İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Batılı istila, ‘iç işgalciler’ ve mücadeleyi Arap dünyasına yaymak..

Batılı istila, ‘iç işgalciler’ ve mücadeleyi Arap dünyasına yaymak..

Coğrafyamız iki türlü şiddetle, tehditle, işgalle yüz yüzedir. İlki ve bu yüzyıla damgasını vuracak olan Batılı istiladır.

Bölgenin bütün zaaflarını istismar ederek hızla yayılan bu istila; etnik kavgalar, mezhep kimliği üzerinden ayrışma ve çatışmalar, sınır sorunları, kaynaklar paylaşımı, terör örgütleri üzerinden yürütülen istikrarsızlaştırma senaryoları, iç çatışmalar, bölge rejimlerininvesayet sorunları, kitlelerle rejimler arasındaki kopukluk hatta düşmanlık şeklinde neredeyse coğrafyamızın tamamına yayılmıştır.

Üst proje: Müslümanları tarih dışına, denklem dışına itmektir

Birçoğu “bölge için sorun” gibi görünen krizlerin tamamı aslında bir “üst proje”dir, bir “dış müdahale”dir, 21. yüzyıla yayılan bir coğrafya tasarımıdır, Müslüman ülkelerin ve toplumların bu yüzyıl boyunca tarih dışına, denklem dışına itilmesi planlarıdır.

Aslında 21. yüzyılda bizim için yeni bir 20. yüzyıl tasarlanmıştır. İslam’ı kuşatmak, ülkeleri kuşatmak, Müslümanları kuşatmak ve yeryüzünün ana eksenini, orta kuşağını oluşturan coğrafyayı yeniden istila etmek, rehin almak ve yönetmek üzerine bir tasarımdır bu.

Bu üst projenin önünü açan bütün bölgesel krizler, bölge içi gerilimler mutlak suretle bir dış müdahaledir. Bazı ülkelerin kendi sorunları gibi gördüğü meselelerin tamamı dış müdahalenin parçasıdır, içeriye dönük uzantılarıdır.

Haçlı Seferleri gibi akın akın geliyorlar!

Afganistan’ın işgali, Irak’ın işgali, Suriye meselesi, Yemen meselesi, Libya’nın parçalanması, İran-Suud gerilimi, Basra Körfezi’nde Katar’ı hedef alan yeni kriz ve daha niceleri, ilmik ilmik işlenmiş bir ince hesaptır. Bu öyle bir kaos, tufan planlamasıdır ki, “yahu bizim hiç mi suçumuz yok” sözleri, itirazları anlamsızlaşmaktadır.

Daha şimdiden beş ülkeyi parçalayan bu küresel istila, beş yıl içinde en az beş ülkeyi daha parçalamayı amaçlamaktadır. Türkiye dahil, İran ve S. Arabistan dahil, bölgenin en güçlü ülkeleri bile tehditaltındadır.

Ve bu fırtına hiçbir şekilde on yıllık, yirmi yıllık zaman aralıklarına sıkıştırılamaz. Haçlı Seferleri’nden bu yana, Kudüs’ün işgalinden bu yana, Osmanlı’nın yıkılmasından bu yana, coğrafyanın sömürgeciler tarafından paramparça edilmesinden bu yana devam eden bir süreçtir. Bu tarih okumasınıyapamayan hiçbir devletin ayakta kalma şansı olmayacaktır. Bu sürekliliğin farkına varamayan hiçbir toplum yakın gelecekte birarada kalamayacak.

Coğrafya dünya savaşını yaşıyor

Coğrafyamız bir dünya savaşı yaşamaktadır, bugün söylenmese de, geleceğin tarihçileri bu büyük kaosu “21. Yüzyılın Haçlı Saldırıları” olarak tanımlayacaktır. Ne kaderdir ki, biz, bizim ülkemiz yüz yıl sonra yeniden coğrafyanın ağır sorumluluklarını üslenmiş, sağlam bir direnç, son kale olarak büyük mücadelelere girişmiştir. Bu da bizim tarih yapıcı rolümüzün bir uzantısıdır.

Hal böyle iken, istilanın önünü açan, ona zemin hazırlayan, onunla işbirliği yaparak güç arayışına giren her devlet, her toplum, her örgüt işgalcidir, coğrafyanın hainidir.

İkinci tehdit iç işgalciler: Hepsi Türkiye düşmanıdır

İşte bölgeye yönelik ikinci tehdit bu iç işgalcilerdir. Ülkelerin parçalanmasına, yüzyıllardır birlikte yaşayan toplumların birbirine yabancılaşmasına ve düşmanlaşmasına, coğrafya içi yeni cepheleraçılmasına zemin hazırlayanlar, Batılı istilanın uzantısı olarak rol üslenenler, o üst projenin altına gizleyip hesap görenler, fırtınayı arkasına alıp yakın komşularını vuranlar siyasi tarihin kötüleridir. Coğrafyanın düşmanları olarak anılacaktır.

Ne gariptir ki, coğrafyanın düşmanlarının tamamı aynı zamanda Türkiye düşmanıdır!

PKK ile savaş işte bu işgale karşı savaştır!

El Kaide gerekçesiyle Afganistan’ı işgal etme, kimyasal gerekçesiyle Irak’ı perişan etme, DEAŞ gerekçesiyle Suriye’yi işgal etme, PKK eliyle Suriye’yi parçalayıp Türkiye karşıtı büyük bir cephe oluşturmahesapları hep bu büyük projenin alt unsurlarıdır. Bunlar ve daha birçok örgüt, birer iç işgalcidir, birer dış tehdittir. Bu yüzden PKK gibi örgütlerle savaş işgale karşı savaştır.

Ama bütün kartlar, İran ile Sünni Arap dünyası arasında çıkarılacak büyük kavgaya göre dağıtılmıştır. Pers emperyal hayaliyle yanıp tutuşan Tahran, bölgeye yönelik büyük istiladan en çok yararlanan, fırtınayı en iyi kullanan, kendi heveslerini bölge dışı müdahaleyle kamufle eden ülkedir.

Sünni Arap ülkeleri iç savaşlara sürüklenecek

Sünni Arap dünyası hızla mevzi kaybetmektedir. Bugüne kadar ağır aksak da olsa bir birlik görüntüsü veren bu çevre, son Katar krizi ileparçalanmıştır. Irak ve Suriye gibi Arap topraklarını İran’a kaptırdıktan sonra Basra Körfezi’nden Akdeniz’e kadar bütün Arap toprakları tehdit altına girmiştir.

S. Arabistan tam anlamıyla çevrelenmiş bir ülkedir, çok yakında hem bu ülkede hem de Basra Körfezi’nde bütün bölgeyi sarsacakistikrarsızlıklar ateşlenecektir. Katar’ı hedef alan son kriz, bir projedir ve S. Arabistan tuzağa düşürülmüştür. Günlerdir dile getirdiğimiz Muhammed Dahlan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) üzerinden, Muhammed bin Zaid üzerinden Arap dünyasına çok büyük bir tuzak kurulmaktadır. Bu tuzak boşa çıkarılamazsa, Sünni Arap dünyası ciddi iç savaşlara, terörle mücadele örtüsü altında işgallere maruz kalacaktır.

Araplar Türkiye’ye güçlü destek vermek zorunda..

Türkiye, bölgenin yükselen gücü olarak bölge dışı müdahalelere karşı en net tavır alan, güçlü bir siyasi söylem ve duruş belirleyen, bu yüzden de hem Batı’dan tehdit edilen, hem Arap dünyasıyla bütün bağları koparılmak istenen, terör örgütleri ve özellikle de PKK üzerinden Suriye’nin kuzeyinden açık hedef yapılan ülkedir. Arap dünyasının, Müslüman dünyanın, özellikle de coğrafyada yaşayan toplumların Türkiye’nin duruşundan alacakları çok ders vardır.

Türkiye güçlüdür, güçlenmektedir, sağlam adımlar atmaktadır, öyleyse önce onu hedef yapıp zayıflatalım, yoralım, yoldan çekilmesini sağlayalım düşüncesi öne geçmiştir. Bu yüzden 15 Temmuz yaşanmış, bu yüzden bir iç işgalci olarak FETÖ harekete geçirilmiş, bu yüzden Muhammed Dahlan ve BAE 15 Temmuz’a finansal destek sağlamıştır!

‘Acımasız Mücadele’yi bölgeye yaymalıyız!

Çok acil adımlar atılmazsa, Türkiye’nin köklü duruşu örnek alınmazsa, bölgenin güçlü ülkeleri biraraya gelmezse, bu büyük istila rüzgarı tersine çevrilmezse, iç işgalci olarak taşeronluk yapanlara karşı geniş çaplı mücadele yürütülemezse yakın gelecekte bazı ülkeler tam anlamıyla imha edilecektir.

Bu yüzden her birey, her toplum, her ülke, her devlet ağır sorumluluk altındadır.

Batılı istilaya, ülkeleri parçalama projelerine karşı bölgesel dirençoluşturmak, güçlü bir siyasi söylem ve dayanışma ortaya koymak zarurettir.

Bu bir tarih hesaplaşmasıdır, “Acımasız Mücadele” bütün coğrafyaya yayılmalıdır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Karagül Arşivi