını mısralara, satırlara yâni hurufata dökseler de esas gayeleri derece derece ulviliğe giden yolun yolcusu olmaktır.
Hz. Yunus Hak diliyle, Hz. Mevlânâ “Dilsiz dudaksız bir dille”, Hz. Süleyman kuş diliyle, insan-ı kâmiller hâl diliyle konuşurlardı.
Dil Kapısı’nı terk edenler hüsrandadır, müdavimi olanlar saadettedirler. Dilini mukaddeslerin, edebiye’nin, bediiyatın emrine vermek isteyenler Dil Kapısı’na gitsin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.