FETÖ’cüler darbeyi başarsaydı da!
FETÖ’cüler yatıp-kalkıp dua etsinler ki, bu darbe başarılmadı. Başarılmış olsaydı, onların başına gelen bu günkünden daha iyi olmazdı.
Derin uykularından uyandıklarında ya infaz memuru ya da infaz edilecekler listesinde adı yazılanlardan biri olurlardı.
Gülen gelir, İstanbul’a yerleşir. Ermenilere tazminat ödersiniz, Kıbrıs’ta AB’nin istediği olur. Özerk Kürdistan kurulur, NATO İncirlik’e yerleşir, bölgede bugün sorun yaşanan 22 ülkenin sınır, rejim ve iktidar yapıları yeniden düzenlenir. Sizin çocuklarınız ABD’nin hayallerini gerçekleştirmek için ucuz asker deposu olarak kullanılırdı. İsrail, Kudüs’e yerleşir ve Filistinlilere nihai darbe vurulmuş olurdu, tabi onlara göre.
Onların hesabı vardı, bir de Allah’ın hükmü! Allah’ın hükmü galip oldu.
Erdoğan’ı Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne göndermeyi hayal ediyorlardı. Ve tabi bugünkünden daha çok sayıda insan sanık sandalyesine oturtulacak ve bu plana karşı çıkanlar da infaz edileceklerdi, TBMM’yi, Beştepe’yi vuran, halka ateş açan hainler tarafından.
Gerçeğin geç de olup farkına varan imamlar, ablalar, abiler ya hapishaneye gönderilecek, ya da infaz edileceklerdi. O “Cemaat”in (CIAmate) fonladığı işadamlarının servetlerine el konulacak, buna itiraz etmeyenler ise “Kolhoz yöneticisi” olacaklardı.
Ve tabi, darbe gerçekleşseydi ve bu oyunun farkına varıp paçasını kurtarmak isteyenler yurt dışına kaçmak için plan yapsalardı, kaçacak ülke bulamayacaklardı. Yakalanıp, iadeye bile gerek yok, infaz edeceklerdi belki de.
Bakın, batıya sığınan bu geri zekalılara söylüyorum: Böyle bir yıl, iki yıl sizi beslerler. Sırtına binmeyecekleri eşeğe daha fazla bakmazlar. Kesecekleri tavuğu besler bunlar. Kişileri, karanlık emellerinin tetikçisi olarak kullanacaklar. Kendilerini o güne kadar besleyenlerin gerçek niyetlerini öğrendikleri gün çok geç olacaktı.
Derler ya her devrim önce kendi evlatlarını yer! İtiraz ettiğiniz gün ya da artık size ihtiyaçlarının kalmadığı gün ipinizi çekerler.
Devrim/darbe yapanlar, bu kez kendi yaptıklarının bir gün kendilerine karşı yapılacağından korkar hale gelirler. Bunun sonucu kendi içlerinde birbirlerine düşerler. Birbirlerini hainlikle, hainlerle işbirliği ile suçlarlar. Suçlanan, suçlayanı suçlar ve sonuç iç çatışmadır. Devrimi gerçekleştirenler ayrışırlar. İçlerinden birileri ötekilere karşı, korkuya dayalı bir düzen kurar ve ötekileri tasfiye eder. Ötekiler karşı bir blok oluşturur ve onları yabancılaşma ve ihanetle suçlar. Birbirlerini yemeye devam ederler.
Bolşevik devrimini hatırlayın. Devrim sonrası Leningrad adını alan Sn. Petersburg’daki kışlık sarayı bombalayanlar, devrimi başlatan ilk saldırıyı başlatmışlardı. Bu askerler kısa bir süre sonra devrime ihanet ettikleri gerekçesiyle ya asıldı ya da Sibirya’ya sürgüne gönderildi. Kullanıldılar ve atıldılar.
Devrimin lideri, devrimi başardıkları gün, o güne kadar beraber oldukları birçok ismi, daha ilk günden tasfiye ederler, ya da infaz etmek istemiyorlarsa çok uzaklara, başarısız olacakları işlere gönderilirler. Hatta çocukluk arkadaşlarını, kendine rakip olmasından kuşkulandıkları herkesi gönderirler. Bunlardan sorun çıkarması muhtemel olanlar itibarsızlaştırılır. Çok şey bilenler genellikle bir şekilde susturulur.
Devrimcilerin davaları öylesine büyük, öylesine büyük ki, bütün insanlar ona göre küçüktür. İnsancıkların fedası sorun değildir. İnsanlar bu kirli oyun uğruna her zaman feda edilebilirler..
Modern düzenler, dine kurban sunan Firavunlardan daha zalimdirler. Kendi zulüm düzenlerini yaşatmak için ötekilerin kanları ve canları üzerinde kendileri için sınırsız bir tasarruf yetkisi vehmederler.
Soğuk savaşı hatırlayın, sömürü dönemlerini, ya da ihtilalcilerin yaptıklarını hatırlayın, nasıl acımasız olabildiklerini anlamak kolay olmasa gerek.
FETÖ’cülerin, o herkese “hoşgörü ve diyalog” çağrısı yaptığı günleri hatırlayın ve sonra da 15 Temmuz’da olanları gözünüzün önüne getirin.
İnanın FETÖ’cüler başarılı olsalardı, bugünkünden daha çok acı çekerlerdi. Pişmanlıkları vicdanlarında hep kanayan bir yara gibi ölene kadar kanamaya devam ederdi.
Onlar bir gün bunu anlayacaklar ama, şimdi hâlâ korku ve panik içinde, somut gerçeklerin ağında, derin yapıların propagandasının etkisi ile bunun farkında değiller.
Hâlâ bu şeytani yapıyı kutsal bir dava zannedenler de var. Bunlar kalabalık bir medyumlar ordusu, bir hayal aleminde yaşıyorlar. Gözleri var görmüyor, kulakları var duymuyor, kalpleri var hissetmiyorlar.
Mahkemedeki sanıkların ifadesine bakıyorsunuz; tamamen yalan, düzmece, yalan üzerine kurgulanmış. Sanal bir dünyada yaşıyorlar. Canlı cenaze gibi. İman ettikleri hayal dünyalarından kopmak onlar için sadece dünyadan değil, ahiretten de kopmak anlamına geliyor. Dinleri ile birlikte dünyalarını da kaybedeceklerini düşünüyorlar. Çeyrek asırlık bir cennet hayali ile katlandıkları çilelerin karşılığında önlerine açılan kapıdan cehenneme gitmeleri gerektiğini söylüyorsunuz. Onlar yakalarına şükran rozetleri, boyunlarına kahramanlık, üstün hizmet ve liyakat madalyaları takılmasını beklerken, siz onların boyunlarına idam ipi takmaya çalışıyorsunuz. Bu bekledikleri bir şey değil. Bunu anlamaları, kabullenmeleri çok kolay olmayacak.
Bunların İslam’la etiketlenmiş, temelde farklı dinleri vardı. Perde kalkınca akılları ve kalpleri savaşıyor şimdi. Esoterik bir dünyada yaşıyorlardı. Melek sandıkları kişinin şeytan olduğunu söylüyorsunuz. Koşarak ve sevinerek çıktıkları kürsüde kahraman olduklarının ilan edilmesini bekleyen bu insanlara idam etmeye kalkıyorsunuz.
Bugün “ülkelerinden kaçıp sığındıkları yer kuzu postuna bürünmüş kurtların yurdu” olduğunu söylüyoruz. Kaçtıkları yerde peşlerine düşmüş polisler, savcılar, elinde ip taşıyan bir halk var. Kaçtıkları yerde kendilerine kucak açan, ağuyu altın tas içre, bala karıştırıp sunan şeytanlar!
Ey zalimler, eğer gerçekten Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, kadere, rızka ve ecele inanıyorsanız, tevbe edin, af dileyin, gerçeği söyleyin ve şeytanın, onun dostlarının oyuncağı olmaktan vazgeçin. Ülkenizden kaçıp sığındıklarınız size yeryüzünde bir cennet ve mutlu bir hayal vadeden yalancı, taşlanmış şeytanın işbirlikçileridir.
Selam ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.