BM’den adalet beklenebilir mi?
Yeryüzünde barışın ve güvenliğin sağlanmasını 5 ülkeye teslim etmiş, onların istemediği hiçbir kararın uygulamaya konulamadığı bir Birleşmiş Milletlerden Kıbrıs konusunun çözümünde adil davranmasını, özellikle de KKTC’nin çıkarlarını korumasını öngören bir sonuç alınmasını beklemek ne kadar gerçekçi olur? Hemen belirtelim ki, Kıbrıs konusu eğer bugüne kadar çözümsüz kalmış ise bunun tek sorumlusunun Rum kesimi olduğunu sanıyorum bilmeyen yok. Buna rağmen ne zaman iki taraf masada bir araya gelmiş ise Rum tarafı sürekli olarak Türk tarafını teslim almaya yönelik bir tutum sergilemiştir. Söz gelimi Birleşmiş Milletler eski Genel Sekreteri Annan’ın hazırlayıp taraflara ulaştırdığı ve sonunda iki tarafta da referanduma sunulan bu plan pek çok aleyhte hükümlerine rağmen Türk kesimi tarafından kabul edilmesine karşılık reddedilmiş olduğu da hatırlandığında eskiden olduğu gibi bugünde Kıbrıs Rum Kesimi yine Türklerden tavizler koparmaya çalışacak, buna karşılık BM’nin de kesin bir tavır koyması mümkün olmayacaktır. Özellikle de ABD ve AB’de Türk ve İslam düşmanlığının zirve yaptığı, Haçlı ruhunun ölçü kabul etmez şekilde hortladığı bir dönemde adaletin tecelli etmesini sağlamak adına özellikle BM Genel Sekreteri ve diğer yetkililerin Rumlara, “Kendinize gelin. Hep taviz isteyerek anlaşma olmaz” diyebileceklerini hiç sanmıyorum. Olsa olsa bir takım paketler içine gizlenmiş maddelerle Türk tarafının tavize zorlanmasına çalışılacaktır. Ancak, tüm bu düşüncelerime rağmen BM tarihinde ilk kez olsun adil olmaya çalışılırsa bundan memnun oluruz.
İsviçre’de başlayan heyetler arası son görüşmelerde ciddi hiçbir adım atılmadı/atılamadı. Bunun sorumlusu da her zaman olduğu gibi Rum tarafı idi. Rum tarafının bu hep almayı hiçbir şey vermemeyi esas alan tutumu aslında bilinmeyen bir husus değil. Yıllardan beri yapılan görüşmelerden sonuç alınamamasının tek sorumlusunun Rum tarafı olduğu biline bilene yüzlerce kez bir takım çevrelerin devreye girmesi ile toplantılar yapıldı. Sonuç alınamadan bugünlere gelindi. Şimdi de görüşmelerden sonuç alınamayacağı anlaşılınca devreye BM Genel Sekreteri girdi ve ortaya bir paket teklifi attı. Sorunların paketler haline getirilmesi, müzakerelerin bu paketler üzerinden sürdürülmesini istedi. İki taraf da buna evet dedi. Buna rağmen BM Genel Sekreteri görüşmelerin çok yavaş ilerlediğini açıklamak durumunda kaldı.
Böyle olunca yüzlerce kez sonuçsuz kalmış müzakerelerin tekrar tekrar gündeme getirilmesi, özellikle Türk tarafının görüşmelere zorlanmasını anlamak mümkün değildir. Rum kesimi belli bir çizgiye gelmeden/getirilmeden toplantıların tekrarlanıp durmasının Türk tarafını bıktırmak anlamına geldiğini söylemek mümkün. Bu bakımdan Rahmetli Erbakan Hocamın yıllar önce, “Bizim Kıbrıs diye bir sorumuz yok. Türkiye’ye düşen KKTC’nin tanınmasını sağlayacak girişimlerdir” sözünü akıldan çıkarmamak gerekiyor. Çünkü Rum kesimi ve yandaşları hep taviz peşinde koşuyorlar. Kısacası Türk tarafını teslim almanın planlarını masaya sürüyorlar. Kaldı ki, Türkiye yıllardan beri kapıda bekletilirken Kıbrıs Rum kesiminin AB’ye alınması Rumların elini daha güçlü hale getirmiş ve onların şımarıklığına zemin hazırlamıştır. Öyle ki diğer AB üyeleri Türkiye’nin üyeliğine evet deseler bile Rum kesiminin söz hakkının doğmuş olması şımarıklıklarını daha artırmıştır… Böyle bir konumdaki Rum kesiminin almanın ötesinde vermek gibi bir düşüncesinin olması mümkün mü?
Bu gerçekler ışığında Kıbrıs’ta varılacak bir anlaşmanın Türk kesiminin Rumların insafına teslim edilmesi anlamına gelebilecek bir anlaşmaya imza atacak olanlar 1974 harekâtı şehitlerinin ruhlarını incitecektir. Buna da kimsenin hakkı yoktur/olmamalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.