Mescid-i Aksa’nın kurtuluşu için!
Soru ya da sorun (mes’ele) şu: Mekke, Medine, Kudüs kurtulduğu zaman mı mescidlerimiz kurtulacak. Mescidlerimiz kurtulduğu zaman mı bunlar kurtulacak?
Bu biraz da “Tavuk yumurtadan mı, yoksa yumurta tavuktan mı gibi bir sorun. Mekke, Medine ve Kudüs kurtulmuşsa zaten bu beklenen kurtuluş gerçekleşmiş demektir. Ancak Mekke, Medine ve Kudüs’ün kurtulması için önce mescidlerimizin kurtulması şart..
Mescidleri sadece mimari bir yapı olarak görmüyorum. Burada asıl önemli olan bu mescidlerde secde edenlerin durumu. Kim bunlar? Kafalarında, kalplerinde, ceplerinde, ellerinde olanlar neler?
Bir yandan kaliteyi artırmamız gerekiyor, bir yandan da aramızda vahdeti gerçekleştirmemiz gerekiyor.
“Şeytan sizi Allah’la aldatmasın” diyebilirsiniz. Ama şeytan sizi lideriniz, örgütünüz, şeyhinizle aldatmasın derseniz olmaz.. “Din büyüklerinizi İlah ve Rab edinmeyin” diye bir ayet var, peki bu ayeti nasıl anlamamız, hayatımıza nasıl uygulamamız gerek.
Al-i İbrahim’den Hz. Yakub’un çocukları hata yapabilir, Hz. Ebubekir’in oğlu hata yapabilir, ama bizim önderlerimiz hata yapmaz! Birçok kişi kutsadığı önderlerin arkasına saklanıp, kendini mutlaklaştırmıyor mu?
Haşa, Allah’ın emrine uymazsanız haram, Resul’ün sünnetine uymazsanız mekruh, birisi gibi düşünmezseniz dinden çıkıyorsunuz. Sizin için dediklerini bırakmıyorlar.
Müslüman, Selefisi, Sufisi, Kadirisi, Nakşisi, Şiisi, Caferisi, Zeydisi, İbadisi olabiliyor, İmam-ı Azam ile talebeleri ihtilaf edebiliyor bir sorun olmuyor ama birileri için adeta böyle bir şey mümkün değil. Masumiyet isnadı sözkonusu..
“Ey iman edenler iman ediniz” ikazının bizim için anlamı nedir bu durumda.
Camilerimiz bile bizi ulaştırmıyor. “Allah’ın evi”ni kendi mezhebimize, tarikatımıza, ideolojimize göre kendi aramızda taksim etmedik mi?
Hani Müslümanlar kardeşti. Onların işleri istişare ve şura ile idi.
Mescid-i Aksa’nın bu duruma düşmesinde elbette Siyonistler birinci derecede suçlu, ama eş zamanlı biz hepimiz de suçluyuz. “İnni küntü minezzalimin” diyebilecek miyiz?
“Tefrika girmeden bir millete düşman giremez, toplu vurdukça yürekler bizi top sindiremez”. Bir bu mücadeleyi, din olmayan şeyleri dinleştirerek, seküler kutsallar peşinde koşmak, dini, dünyevi ihtiraslarımıza basamak yaparak kazanamayız.
Kendine cemaat diyen 65 tane topluluk var. Herkes kendini “Fırka-i Naciye” olarak görüyor. Oysa “bu dünyada tartışıp durduğumuz şeylerin hakikatinin bize gösterileceği bir gün var” ve herkes bugün kendini merkeze koyuyor. Ve kardeşini ötekileştiriyor.
İmam-ı Azam hata yapabilir, ama bazıları nerede ise kanaat önderinin masumiyetine inanıyor. Halife, İmam-ı Azam’ı ölesiye dövdürebilir, ya da İmam-ı Muhammed’e ve İmam-ı Yusuf hocalarına birlikte itiraz ederlerse mesela edepsizlik etmiş olmazlar, bizler bu durumda İmam-ı Azam’ın içtihadı yerine İmameyn’i taklit ederiz.
İslam dini, Allah, resul ve kitaptan ibarettir. Kimse buna bir şey ekleyemez ve ondan bir şey çıkartamaz. Dinimizi Allah’a has kılmalıyız.
Bakın asıl değişmesi gereken biziz biz. Biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmeden, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek. Bunu bilelim. Onun için “ey iman edenler iman ediniz” denmiyor mu? “Atalarımızın dini”nden söz eden ayetin bizim hayatımızdaki karşılığı nedir?
Biz Allah’ın ipine sımsıkı sarılacak olursak, Allah’ın yardımı bize ulaşır. Bakın, Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay ve Allah’ın zorlaştırdığından daha zor bir iş yoktur.
Allah’ın bize ihtiyacı yok. Bizim O’nun rızasına ihtiyacımız var. Yoksa o kâfirler eliyle dahi onları dinine hizmetkâr kılabilir.
Ben anlayamıyorum, hani biz inanıyorduk ki, kimse rızkından azını ya da çoğunu yemeyecekti, ecelinden önce ya da sonra ölmeyecekti. Herkes haksızlığa uğradığından söz ediyor da, kimse kendi yaptığı haksızlığı sorgulamıyor sanki.
Kalbimizle beynimizi kurtarmadan mescidler kurtulmayacak.. Mescidler kurtulmadan mübarek makamların kurtulması zor..
Allah bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istiyor. Kuyudaki Yusuf’u Mısır’a sultan eden Allah bizi yeryüzünün varisi kılmak istiyor, ama O Allah “Cahil ve zalim bir topluluğa yardım etmeyeceğini” de söylüyor.. Yoksa Allah için zor bir şey yok! O “ol” der ve o olur!
Kutsal mekânların kurtuluşunun önündeki tek engel Siyonistlerin düşmanlıkları, hileleri, gücü ve zalimliği değil, bizim cahilliğimizin sebeb olduğu tefrika ve cahilliğimiz de aynı derecede önemli. Unutmayalım ki, şeytanın ve onun askerlerinin varlığı, günah işlememizin, ihmallerimizin bahanesi olamaz.
Mescid-i Aksa’nın kurtuluşu için, elbette “La ilahe” diyeceğiz, ama bu yetmez, devam edeceğiz: “İllallah” diyeceğiz. Karanlığa küfretmekle yetinmeyip, kalkıp bir mum yakacağız.. Ve bileceğiz ki, “Karanlık aydınlığın yokluğudur ve ışık gelince karanlık yok olur ve karanlık zaten yok olmaya mahkûmdur”
Selam ve dua ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.