Suriye’de yaşananlar sanki ‘Rezervuar Köpekleri’ filmi gibi...
Son dönemde bölgemizde adeta Quentin Tarantino’nun o ünlü ‘Rezervuar Köpekleri’ filmini aratmayacak çılgınlıkta günler yaşanıyor. Bilindiği gibi bu film orijinal bir soygun hikayesini konu alıyor. Büyük bir hırsızlık olayı için bir araya gelen ekip, birbirlerinin isimlerini bile bilmeyen bir grup hırsızdan oluşuyor. Öyle ki bu kanlı mücadele giderek fiziksel şiddeti de anbean artan psikolojik bir savaşa dönüşür.
Suriye’de 2011 yılından bu yana doğrudan sivilleri katleden diktatörlük oyunu şimdi başka bir veçheye bürünmüş bulunuyor. Kısacası rezervuar köpekleri her an patlamaya hazır, dolayısıyla ortalık daha da şiddetli bir kan gölüne dönüşebilir. Şimdilik taraflar sahada birbirinin ayağına basarak alan açmaya çalışıyorlar.
***
Bizim açımızdan Suriye krizi sadece sahada olup bitenlerden ibaret değil elbette. Güvenlik boyutu ile birlikte diplomatik arka planı da var. Mesela büyük umutlar bağladığımız Trump bütün hayallerimizi yerle bir etti. Daha ilişkilerle ilgili besmele bile çekmeden cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Amerika ziyaretinden bir hafta önce PKK’nın Suriye kolu YPG’ye ağır silah aktarımını onaylayarak ilişkileri zehirleyen saygısız bir adım atmaktan çekinmedi.
Sonrası malum, Rakka operasyonunu YPG güçleriyle yapacağını açıklayarak Türkiye’yi bölgesel denklemin dışına itmiş oldu bir bakıma...
Kaba bir tüccar mantığı ile Ortadoğu’ya dalan Trump’ın maceraları bu kadarla bitmiyor kuşkusuz. Önce Suudiler’in paralarını cebine koydu, sonrasında da Suudi-BAE ortak yapımı Katar’ı boğma operasyonuna vize vererek evine döndü. Üstelik de ellerinin kirini Arapların üzerine sürerek... Kuşkusuz Katar krizinin arka planında, bir taraftan da Türkiye’ye aba altından sopa göstermek gibi bir niyetin olduğunu da bir yere not etmekte yarar var.
Bütün bu gelişmeleri alt alta topladığımızda, bölgesel planda Türkiye’yi zor bir dönemin beklediğini söylemek mümkün. Herkesin malumu olan bir gerçek var ki gerek Amerika’nın, gerekse Rusya’nın Suriye üzerinde farklı hesapları ve planları olduğu muhakkak. Elbette bu hesaplar hiç yokmuş gibi davranamayız, ABD ve Rusya ölçeğinde oyun kurucu bir konumda olamayız belki ama en azından oyun bozmaya gücümüz yeter, yani oturup seyretme lüksüne sahip değiliz.
Zira Suriye’deki kaotik ortamın en ağır faturasını şu ana kadar biz ödedik, halen de ödemeye devam ediyoruz. Mülteci sonunun maliyetini bir tarafa bıraksak bile, Türkiye Suriye bağlamında oluşan terörün doğrudan hedefi halinde bulunuyor. Dolayısıyla bu sıkışmışlık halinden çıkabilmek için bir takım diplomatik hamlelerin yapılması gerektiği muhakkak. Bu bakımdan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Cuma günü Trump ve Putin’le ayrı ayrı yaptığı telefon görüşmeleri hayati bir önem taşıyor.
Türkiye önümüzdeki günlerde sınırımızda oluşma ihtimali bulunan ‘terör koridoru’nu engellemek için Fırat Kalkanı’nın ikinci aşaması olan Afrin’e yönelik bir operasyon başlatabilir, bu yönde işaretler var. Öyle görünüyor ki YPG’yi Amerika’ya kaptırdığını düşünen Rusya Türkiye ile son dönemde üst düzeyde süren ekonomik ilişkilerini de dikkate alarak bu operasyon konusunda muhtemelen sessiz kalacaktır. Her ne kadar Rusya’nın YPG’yi tümden satması biraz ihtimal dışı görünse de en azından şimdilik rüzgar lehimize esiyor gibi... Aslında YPG Amerikalılardan daha çok, Ruslarla iç içe bir örgüt. Bir kere Moskova’da resmi büroları var ve özü itibariyle de hem PKK, hem de YPG Rusların kapsama alanı içinde bulunuyor. Dolayısıyla, Rusların nihai olarak YPG’den vazgeçeceğini düşünmek çok gerçekçi değil. Zira henüz PKK ve YPG’yi terör listesine bile almış değil. Rusya şimdilik taktik bir hamle yapıyor o kadar...
***
Ancak Amerika’nın Türkiye’nin hassasiyetlerini dikkate almadan YPG ile fiili bir ittifak oluşturması, Türkiye’nin farklı bir hamle yapmasını zorunlu hale getirmiş bulunuyor. Bu yüzden de muhtemelen Rusya ile yeni bir oyun kurmaya çalışacaktır. Bunun anlamı, Türkiye yeniden Rusya-İran ekseninde bölgesel sorunlara çözüm arayacak demektir.
Hiç kuşkusuz, Suriye krizi kalıcı bir çözüme ulaşmadığı sürece kartlar tekrar tekrar karılacak, hatta el değiştirecek ve tekrar karılacak. Bölgedeki gidişata bakarak şimdiden bir varsayımda bulunmak mümkün değil belki ama, umarız Irak’ta yaşadıklarımızı Suriye’de de tekrar yaşamayız. Malum, Irak’a ilişkin kırmızı çizgilerimiz yüzünden yıllarca Kuzey Irak’la krizler yaşadık ve sonunda geldiğimiz nokta ortada... Suriye’de de benzer bir durum yaşanabilir mi? Kim bilir belki...
İşte tam da bu yüzden dış politika vizyonumuzu galiba daha geniş açılı tutmakta yarar var.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.