Faruk Bey kafamı karıştırdı
Geçenlerde o ‘celadetli’ çıkışlarından birini daha yapıp, AB için hazırlanan Ulusal Program Taslağı’na verip veriştirmişti.
Kendisi, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı’dır.
Başsavcı Abdurrrahman Yalçınkaya’ya da, yanlış bilmiyorsam, vekalet etmektedir.
İsmi, Ömer Faruk Eminağaoğlu’dur.
Faruk Bey (bazıları ‘Ömer Bey’ demeyi tercih ediyor ama, ben ikinci ismini daha çok seviyorum) yargı bağımsızlığına çok düşkün bir Yargıtay Cumhuriyet Savcımız...
Bu konuda yazıları ve demeçleri var.
Bir defasında (ne bir defası, çok kere) sormuştum: ‘Madem yargı bağımsızlığına bu kadar düşkünsünüz, 28 Şubat sürecinin brifingler serisine neden itiraz etmediniz? Siz yargının, sadece siyasete karşı bağımsız olmasını mı savunuyorsunuz?’
Cevap gelmedi.
Oysa Faruk Bey, çok konuşkan bir savcımız...
Öyle ki, insan bazen bir ‘kamu çalışanı’ karşısında olduğunu bile unutabiliyor.
Mesela, Cumhurbaşkanı’nı eleştiriyor.
Başbakan’ın beyanatlarına karşı sert açıklamalar yapıyor.
Bağlı bulunduğu bakanlığın tasarruflarını yerden yere vuruyor.
Neredeyse her şeye cevabı var...
Bunu yaparken de, ‘Son tahlilde ben bir kamu görevlisiyim, siyasi açıklamalar yapmamam, hiyerarşide bağlı bulunduğum kişilerle polemiğe girmemem, kendimi taraf pozisyonuna sokmamam gerekir’ demiyor.
Diyebilirsiniz ki, ‘Bu konuşmaları YARSAV adına yapıyor.’
Doğrudur.
Kuruluşunda sorunlar (tartışmalar) bulunsa da, YARSAV sonuçta bir meslek kuruluşudur ve ‘başkan’ sıfatıyla Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun da yargıyı ilgilendiren konularda açıklama yapması yadırganmamalıdır.
Fakat buradaki sorun şu:
Hakimler ve savcılar adına konuşan, bence çok iyi eden Faruk Bey, hep de belli bir siyasi partiyi, belli siyasal görüşleri, belli ideolojik kümelenmeleri hedef alıyor. Oysa memlekette başka partiler, başka siyasal görüşler de var.
Kaldı ki, YARSAV neden ille de siyasal görüşleri hedef alan bir meslek örgütü olmak zorunda? Hakim ve savcıların başka işi yok mu?
Neyse, sözü aslında ‘Eminağaoğlu’na kışla yolu göründü’ başlıklı habere getirmek istiyordum.
Biliyorsunuz, Faruk Bey’in 1988 yılında aldığı ‘çürük raporu’nun ‘çürük’ olduğu iddia edilmişti.
Faruk Bey de, bir basın toplantısı düzenleyerek, raporun çok sağlam olduğunu, kendisini yıpratmak isteyen çevrelerin bu konuyu özellikle gündeme getirdiğini, bunu yapanlardan hesap soracağını söylemişti.
Durum böyleydi...
Fakat anlayamadığımız bir şey oldu.
Raporunun ‘çok sağlam’ olduğunu iddia eden Faruk Bey, aradan 20 yıl geçtikten sonra yeniden GATA’ya gitti ve yepyeni, ‘sıfır model’ bir çürük raporu aldı.
Madem sağlamdı, neden yeniden GATA’ya gitme gereği duydun?
GATA’ya gittiğine göre, demek ki ilk raporda sorunlar vardı. Dolayısıyla, raporun çürük olduğu iddiaları pek de ‘çürük’ değildi.
Şimdi öğreniyoruz ki, GATA aslında Faruk Bey’in ‘sapasağlam’ olduğu yönünde bir rapor vermiş. Yani, askerliğe engel teşkil eden bir bağırsak sorunu bulunmadığını teyit etmiş.
Fakat Faruk Bey askerlikten muaf tutuldu.
Ben de bunu anlamıyorum işte.
Faruk Bey sağlam mı, çürük mü?
Rapor sağlam olduğunu söylüyor ama ‘çürük’ muamelesine tabi tutuluyor. Çürük muamelesine tabi tutulduktan sonra da ‘turp gibi sağlamdır’ raporu veriliyor. ‘Turp gibi sağlamdır’ denildiği halde askerlikten muaf tutuluyor.
Bu nasıl oluyor?
Konuşkan savcımız Faruk Bey çıkıp şu işin aslını anlatsa da, öğrensek... Belki GATA’da, Tuğgeneral Tahir Ünal tarafından bahçe kapısında karşılanmasına da bir açıklık getirir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.