Bankada paranız ne kadar güvende?
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre Mayıs 2017 itibariyle bankaların durumu şu şekilde;
Krediler: 1 trilyon 889 milyar TL
Menkul varlıklar: 258 milyar TL
Ve kasa (Nakit değerler): 27 milyar TL
Bu varlıklarını nereden finanse etmişler?
Mevduat ve fonlar: 1 trilyon 560 milyar TL
Bankalara borçlar: 420 milyar TL
Öz varlıklar: 328 milyar TL
Bildiğiniz gibi bankalar para toplar ve o parayı ihtiyaç sahiplerine kredi olarak verir. Yani parasal aracılık kurumu olarak işlev görürler.
Bankalar kendi sistemleri gereği parasal genişleme sağlarlar. Aynı para, sistemde defalarca el değiştirir. Ama bankalar kendisine emanet edilen paraları kasalarında tutmazlar. Kar amacı ile başkalarına daha yüksek fiyattan satarlar. Parayı kasada tutmak bankalara hiçbir kar sağlamaz.
İşte bu nedenle bankacılık sektörü güvene dayalı bir sistemdir. Bankaların batmayacağı kabul edilir. Bir çok ülkede tasarruf sahibine bu konuda güvence verilir. Mesela hiç batmayacak bir banka hakkında olumsuz haber çıkartılsa, o banka bir anda zora düşer. Çünkü topladığı parayı kredi olarak çoktan vermiştir.
Mesela Türk Bankacılık sektörü Mayıs verilerine bakın: 1,5 trilyon kaynağa karşılık kasada tutulan nakit varlık sadece 27 milyar liradır. Hadi siz menkul kıymet ve Merkez Bankası karşılıklarını da ekleyin; ama yine tüm mevduat sahipleri için kredilerin geri dönmesi beklenir.
Bu sistem bütün dünyada bu şekildedir. Hatta şunu belirtelim, Türk bankacılık sistemi dünyanın en sağlam sistemlerinden biridir. BU açıdan hiçbir sorun yoktur.
***
Türkiye 2001 krizinde bir çok batık banka ile karşılaştı. Hatta bazı bankalar hiç batmayacak noktada olmasına rağmen, söylentilerinde etkisi ile batan bankalar oldu. Hatta rakip bankaların ödeme sistemini kısması ile de batan bankalar oldu.
O dönemler “Yatırım bankacılığından sorumlu şube müdür yardımcısı” olduğum Demirbank olayı içimde bir sızıdır. Yenilikçilik ve büyüme iştahı yanında, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sorumluluklarını sırtlama gibi bir örtülü görev üstlenilmiştir. Ve de maalesef o milli görev altında ezilme sonucu, önce devletleştirilmiş ve ardından küresel bankacılık sistemine satılan ilk büyük banka olmuştur.
2001 krizi ile banka kanunları da sertleştirilmiştir. Artık kimse o veya şu banka hakkında olumsuzluk yayamayacaktır. Sistemin ayakta kalması için bu kanunlar zaruriydi. Ama maalesef bu kanunlar öyle algılandı ki, en adi soygunlarda dahi banka isimleri gizlendi.
Geçen hafta bir olay basına yansıdı: Adana’da bankacı Şirin K. 66 müşterisinin hesabından sevgilisi Erkan Ü.’nün hesabına 1 milyon 837 bin lira aktarmış. Haber ajanstan şu şekilde geçiyor: “Kozan’da bir bankanın şube müdürü Ş.K. 23 Aralık 2016’da polise başvurarak, şirketlerinde KOBİ portföy yönetmeni olan Şirin K.’nın müşterilerinin hesabından izinsiz bir şekilde arkadaşı Erkan. S.’ye para aktarımı yaptığını tespit ettiklerini belirterek suç duyurusunda bulundu.”
Para aktarım tarihi Aralık 2016.
Haberin oluşma tarihi Temmuz 2017
Haberde banka ismi yok. Müşterilerin durumu ne oldu bilgisi yok.
Sahi, o müşterilere ne oldu? Paraları bir bankacının sevgilisine giderek heba mı oldu? Yoksa “paranızı takip etseydiniz” denilerek adres olarak bağımsız yargı mı gösterildi?
Türkiye’de bağımsız yargının sonuçlanma ortalaması 4-5 yıldan aşağı değil. Acaba müşterilere “yargı süresince paraya ihtiyacınız olursa” yüzde 10 mevduat faizi yerine, yüzde 20 kredi faizinden ödünç vermek istediler mi? İnanın bilmiyoruz.
Ama bildiğim bir nokta var. Bankalarda çok sayıda hesap boşaltımı yaşanıyor. Bir çok müşterinin hesabı ya bankacısı tarafından, ya da en yakın çalışanları tarafından boşaltılıyor. Bunların akıbetlerinin ne olduğunu uzun zaman sürecinde kimse izleyemiyor.
İspanya 2008 krizine giderken kamu borcu en düşük Avrupa ülkelerinden biriydi. Ama özel sektörün düştüğü borç batağından bankalar etkilendi. Bir çok banka kamulaştırılmak zorunda kalınca, kamu borcu bir anda yüzde 35,0 seviyelerinden yüzde 87,0 seviyelerine fırladı.
Bunu şu nedenle yazdım. Mali sistem dendiğinde bizler şu anda sadece bankaları düşünüyor ve kolluyoruz. BDDK bu konuda baş aktör olarak piyasayı denetliyor. Oysa özel sektörün durumu ne halde bilmiyoruz.
Geçen hafta Sabah Gazetesinde Dilek Güngör İran ile iş yapan müşteriyi kovan bankayı adı ile yazdı. Bence de çok doğru yaptı.
BDDK bu konuda basına eski örtülü baskıyı kurmamalı. Mesela bir körfez sermayeli orta büyüklükte bankada müşteri hesabı boşaltılmış. Banka müşteriye 4-5 yıl süreceğini bildiği yargıyı adres gösteriyor. Oysa, 4,5 milyon para uçup gitmiş. İşini ve ticaretini sürdürerek işçilerine ödeme yapması gereken bir şirket var ortada. Bankadan bilgi istiyorum, geri dönüş bile yok. Öz güven patlaması var. Müşteri parasının yanında koruma zırhı galiba çok daha yüksek.
Müşteri kovan bankanın adı yazılabiliyorsa, müşterinin hesabı boşaltılırken teyit ve imza almayan bankanın da adı yazılabilmeli. Artık banka dendiğinde birazcık da insanları ve özel sektörü korumak gerekmiyor mu?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.