Unutmayalım FETÖ dini kullanarak ihanet etti
16 Nisan yaklaşırken ‘evet’ ve ‘hayır’ üzerinden çok garip tavırların sergilenmesine tanık olmaya başladık. Öncelikle cümlelerimin yanlış anlaşılmaması için bir tespiti net olarak ortaya koymakta yarar var. Bir kere referandumdan evet çıkmasını isteyenler de, hayır çıkmasını isteyenler de milli iradenin tecellisi açısından son derece değerlidir ve bize düşen de sadece saygı duymaktır.
Dolayısıyla şu anda verilen kıyasıya mücadeleyi de demokrasinin bir vecibesi olarak görmek zorundayız. Bu süreçte garip olan, hatta trajik olan dini değerlerin bu mücadelede bir araç olarak kullanılmasıdır.
Bir takım tuhaf insanların “16 Nisan’ın zaferle çıkacağına dair hadis var” sözlerini hiç dikkate bile almıyorum, ancak bugüne kadar fikirlerinden, bilgilerinden istifade ettiğimiz çok değerli akil insanların 16 Nisan sürecine ayetlerle ışık tutmaya çalışmaları gerçekten yürek yakıcı bir durumdur.
Açıkça ifade etmek gerekirse 16 Nisan’da gerçekleştireceğimiz faaliyet, en net haliyle bir özgür irade beyanından ibarettir. Çünkü siyasal meşruiyetin kaynağı toplumdur. Oysa din meşruiyetini ilahi kaynaktan alır. Ve imani gelenek bize göstermektedir ki dinin koruyucusu da, sahibi de Allah’tır: “Kur’an’ı biz indirdik, koruyacak olan da biziz” (Hicr 9)
***
Hal böyleyken, siyasetle dini yan yana koyarak tamamen siyasi bir faaliyete dini değerlerle meşruiyet alanı oluşturmak tehlikeli sonuçlara yol açabilir.
Nitekim İslam tarihinde, dini bir bakıma siyasetin emrine veren bu anlayışın dramatik örnekleri vardır. Mesela Abbasi Halifesi Mansur’un başdanışmanı İbnu’l Mukaffa, din ve devletin tek elde toplanması modelini İslam devlet sistemine taşıyarak İslam siyaset tarihinde derin bir kırılmanın başlangıcını oluşturmuştur. Bu model, din ve devleti birleştiren Sasanilerin efsanevi kurucusu Ardeşir’den mülhemdir. Çünkü Mukaffa da bu kültürel gelenekten gelmektedir.
Halife Mansur İbn Mukaffa’nın telkinleriyle yargı ve din dahil bütün kurumları tek elde toplamıştır. Bilindiği gibi Halife Mansur, kendi kontrolüne aldığı yargı sisteminin başına İmam Azam Ebu Hanife’yi getirmek istemiş, ancak İmam Azamzulme açık bu yönetim anlayışını onaylamadığı için kabul etmemiştir. Rivayete göre Mansur, Ebu Hanife’yi Bağdat’ta hapsettirip işkence ettirmiş ve zehirleyerek öldürtmüştür.
Din açısından aslolan adaletin sağlanmasıdır, zulmün, haksızlığın olmamasıdır. Oysa yargının ve dinin halifenin ya da sultanın emrine verildiği bir sistem her zaman istismara açıktır.
***
İslam tarihinde yaşanan tecrübeler göstermiştir ki, dinin siyasal ve ideolojik saiklerle araçsallaştırılması her zaman İslam toplumlarında derin kırılmalara, hem de telafisi uzun yıllar alan felaketlere yol açmıştır.
Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun ifadesiyle, “Din konusunda sivil, mütevazi ve gelişmeye açık dilin yerini ‘tartışılmaz dini hakikatler’e terketmiş, gücünü bilgiden alan sivil otoritenin yerini verasetle/sıhriyetle veya manevi işaretle intikal eden ‘kutsal otoriteler’in almış olmasıdır.”
Dinin araçsallaştırılmasının en canlı örneğini 15 Temmuz ihanetinde yaşadığımızı unutmayalım. Din pazarlayıcısı FETÖ, dini kullanarak canavarlaşan bir ihanet örgütü yaratmış ve ülkeyi bir uçurumun kenarına getirmiştir.
Hatırlayalım, sözde iman kurtarmak üzere yola çıkan Pensilvanya kalpazanınınkırk yıllık hikayesi emsalsiz bir alçaklıkla millete kurşun sıkmakla sonuçlanmıştı. Dini değerleri kendi Haşhaşi imparatorluklarını kurmak için dini değerleri kullanan bu din pazarlayıcıları, “Hz. Peygamber bizim olimpiyatlara katıldı; Fetullah efendi yakaza halinde Hz. Peygamber’le görüştü” şeklindeki hezeyanlarını sergilemekten ve Hz. Peygamber’i kamyonete bindirme alçaklığını göstermekten bile çekinmediler.
Şunu açıkça ifade etmek gerekiyor ki, bir pazarlamacı edasıyla dini siyasal ve ideolojik hedeflerimize ulaşmak için her kapıyı açan bir anahtar olarak kullanmaktan vazgeçmeliyiz. Özellikle de 15 Temmuz ihaneti hepimiz için bir ibret vesilesi olmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.