İslamcılardan kurtulmak mümkün mü?
Neredeyse 19. yüzyıldan bu yana İslamcılık tartışması yapıyoruz. Bilindiği gibi Osmanlı’nın son yüzyılında başlayan fikri tartışmalar Osmanlıcılık, Türkçülük ve İslamcılık ekseninde yapıldı. Namık Kemal’den Enver Paşa’ya, Abdülhamid’den Mustafa Kemal’e kadar birçok fikir ve siyaset adamı bu tartışmaların gölgesinde yetişmiş, onlarca düşüncenin bu arada “İslamcı” olarak nitelenen akımların temelleri de bu dönemde atılmıştır.
***
Kısacası, modern dönemlerde ortaya çıkan İslamcılık, genel anlamda İslam’ı yorumlama biçimidir.
İsmail Kara, “Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi” adlı kitabında İslamcılığı şöyle tanımlıyor: “İslamcılık 19-20. yüzyılda İslamı bir bütün olarak (inanç, ibadet, ahlak, felsefe, siyaset, hukuk, eğitim…) ‘yeniden’ hayata hakim kılmak ve akılcı bir metodla Müslümanları, İslam dünyasını batı sömürüsünden, zalim ve müstebit yöneticilerden, esaretten, taklitten, hurafelerden kurtarmak, medenileştirmek, birleştirmek ve kalkındırmak uğruna yapılan aktivist ve eklektik yönleri baskın siyasi, fikri ve ilmi çalışmaların, arayışların bütününü ihtiva eden bir hareket…”
İslamcılık düşüncesi zaman zaman biraz da Batılıların özel dizayn gayretleri sonucu “siyasal İslam” parantezine hapsedilmiş, hatta ideolojik bir boyuta indirgenmiştir. Ancak bu yaklaşımların hiçbirisi, İslamcılığın asli unsuru değildir.
Hemen belirtelim, bugün Müslümanların anladığı anlamda İslâmcılık, İslâm’ın hayatımızın her alanını kuşatan bir yaşama biçimi olduğudur.
Bugünlerde “AK Parti’nin İslamcılardan temizlenmesi” hezeyanıyla ortalarda dolaşanların esas itibariyle İslamcıları hedefe oturtarak elde etmek istedikleri sonuç, İslam’ı bir yaşama biçimi olarak gören insanların tasfiye edilmesidir.
Bugün karşımıza çıkan bu hezeyan hali, görünürde her ne kadar çıkar odaklı bir köşe kapmaca oyunu gibi sahnelense de özünde FETÖ’cü gelenekten beslenen ve Türkiye’deki entelektüel İslami birikimi zaafa uğratmayı hedefleyen bir projedir. Galiba bu piyonları ortaya saçan daha organize bir aklın var olabileceğini de düşünmek gerekiyor.
Tamamen tetikçi bir mantıkla gözüne kestirdiği herkesi tehdit eden, itibarsızlaştırmak için her yolu mubah gören bu güruhun aslında birincil hedefi, iktidar nimetlerinden sınırsızca faydalanmaktır. Bu yolda tıpkı FETÖ’cülerin yaptığı gibi önlerine kim çıkarsa ateş etmekten çekinmezler, çekinmiyorlar da zaten...
Aslında bütün idealleri daha fazla para ve mevki olanları kendi hırslarıyla baş başa bırakabiliriz, bu tamamen onların tıynetiyle ilgili bir durum. Ancak ortalığa çamur saçmaları ve çevreyi kirletmeleri kabul edilemez.
***
Bugün siyaset sahnesinden İslamcıları temizlemek için her türlü fitneyi, siyasal dalavereyi mubah sayan orta oyuncularına hatırlatmakta yarar var; birtakım dönemsel kazançlar elde edebilirsiniz, ikbal yolunda ayak bağı olarak gördüğünüz insanları yolunuzdan çekebilirsiniz ama unutmayın ki bu toplumun asli unsuru olan İslamcıları, dindarları bu topraklardan sökemezsiniz.
Eğer bu topraklarda yaşanan tarihi tecrübeleri daha yakından okumayı denerseniz görürsünüz ki en baskıcı ve otoriter yönetimler bile İslamcılardan ve dindarlardan kurtulmayı başaramamışlardır. Boşuna heves etmeyin, 28 Şubat’ın “bin yıl süreceği” planlarını yapan cuntacılar bile tarihin tozlu sayfaları arasına karışıp gittiler.
Ama Cevdet Paşalar, Said Halim Paşalar, Mehmet Akifler, Eşref Edipler, Necip Fazıllar, Sezai Karakoçlar, İsmet Özeller, Nuri Pakdiller bu toplumun, hafızasında, kalbinde en müstesna şekilde yaşamaya devam ediyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.