O gün ağlayamayanlar
Geçen aylarda bizi şehit aileleriyle buluşturmuştu 15 Temmuz Derneği. Ortada ağır ve hüzünlü bir hava vardı. Bir şehit çocuğuna sarılmak, bir anneyle konuşmak, bir babayla sohbet etmek öyle kolay değildi. Herkesin yüzünde derin hüzün çizgileri oluşmuştu. Kuytu köşelere gidip orda ağlıyorduk. Görmesinler diye. Sonra baktık ki onlar da gizli gizli ağlıyor.
AĞLAMAK NEDEN ÖNEMLİ?
O toplantıda psikologlardan biri anlattı: Yas dönemi diye bir şey vardır. Yakınını kaybeden bir kişi ağlamalı, içini dökmeli, konuşmalı ve bir yas süreci geçirmeli. Acıyı sağmalı yani içinden. Bu ailelerin bir kısmı bunu yapamamış. Onun verdiği sorunları yaşıyorlar şimdi.
15 Temmuz gecesi sevdiğim dostlarımın şehit haberini aldığımda ben de ağlayamamıştım. Şoka girmişiz hepimiz meğer. Vücut kilitlemiş kendini. İlk iki gün şehitler, gaziler değil, hainler gözümüzün önündeydi. Önce vatanı kurtarmak için refleks göstermişti zihnimiz. Sanırım devlet mekanizması da aynı şekilde tepki vermişti.
Sonra oturup şehitlerimize ve yaralılarımıza ağlamamız gerekirdi. Sonra vatanımızın başına gelenlere ağlamamız lazımdı. Sonra halimize, hatalarımıza, yanlışlarımıza ağlamalıydık. Nedense olmadı. Ağlayamadık tam olarak. Kendimizi tuhaf tartışmaların içinde bulduk. Sonra aniden başkanlık sistemi konusu atıldı ortaya. Nedense onu tartıştık. Sonra gündem referandum oldu.
15 TEMMUZ’UN POLİTİZE OLMASI VE DEVLETLEŞMESİ
Birden politize oldu her şey. Siyasiler, sanatçılar, bürokratlar şehit yakınları ve gazilerle poz vermek için yarıştı. Belediyeler, vakıflar, dernekler kendine uygun gördüğü gazileri konuşmacı olarak çağırdı. Orada karşılıklı oturup ağlamadılar. Ağdalı politik bir dille siyasi konuşmalar oldu. Amerika’dan başlayıp, Avrupa’ya, oradan Ortadoğu’ya kadar garip dış politika söylemleri, şehit yakınlarının gözü önünde konuşuldu. Yani biz acıyı konuşamadık.
Sonra baktık bir yıl geçmiş ve biz acılarımızı sağmak için ağlayamamışız. O psikoloğun söylediği gibi, ruh dünyamızda sorunlar yaşıyoruz bu yüzden. Tuhaf hallerdeyiz yani.
15 Temmuz’un siyasallaştırılması ve devletleştirilmesi büyük bir tehlike. Zira 15 Temmuz darbeye karşı millet iradesinin tarihimiz boyunca en büyük zaferi.
Ana muhalefet partisinin bu darbeyi, darbeye karşı verilen mücadeledeki aksaklıkları kullanarak, bir siyasi kazanç elde etmeye çalışması çok büyük ayıp. Sadece politik bir hata değil, aynı zamanda etik bir sorunu doğuruyor muhalefet.
‘Halkın 15 Temmuz’u, Sarayın 15 Temmuz’u, 20 Temmuz darbesi, kontrollü darbe’ gibi söylemlerle CHP bu tarihi günü ve olayı politize etti, insanların kafasını karıştırdı. 15 Temmuz derken kim neyi savunuyor, bu söylem hangi partiye yarıyor, hangisine karşı çıkıyor artık bu hesaplanır oldu. Çok yazık.
Öte yandan 15 Temmuz anma törenlerinde biraz fazla devletçi görünüm olduğu yönünde çok mesaj aldım. Afişlerden başlayarak, törenlerin yapılış şekillerine, ajansların, şirketlerin, sanatçıların bu olaydaki rolüne yönelik rahatsızlıklar var.
Sonraki yıllarda 15 Temmuz günü, resmi devlet gününe dönüşmemeli. 19 Mayıs gibi, 30 Ağustos gibi ağır devlet ritüellerinin sergilendiği günler milletin içselleştirdiği günler pek değil.
MİLLET KENDİ YÖNTEMİNİ BULUR
Bu yüzden 15 Temmuz’u devlet değil de, millet hissederek anmalı. Ağlamalıyız en başta. Acılarımızı konuşmalıyız. Sadece vatandaşın kendisi yapmalı bunu. Millet bir şekilde kendi 15 Temmuz’u anma şeklini, üslubunu bulur. Devletin buna çok müdahil olmaması sanki daha faydalıdır.
Hepimizin travma döneminden geçtiğini bilmesi gerekir. Normal günler değil bu günler. Kendi kendimizi tedavi edecek, rehabilite edecek, stresimizi yönetecek yöntemler bulmalıyız. Aşırı politize olmuş hayat herkesi yoruyor. Dünya gündeminin böyle olduğu bir ortamda, bundan kaçınmak ne kadar mümkün bilmiyorum.
Ancak aşırı politize olmuş, duygudan, sanattan, kültürden uzaklaşmış, çoraklaşmış bir toplum yapısı sağlıklı değildir. En azından 15 Temmuz gibi anlamlı günleri bundan uzak tutmak lazım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.