Alkollü hayatı Kemalist CHP resmîleştirdi
Laikliği İslâm’ın yerine ikame eden Atatürkçü Cumhuriyet, yâni Chp iktidarları alkollü hayatı devlet kurumlarında ve toplumda bir âdet olarak yerleştirmiş ve resmî hâle getirmiştir. İslâm’a aykırı alkollü hayatı devlet erkânının sofralarına ve resmî protokollere sokan, bu şenî ve haram âdet için mevzuatlar çıkaranlar Atatürkçü Chp kadrosudur.
ALKOLLÜ HAYAT ATATÜRKÇÜLÜĞÜN VE CHP’LİLİĞİN ŞARTLARINDANDIR
Kemalist Chp’li olmanın şartlarından birincisi laiklikle alkolü hususi ve umumi hayata dâhil etmektir. Alkollü laik hayat Atatürkçü Chp’li olmanın olmazsa olmazlarındandır. Bundandır ki bu haram ve Avrupaî âdeti yaymak ve dayatmak için yapılan propagandalar avamın ve lümpen toplulukların köksüz idraklerine kadar sloganlaştırılmıştır: “Eski kafalılıktan kurtulmak istiyorsan önce kafayı çekeceksin…”
Bir Batılı’nın söylediği şu pespâye sözü Tek Parti dönemi Chp’liler slogan hâline getirmişlerdi. Müslüman Türk milletinin namusuna tasallut etmekten daha şenî bir hakaretti bu söz: “Aferim şu Türk milletine sonunda hidayete erdiler... Ne mutlu onlara aynı bizim gibi oldular.” Bu alçakça söz alay etmek maksadı taşımıyor. Bilakis, alkollü laik hayatla eş mânaya gelen Atatürkçü Cumhuriyet ideolojisine dâhil olduğu nisbette takdir edilen bir toplum kastediliyor.
Alkollü laik hayata dâhil olmanın Atatürkçü Chp’li olmakla aynı mânaya geldiğine ideolojik olarak inanan zümrelerin en çok kullandıkları slogan hâlâ hatırlardadır: “Laikliğin ve asrîliğin icabı olan âdetlere karşı çıkanlar orta çağın karanlıklarından arta kalan iflah olmaz gerici /mürteci/irticacı ve şeriatçıdırlar…”
CHP’DE ALKOLLE LAİKLİK BİRBİRİNİ TAMAMLAYAN İLKELERDİR
Kemalist Chp eliyle Batılılaşma mâceramızın bir parçasıydı alkollü laik hayata dâhil edilmemiz. Atatürkçü, yâni Chp’li olduğunuz alkollü laik hayata dâhil olup olmadığınıza bakarak karar verilir. Bu ölçü askeriyeden bürokrasiye ve teşkilatlardaki idarecilere kadar geçerlidir.
ALKOLLÜ LAİK HAYATI OLMAYAN ATATÜRKÇÜ VE CHP’Lİ OLAMAZ
Chp ikitidarlarında siyasette, yargıda, askeriyede ve bürokraside yükselmenin en birinci şartı alkollü laik hayatınızın istikrarlı bir şekilde berdevam olmasıdır. Alkollü laik hayatınız yoksa, şüpheli, yâni Atatürkçü rejim için tehlikeli (gerici) bir insansınız. Zaten Atatürkçü, yâni Chp’li olduğunuz gün “Din, iman, ahlâk, fazilet…” gibi ölçüleri terk etmeniz gerekiyor. Chp’nin iktidar olduğu bir zamanda alkollü laik hayatınız yoksa hiçbir şansınız yoktur. Avrupaîliği ve gelişmişliği alkolün kamuya ve özel hayata yayılması olarak gören Chp zihniyeti bu anlayışından vazgeçmiş değildir.
ALİ ŞÜKRÜ BEY İÇKİ YASAĞI KANUNU TEKLİF EDER
1920 Meclis’inde, İstiklâl Marşı Şairi Mehmet Âkif’in de desteklediği mukaddesatçı İkinci Grub’un erdemli milletvekili Ali Şükrü Bey’in kahramanca savunduğu “Dini mübinimizce tahrim edilmiş (haram kılınmış) olan işretin (içki içmenin)…” yâni “Men’i Müskirat Kanunu’nun” (İçki yasağı kanunu) 28 Nisan 1920’de kabul edilir. Kemalist oligarşi bu kanunu hazmedemez; 9 Nisan 1924’de içki içilen mekânların ruhsatı izine tâbi kılınır ve 22 Mart 1926 tarihinde de yasak tamamen kaldırılır.
M. KEMAL, İÇKİYE KARŞI OLAN ALİ ŞÜKRÜ BEY’E BAĞIRIYOR
İçki yasağı oylamasında Meclis’te bulunmayan M. Kemal “Ülkenin içinde bulunduğu kritik ortamda içki yasağı gibi meselelerle ve memleketin zararına işlerle uğraşıyorsunuz ” diyerek Ali Şükrü Bey’e bağırır. Bu şenî öfke, devletin Kemalizm’e dönüştürüleceğinin, İslâmî değerlerin “redd-i miras” edileceğinin ve dindar milletvekillerine suikastların başlayacağının işareti olacaktır.
6 Mart 1923 tarihli oturumda M. Kemal’le birbirlerinin üzerine yürürler. M. Kemal Meclis’i fesheder, seçim kararı alır ve 21 gün sonra Ali Şükrü Bey hunharca öldürülür. Allah bilir ki o şehittir. Çünkü Türkiye İslâm Cumhuriyeti dâvasının Meclis’teki en yürekli milletvekiliydi.
CHP CUMHURİYETİNE KARŞI ÇIKAN ALİ ŞÜKRÜ BEY’İN ÖLDÜRÜLMESİ
Kemalist Chp devletinin temellerinin atılmasına karşı çıkan Ali Şükrü Bey’in, M. Kemal’in Muhafız Alayı Kumandanı Topal Osman tarafından Mart 1923’de öldürülmesinin sebebi, M. Kemal’in Hâkimiyet-i Milliye gazetesine karşılık Tan gazetesini çıkarması, Hilâfet’i savunan broşür bastırıp dağıtması, Şeriat müesseselerinin Meclis bünyesine taşınmasını teklif etmesi ve Lozan Görüşmelerinde İsmet İnönü’nün olmasına karşı çıkması yanında içki yasağını dillere destan bir çabayla kanunlaştırmasıdır.
FALİH RIFKI, “MECLİS’TE YOBAZ KALABALIĞI…” DİYEREK BAĞIRIYOR
Derin bir Kemalist olan Chp milletvekili ve gazeteci Falih Rıfkı Atay içki yasağını anlatırken, Mehmet Âkif gibi Ali Şükrü Bey’i destekleyenleri “Yobaz” olarak yaftalıyor: “Meclis’te yobaz kalabalığı hayli olduğundan durumu tabiîleştirmek için teklif getirmeğe kimse cesaret edemiyordu. Hocalar kıyameti koparmağa hazırlanmışlardı. Hattâ polisin ihmaller gösterdiği rivayetleri üzerine ve tam büyük devrim günlerinde bir hoca kürsüden: Medreseleri kapatıyorsunuz, meyhaneleri açıyorsunuz, diye bağırıyordu” (Atay, Çankaya, sf.560).
Ali Şükrü Bey’i Mustafa Kemal’den kuşkulanan en tehlikeli ve azgın grubun başı diye târif eder ve içki yasağı teklifini, “Tanzimat’tan öncesini hatırlatan hava” ya benzetir: “Men-i müskirat adlı içki yasağı kanunu deniz kurmayı Ali Şükrü’nün teklifi üzerine bir şeriat kanunu olarak çıkmıştır.”
Onun yazdığına göre Rıza Nur da, içki yasağı teklifini Ali Şükrü’nün yanı sıra Mehmet Âkif’e de atfetmekte ve bunların dinî bir parti peşinde olduklarını ileri sürer: “Millet Meclisi içkiyi yasak etti. Ve bu husus şiddetle takip edildi. Bunu yapanların başı Ali Şükrü idi. İkinci derecede Şair Mehmet Âkif’ti bunlar Mecliste dinî bir parti yapmak peşinde idiler” (a.g.e., s. 283).
M. KEMAL, İÇKİ YASAĞINI KALDIRMAK İÇİN YANDAŞI HOCALARDAN FETVA ALIR
Atay’a göre, “Mustafa Kemal, bütün gücüne karşın içki yasağının kaldırılmasında hoca fetvasına başvurmuştur. İçlerinden biri demiş ki: -‘Dinde müskirat haram değildir, içene ceza verilir.’ Mustafa Kemal, taassubun memleketi baştanbaşa kasıp kavurduğu sırada hoca fetvasını içki kanununda ve son defa da hilâfetin kaldırılmasında kullanacaktır” (a.g.e.,s.399).
YASAĞA RAĞMEN M. KEMAL’E GİZLİCE İÇKİ YAPILIYORDU
Atay, Atatürk’ün sofrasına çağırılmadıkları akşamlarda nasıl vakit geçirdiklerini anlatırken M. Kemal’in içki yasağını ihlal ettiğini anlatır:
“Gündüzleri Meclis’ten başka vakit geçirecek yer yoktu. Akşamları Mustafa Kemal tarafından çağrılmaya can atardık. Eğer dâvetli değilsek, Meclisin yakınındaki aşçı dükkânının içki içebileceğimiz köşesinde toplanırdık. Men-i Müskirat Kanunu yürürlükte idi. İçkimizi polis müdürünün adamlarından temin ederdik. Bunun bir adı da ‘Dilaver suyu’ idi. Bağlarda oturan bazı milletvekillerinin de inbikleri (şarap damıtma cihazı) vardı. Bir akşam böyle bir bağda bize sıcak rakı ikram edildiğini hatırlıyorum. Rıza Nur, ‘İmbikler toplandı, amma bazı nüfuzlu memurlar hükümetin muhafazası altında bulunan bu imbiklerden bir kısmını alıp evlerine yerleştirdiler. Bunların biri Ankara Polis Müdürü Dilaver, diğeri Bursa Valisi Fatin’dir. Mükemmel rakı çıkarıp iyi ticaret yaptılar. Bunların ikisi de M. Kemal’in gözdeleridir. Zaten böyle olmasalar meyhanecilik yapamazlar. M. Kemal’in rakılarını da bunlar yaptılar. M. Kemal bir gün rakısız kalmadı’ diye yazmıştı.” (a.g.e. sf. 284).
CHP MAARİF BAKANI H. SUPHİ TANRIÖVER: “MEN-İ MÜSKİRAT KANUNU DENİLEN UCUBEYİ KALDIRDIK”
M. Kemal’in desteğiyle kaldırılan içki yasağı kanunu hakkında, Kemalist Batılılaşmanın destekçisi, laikçi fikre sahip bir kuruluş olan devrin Türk Ocakları Genel Başkanı, Chp mebusu ve Maarif Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver, Müslüman Türk milletinin değerlerine hakaret edercesine pespâye bir konuşma yapar: “Şeyh Said köyüne çekildi, Mehmet Âkif Ankara’yı bırakıp Kahire’ye gitti. Bugün Men’i Müskirat Kanunu denilen ucubeyi kaldırdık…” (Cahit Kayra, Cumhuriyet Ekonomisinin Öyküsü, I. Cilt, 1923-1950- Devletçilik: Altın Yıllar, Tarihçi Kitabevi, 2013).
M. KEMAL: “BEN İÇEBİLİRİM, ÇÜNKÜ BEN BU KANUNA OY VERMEDİM”
M. Kemal’in yandaşı olan gazeteci Ruşen Eşref de içki yasağı döneminde M. Kemal’le içki içtiğini anlatır: “Rakıların sözde en iyileri Keskin’den getirilirdi, hem de gaz tenekeleri içinde. Ahmet Muhtar Bey’in evinde bir dâvette Mustafa Kemal yakın misafirlerine hem keskin, hem yumuşak çelik ve kadife karışık yarı şehla bakışlarla bir de küçük teslimiyet bayrağı misillu bir an havada tuttuğu beyaz mayi dolu kadehine bakıp söylemeyi âdet edinmiş olduğu üzere ‘prozit’(gâvur dilinde ‘şerefe!’ demektir) arkadaşlar derken, Muhtar Bey’e ve iki üç mebus dâvetliye: ‘Sizler içemezsiniz fakat ben içebilirim. Çünkü Men-i Müskirat Kanununa rey verdiniz. Ben içebilirim efendiler, çünkü ben bu kanuna rey vermedim…” (Oğuz Akay, Atatürk’ün Sofrası, Truva Yayınları, İst. 2005)
Yeri gelmişken belirtelim ki Frenkleşme inkılâplarına karşı Müslümanca bir duruş gösteren ve “Frenk Mukallitliği ve Şapka (1924)” kitabından dolayı Kemalist Chp devletinin hukuksuz İstiklâl Mahkemelerince idam edilen İskilipli Âtıf Hoca 1924 yılında “Din-i İslâm’da Men-i Müskirat” adlı bir kitap da neşretmişti.
Yakın zamanda Chp 124 milletvekiliyle “alkol yasağını düzenleyen” kanunun iptal edilmesi için Anayasa Mahkemesi’ne başvurduğu hatırlardadır. Demek ki Chp’liler alkollü hayatın muhibbi ve yaptırımcısı “ulu önder” lerinden bu yana huylarından vazgeçmemişler.
İNÖNÜ CHP’Sİ ALKOLLÜ HAYATI TEŞVİK İÇİN İÇKİYİ UCUZLATIYOR
İkinci Dünya Savaşı yıllarında İnönü’lü Chp diktasının “Halkın zayıflayan alım gücünü düşünerek” 1942’de alkollü içkilerin fiyatlarını ucuzlattığını bilmeyen yok. Böyle pespâye bir gerekçe görülmüş müdür Türk devlet geleneğinde? Kemalist dönemden başlayarak İnönü döneminde de devam eden alkollü laik hayat teşvikinin bir sonucu olarak sayısı hızla artan içki tiryakilerinin bir kısmı daha ucuz olan bira ve şaraba geçerken, “fanatik rakıcılar ise mavi (boyalı) ispirto” içmeye başlamışlar. Bunun üzerine Chp’li hükümetin ucuz içki üretimini artırmak için çâreler aramaya başladığını devrin gazetelerinden öğrenmek mümkün. Bu dönemde “Uygarlaşacağız” diyerek alkol tüketimi teşviki o kadar hızlandı ki, lokantalara afişler asıldı, kitaplarda alkolün faydaları ve millî içkimiz olduğu anlatıldı.
CHP’NİN “AYYAŞLARI HİMAYE SİYASETİ”
Chp’li Tekel Bakanı Tahsin Coşkun’un1946 Meclis’inde “Rakı fiyatının düşürüleceğini” söylemesi üzerine Türkiye âdeta ikiye ayrılmış, cepheleşme olmuştu. Bir tarafta Yeşil Cemiyeti ile muhafazakârlar, diğer tarafta Chp yanlısı şarap ve bira üreticileriyle gazeteciler vardı. Devrin gazetecisi Bedii Faik, “Ayyaşlara açık mektup” başlıklı yazısında Chp’li hükümetin “Ayyaşları himâye siyasetini” mizahî üslûpla yeriyordu. Liberal görüşlü olmasına rağmen Refik Halid Karay, hükümetin alkol siyasetini tenkit ederek “Alkol kullanmanın zararları üzerine yazılar, broşürler, konferanslar, resimler, vecizeler yoluyla halkı alkolden tiksindirme işine devam etmeliyiz” diyordu.
Nihayetinde şedit millet düşmanı Chp’li Recep Peker Hükümeti bütün bu tenkitlere rağmen 15 Ocak 1947’de rakı fiyatlarını ucuzlatır. Kaynaklara göre, “1946’da 5,2 milyon litreye düşen rakı tüketimi 1947 yılında 8,7 milyon litreye ulaşarak rekor kırmıştır.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.