Türkiye "yeni Endülüs" olmayacak...
Türkiye, eninde-sonunda Batılılarla hesaplaşacak...
Bu kaçınılmaz.
Türkiye, prangalı bir ülke çünkü.
Nereye, hangi alana bakarsanız bakın, prangalar var "boynunda".
Bu prangaları kırmamız kaçınılmaz.
Kaçınılmaz; çünkü kimliğini, yerini, yönünü, yörüngesini kısacası her bakımdan bağımsızlığını yitirmiş bir Türkiye, ayakta bile kalamaz.
İşte referandum, bu açıdan Türkiye'nin prangalarından kurtulma mücadelesinde kilometre taşlarından biri.
Tam da bu nedenle, Türkiye'de yapılacak bir "seçim", bütün belli başlı Batı ülkelerinin referanduma karşı açık ve sert şekillerde tavır almalarına yetti!
Sadece bu gerçek bile, bizim "ayıkmamıza", toparlanmamıza, prangalarımızı kırma mücadelesinde tek yürek tek bilek olmamıza yetmeliydi; ama öyle anlaşılıyor ki, yetmedi, ne yazık ki.
ÖNCE ZİHNÎ PRANGALARI KIRACAĞIZ...
Önce şunu bileceğiz: Türkiye'nin boynuna bu prangalar Batılılar ve onlarla aynı hedefe yürüyen Batıcılar tarafından geçirildi.
Bu ülkenin en ürpertici prangası, zihnî prangalardır.
Avrupalıların modernlikle birlikte geliştirdikleri meydan okuma, bütün medeniyetlere saldırıya dönüşünce Osmanlı da bundan nasibini aldı.
Avrupalıların geliştirdikleri modernleşme projesinin, dünyayı köleleştirme, kontrol ve kolonize etme, zihnen ve kültürel olarak dünyayı teslim alma ve böylelikle insanlığın bütün büyük medeniyetlerinin kökünü kazıma projesi olduğunu göremedik.
Modernleşme, ilerleme olarak pazarlandı.
İlerleme de güce, güç üreten bilim ve teknolojiye sahip olmak olarak algılandı.
Batılıların modernleşmeyle birlikte geliştirdikleri, gücü, güç üreten araçları ve dolayısıyla maddî ilerlemeyi kutsayan yolculuklarının sadece Batılıları değil bütün insanlığı gücün, güç üreten araçların kölesi hâline getireceğini, insanlığı sosyal darwinizmin hâkim, güçlü olanın haklı ve hayatta kalma hakkı olduğu köleleştirici uygarlık anlayışları, sonuçta hem Avrupa'yı hem de dünyayı cehenneme çevirdi yalnızca.
Batı'da bile modernliğin, Yaratıcı'ya, insana, tabiata ve bütün medeniyetlere saldırı olduğu neredeyse yüzyıldır açıkça tartışılırken ve bu çıkmazdan nasıl çıkılabileceği yakıcı meselesi üzerinde kafa patlatılırken Türkiye'deyse hâlâ Batı da, Batılı modernlik anlayışı da, bütün modern, laik, kapitalist insan, toplum, dünya anlayışı da kutsanıyor!
Tam bir zihnî körleşme ve köleleşme hâlâ-i pür pelâli yaşıyoruz iki asırdır...
İşte bizi perişan eden asıl pranga bu zihnî prangadır. Bu prangayı kıramadığımız sürece bir arpa boyu bile yol alamayacağımızı bilmiyoruz bile!
BİZİ BU TOPRAKLARDAN SÜREMEYECEKLER!
Türkiye, elbette ki, yok olmamak için belli bir maddî (ekonomik, teknolojik) güce ulaşmak zorunda.
Ama maddî atılımları, manevî (fikrî, kültürel, sanatsal) atılımların yedeğinde ve yörüngesinde gerçekleştiremezse,maddî atılımların bu toplumu belli bir süre sonra ruhsuzlaştıracağını ve yok olmanın eşiğine fırlatacağını hiçbir zaman unutmamak zorunda aynı zamanda.
Batıyla hesaplaşma önce zihnî düzlemde gerçekleştirildiği zaman, zihnî prangalarımız, putlarımız kırıldığı zaman mesafe katledebiliriz.
Ödünç akılla, ödünç bir dünyada yaşayarak, sadece Batılıların geliştirdiği modelleri taklit ederek Batılıların soytarısı olmaktan ve sonunda da yok olmaktan kurtulamayız.
Her zaman söylediğim gibi, Hz. Mevlânâ'nın pergel metaforu yol haritamız olmalı: Pergelin sabit ayağını kendi medeniyet dinamiklerimize basmalı, pergelin hareketli ayağıyla da bütün medeniyetlere, kültürlere, dünyalara açılmalıyız...
Bunun için de fikir, sanat, eğitim, kültür ve medya dünyamızı, medeniyet dinamiklerimiz ekseninde silbaştan yeniden inşa etmeliyiz.
Genç kuşaklarımıza ruh, ahlâk, ideal, özgüven ve tevazu / başkalarına saygı ilkelerini eksene alacak bir fikir, sanat, eğitim, kültür ve medya dünyası inşa etmemizi sağlayacak bir yolculuğa çıkmalıyız.
10 yılda gelecek 100 yıl tohumlarını ekmeli, aksi takdirde, mevcut varlığımızı bile korumakta çok zorlanacağımızı aslâ unutmamalıyız.
Sözün özü: Türkiye, yol ayrımının eşiğine geldi dayandı. Batılılar, yüzyıl önce Osmanlı'yı tasfiye ettiler, şimdi de bizi bu topraklardan sürmek için bütün güçleriyle üzerimize üzerimize geliyorlar dört bir cepheden...
Türkiye'nin gerçek istiklal ve istikbal mücadelesi yeni başlıyor...
Zihnî prangalarımızı kıramadığımız sürece Batılılarla da kendimizle de hesaplaşamayız.
O yüzden daha fazla vakit kaybetmeden kendi medeniyet dinamiklerimiz ve ruh köklerimiz ekseninde maddî ve manevî atılımları kısa, orta ve uzun vadeli stratejilerle hayata geçirmek zorundayız.
İşte referandum, bu açıdan tarihî bir başlangıç noktası olacak inşallah...
Bizi bu topraklardan süremeyecekler, Türkiye, "yeni Endülüs" olmayacak Allah'ın izniyle...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.