Önümüzü açacak bir millî kültür hamlesine doğru…
Kültürlerini ihmal eden toplumlar, başka kültürlerin kölesine dönüşmekten ve geleceklerini imha etmekten kurtulamazlar.
Türkiye’de kültürü ihmal ediyoruz: Kendi intiharımızın yapı taşlarını döşüyoruz…
Yaşadığımız şey, bir trajedi değil, traji-komedi.
Traji-komedi; çünkü bu toplum, hüdainâbit bir toplum değil; aksine, dünyanın en zengin, en derinlikli kültürlerinden birine sahip; ama bu kültürü kendi ellerimizle yok ediyoruz…
Olacak iş değil gerçekten!
Bu yazıda, önümüzü açacak, uzun soluklu bir millî kültür hamlesinin nasıl gerçekleştirilebileceğinin ipuçlarını vermeye çalışacağım.
Önümüzü açacak bir millî kültür hamlesine doğru…
Yeni Şafak
OSMANLI RUHU
Bu toplum, yaklaşık bin yıl dünya tarihini yaptı üç kıtada. Sadece tarih yapmakla kalmadı; başka dinlerin, kültürlerin, medeniyetlerin birbirlerinden beslenerek, birbirlerini besleyerek sulh ve selâmet, hak ve adalet düzeni içinde nasıl bir arada yaşayabileceğini ortaya koyan; aşılamamış, anlaşılamamış, anlaşılamadığı için aşılamadığı da anlaşılamamış, yeniden keşfedilmeyi bekleyen evrensel bir medeniyet tecrübesi armağan etti insanlığa.
Böyle bir tecrübeyi ve böyle bir modeli, Çinliler de, Hintliler de, Batılılar da geliştiremediler.
O yüzden Amerika’da yarım asırdır Osmanlı kürsüleri kuruluyor üniversitelerde…
Amerikalılar, yarım asırdır Osmanlı üzerinde kafa yorarken, harıl harıl Osmanlı’yı araştırırken, biz, yani sözümona Osmanlı’nın çocukları Osmanlı’yı aşağılayıp durduk bir asırdır!
Böyle bir felâketi, böyle bir intiharı çağımızda bizden başka ikinci bir toplum yaşamadı.
Bu ülkeyi sömürgeciler işgal etselerdi (Allah göstermesin elbette) böyle bir cinayeti işlemeye cesaret bile edemezlerdi. Türkiye sömürgeleştirilemedi ama kendi kendini sömürgeleştirme aymazlığı gösterdi!
Ama artık vartayı atlattık: Ortada keşfedilmeyi bekleyen muazzam bir medeniyet fikri ve birikimi var.
Adalet, asalet, hakkaniyet, sulh, selâmet, fedakârlık, ferağat, kanaatkârlık, kardeşlik gibi insanlığın insanca yaşamasını, insanca ve hakça bir dünya kurmasını mümkün kılan en kadîm değerleri biz hayata geçirdik.
Batılıların bütün dünyayı sömürgeleştirdikleri, hiç bir kültüre hayat hakkı tanımadıkları, kültürlerin kökünü kazıdıkları bir zaman diliminde adalet, hakkaniyet ve kardeşliğe dayalı dünya düzenini biz armağan ettik insanlığa…
Batılılar, Endülüs’ün kökünü kazıdıklarında, “Hıristiyan olmayanı yakarız,” demişler ve yakmışlardı. Oysa Fatih, Bosna’yı fethettiğinde, “Hıristiyan olana, Yahudi olana dokunanı yakarım, karşısında beni, Osmanlı’yı bulur” demişti. Aradaki fark bu!
Toynbee’ye, “Osmanlı insanlığın geleceğidir” cümlesini kurdurtan işte bu aşılamamış, yeniden-keşfedildiğinde insanlığın önünü açacak bu muazzez medeniyet tecrübesidir.
Osmanlı’nın diriltilmesinden sözetmiyorum. Osmanlı öldü.
Başka kültürlerle bir arada yaşama modelini geliştiren tek model olarak Osmanlı modelinin, Medine’den süt emen Osmanlı medeniyet fikrinin yeniden icat edilmesinden ve diriltilmesinden sözediyorum.
İnsanlığın insanca yaşayabileceği bir dünyayı, bu dünyayı varedecek değerleri yeniden biz sunabiliriz insanlığa… Bunu bildikleri için, biz henüz kendimize gelmeden, toparlanmadan, içerden ve dışardan kuşatıyorlar…
Her zaman söylediğim gibi, biz gelince, onlar gidecekler çünkü.
MİLLÎ KÜLTÜR SEFERBERLİĞİ…
Dünyaya söyleyecek çok sözümüz var. Ama bu sözü söyleyecek öncülerimiz, önaçacak, önalacak, çağrısı çağını kuracak öncü kuşaklarımız yok.
Öncü kuşakları olmayan toplumlar, bırakınız insanlığın önünü açmayı, kendi geleceklerini bile teminat altına alamazlar.
Tarihi, öncü kuşaklar yapar. İbn Haldun’dan Toynbee’ye kadar bütün tarih felsefecileri bunu söyler bize.
Biz de, ne yapıp edip, önümüzü açacak öncü kuşakları yetiştirmek zorundayız.
Ortada devâsâ bir kültür var. Hz. Mevlânâ’nın pergel metaforunu hayata geçirerek, pergelin sabit ayağını kendi ruh köklerimize basacak, bu kültürü özümseyecek, pergelin hareketli ayağıyla bütün dünyalara ve kültürlere açılacak öncü kuşaklar olmadan aslâ!
Bu, eğitimde devrim niteliğinde kararlar almayı gerektirir.
Yine de elimizde, kültürde, kültürün bütün alanlarında büyük hamleler yapmamıza öncülük edecek sayıları az da olsa yetenekli insanlar var.
Ama bu insanlar, “pisliğe” bulaşmamak için, her yerden kaçıyorlar…
İşte Kültür Bakanlığı, bu insanları bulmalı, kültürde her alanda küresel ölçekte millî hamleler yapacak uzun soluklu bir yolculuğa soyunmalı.
Sinemada, müzikte, edebiyatın bütün alanlarında dil kurmamızı sağlayacak millî bir seferberlik başlatılmalı.
Sinemada, müzikte, edebiyatta yetenekli gençler keşfedilmeli, bizim medeniyet ilkelerimiz doğrultusunda özel eğitimden geçirilmeli, 10 yılda 100 yılın tohumlarını ekecek fedakâr, vefakâr ve cefakâr, fikir ve oluş çilesi çeken, insanlığın yükünü omuzlarında hisseden parlak öncü kuşaklar yetiştirilmeli.
MİLLÎ KÜLTÜR STRATEJİSİ OLMADAN ASLÂ!
Devlet kültüre karışmaz, diye bir boş laf var. Bu tastamam liberal bir tuzaktır. Rusya, Çin, İran, Kanada, başta Fransa, İngiltere ve Almanya olmak üzere belli başlı bütün Avrupa ülkeleri kültürün her alanına stratejik planlar çerçevesinde müdahale eder, çeki düzen verir, büyük yatırım yaparlar…
Türkiye’nin bir kültür stratejisi yok. Dertli, medeniyet perspektifine sahip ve entelektüel biri olarak yeni bakan Numan Kurtulmuş, geleceğimizi inşa edecek kısa, orta ve uzun vadeli hedefleri olan (yani 25-50-100 yıllık) bir millî kültür stratejisi geliştirmeli.
Devlet, bu süreçte, hiç kimseye bir şey dayatmamalı elbette; ama stratejik hedefleri ortaya koymalı, bu hedeflere ulaşmak için hem ekonomik sermayeyi hem de insan sermayesini seferber etmeli.
Unutmayalım: Bir toplumu ayakta tutan kültürüdür. Bir toplumun yaşadığı ülke fiilen işgal edilebilir ama kültürü güçlü, ruhkökleri sağlamsa, o toplumu yok edilemez: Su akar, yatağını bulur… Toplum, yeniden doğrulur…
Türkiye, zor bir süreçten geçiyor… İçerde ve dışarda devâsâ sorunlarla boğuşuyor…
Türkiye’nin güçlenmesi gerekiyor, güçlü bir savunma sanayisi kurması gerekiyor…
Ama asıl büyük atılımı kültürde yapacağız, yapmak zorundayız.
Eğer Türkiye, kültürde büyük bir hamle gerçekleştirebilirse, ne tür saldırıyla karşı karşıya kalırsa kalsın, ancak o zaman hem yok olmaktan kurtulur hem de geleceği kuracak bir yolculuğa soyunur…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.