O koridor bir imha planıdır: Bizi aptal mı sanıyor bunlar!
ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde PKK üzerinden oluşturduğu ve açık biçimde Türkiye’yi hedef alan yeni harita çalışması ile Mesut Barzani’nin bağımsızlık referandumu planı arasında hiç mi bağlantı yok?
O harita, İran sınırından Akdeniz’e kadar değil miydi? Peki bu kuşağı kim tanımladı? Kim, Irak işgali sonrası Kuzey Irak statükosunu planlayıp uyguladı? Kim, Irak sonrası Suriye kuşağı planlamalarını yaptı ve uyguluyor? Irak’ın kuzeyini ana üs, coğrafyaya müdahale garnizonu yapanlarla Suriye’nin kuzeyini ana üs, bölgeye müdahale garnizonu yapanlar aynı güçler değil mi?
O harita için iki ülke imha edildi, sırada iki ülke var
2003 Irak işgalinden bu yana adım adım, ince ince işlenen, uygulanan politika ile bugün Suriye’nin kuzeyinde uygulanan politika birbirini tamamlamıyor mu? Bütün bunlar tek bir harita çalışmasıdeğil mi? Bu harita için iki ülke imha edildi. İki ülkenin daha imha edilmek isteneceği, bunun hazırlıklarının yapıldığı bugün açık seçik ortada değil mi?
Bir şeye taraf ya da karşı olmanın ötesine geçip en azından bu gerçek üzerinde kafa yormak gerekmiyor mu? Bir adım sonrasında imha edilmek istenen iki ülkeden birinin Türkiye olmadığını iddia edecek kimse var mı bu ülkede? PKK’yı yıllardır Türkiye içinde besledikleri, silahlandırdıkları, bu ülkenin kanını akıttıkları hep bir sis perdesi ardına gizlendi.
“Türkiye cephesi” açacaklar: Bizi aptal mı sanıyor bunlar!
Hadi bu yemi yuttuk. Peki, Suriye’de yüzlerce TIR dolusu silahı PKK/PYD’ye gözümüzün önünde aktarmıyorlar mı? O ağır silahlar, o füzeler, füze üsleri, eğitim kampları DEAŞ için mi? Aptal mıyız biz!
Gözümüzün önünde yüzlerce kilometrelik bir cephe kuruyorlar. Bir ordu hazırlıyorlar. Sınırın sıfır bölgelerine yerleşiyorlar. ABD ve Avrupa’dan askeri uzmanlar, güvenlik şirketleri, emekli askerler bu bölgelere yerleşiyor, PKK’nın ana iskelet yapısını oluşturuyor. Daha büyük savaşa hazırlık yapıyorlar.
Bu planlar, yığınaklar Suriye için değil, açın gözlerinizi. Hepsi Türkiye için. Bir sonraki sahnede, Suriye sonrasında açılacak “Türkiye cephesi” için. Artık bu mesele, “stratejik ortaklık” diplomasisiyle hoş görülebilecek, geçiştirilebilecek, çözülebilecek bir sorun değil. Kararlar verilmiş, planlamalar yapılmış, harekete geçilmiş, kimsenin durmaya da niyeti yok, bu kesinleşmiş.
Öz savunma refleksi harekete geçirilmeli
Böyle zamanlarda ülkelerin “öz savunma refleksi” öne çıkar. Hiçbir ittifak ilişkisi, hiçbir çokuluslu söylem ya da anlaşma o ülkenin güvenliği için garanti oluşturmaz. Ne yapılacaksa kendi elinizleyapmak zorundasınız. Çünkü bundan daha “yakın tehdit” yoktur ve o tehdit sınırlarınıza dayanmıştır.
Böyle ortamlarda kimlerle işbirliği yapabilecekseniz onunla ortaklıklar yapabilirsiniz ve bu hep değişkendir. Çünkü hiçbir ilişki kalıcı ortaklık garantisi vermez. Böyle durumlarda, bütün hesaplarınızı masaya koyar yeniden değerlendirirsiniz. Eski alışkanlıkların, yakınlıkların, dostlukların ya da düşmanlıkların esiri olmadan bunu yaparsınız.
Yine aynı çevreler bir karartma uyguluyor!
15 Temmuz darbesi gerçekleşseydi Türkiye bugün paramparça edilmiş olacaktı. Türkiye cephesi açılmış, yeni Türkiye haritasışekillenmiş olacaktı. Şükür başarılamadı ama şimdi bir başka senaryo ile, tamamen güneyden bir tazyikle aynı sonuca ulaşmaya çalışıyorlar.
Ayn-el-Arab (Kobani) olayları sırasında Barzani birliklerinin düğün dernek Anadolu topraklarından geçip bölgeye gelmesi nasıl güçlü bir kamuoyu inisiyatifiyle “makul” gösterilmişse, bugün de söz konusu büyük tehdit, aynı mahir çevreler tarafından karartılıyor, üstü örtülüyor, Türkiye’nin dikkatlerinden uzak tutuluyor. O zamanlar bu işin kamuoyundaki operasyonunu kimlerin yaptığını biliyoruz.
“Don, gömlek, atlet” yazılarını aşamadık
Şimdi bakıyorum aynı çevreler Türkiye’nin dikkatini bu “yakın tehdit”ten uzak tutmak için azami gayret sarfediyor. Medyada, bunları tartışması, milleti uyarması gerekenler “don, gömlek, atlet”tartışmasıyla gününü gün ediyor, bir tür zihinsel karartma uyguluyor.
Türkiye’nin “ölümcül” sorunları para kazandırmıyor, şöhret getirmiyor olmalı ki, büyük büyük yazarlardan, çok bilmişlerden bu tehlikeye ilişkin tek cümle okuyamıyoruz.
Şu düzeysizliğe bakın, ortada tek cümle yok
Yazanlara, dikkat çekenlere, uyaranlara “İran ekseni”, “Rusya ekseni”, “Esed’le masaya oturma” gibi sığ, düzeysiz, cahilceithamlarda bulunup işi sulandırmak, uyarıları boğmak gibi bir rolüstleniyorlar. Suriye’de o kadar büyük bir oyun oynanıyor ki, “Esed” bir faktör bile değil artık. Sadece “Türkiyeli” olarak düşünememe hastalığı korkunç boyutlarda.
Entelijansiyamız, eli kalem tutanlarımız, TV yorumcularımız ne coğrafyayı ne de dünyayı takip ediyor, anlıyor! Gazete ve TV’lerin haberlerinin bir adım sonrasına ilişkin cümle üreten, neredeyse, kalmadı.
Oysa dünyada “eksen” diye bir şey kalmadı. Başıboş bir güç kavgası, hareketliliği sadece bizim coğrafyayı değil, bütün ülkeleri hatta merkez güçleri sarsıyor. Uluslararası düzeyde hiç bir sınır, denge, teamül yok artık. Son derece tehlikeli bir dünyaya sürükleniyoruz.
Bir nevi haydut dünya düzensizliği söz konusu. Bu halin hangi ülkeye ne tür faturalar çıkaracağını öngörmek bile mümkün değil. İşte bu yüzden Türkiye’ye çıkarılabilecek faturalara dikkat çekmek için çok çaba harcıyoruz.
Koridor coğrafyayı istila, Türkiye’yi imha planıdır..
O koridor Türkiye’yi imha planıdır. Tamamlanmamalı, o harita gerçeğe dönüşmemelidir. Bu, milli bir meseledir. Kişileri, çevreleri, siyasi anlayışları aşan bir şeydir. Bu haritayı Kürt etnik kimliği ile açıklamak saçmalıktır. Tehdit bütün ülkelere, coğrafyaya yöneliktir.
Çokuluslu bir güç bölgeye yerleşmektedir, bir yabancı istila söz konusudur. O yabancı istila ile ortaklık kuran herkes coğrafyada işgalcidir, istilacıdır, coğrafyanın düşmanıdır. PKK/PYD bu anlamda işgal gücüdür, Batılı istilanın tetikçisidir.
Milletimizi uyarmalı, sağlam durmalıyız..
Tarihin kırılma dönemlerin vardır. Coğrafyanın her köşesini etkiler, her şey yeniden şekillenir. Bütün haritalar ona göre yeni biçim alır. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bir kırılma dönemi daha yaşıyoruz. Bu dönem yeni bir yıkım, parçalanma, çözülme olmasın, olmamalı. Bizce tam tersi, yeni yükseliş dönemi olmalı, olacak da.
Öyleyse, küçük tarafgirliklerimizi, küçük hesaplarımızı bir kenara bırakıp, seferber olmalıyız. Milletimizi uyarmalı, Türkiye ve coğrafyaya yönelik yeni istilanın önünde duracak bir söz, söylem geliştirmeli, sağlam bir zeminde durmalıyız. Bu, kaçamayacağımız bir sorumluluktur. Dünya savaşları dönemini biraz okuyan herkes, böyle durumlarda küçük ihmallerin, kararsızlıkların ne büyük yıkımlara neden olduğunu görecektir.
2019 öncesi fırtına, milli direnç ekseni
O koridor, Cumhuriyet dönemi boyunca karşı karşıya kaldığımız en büyük tehdittir. Bir adım sonrası “Türkiye cephesi”dir. Bu öz savunma refleksinizi ABD’ye ya da bir başka ülkeye devredemez, “koridorun içerideki ortakları”nın oyununa gelemeyiz. Malazgirt zaferinin yıl dönümünde, yüzyıllar sonra, bu tarihi/siyasi genetiğigöz önüne almalı, kararlarımızı ona göre vermeliyiz.
Yeni bölgesel koalisyona, Türkiye için hazırlanan 2019 öncesi fırtınaya ve Suriye’nin kuzeyinde oluşturulan yeni harita ve “Türkiye cephesi” çalışmalarına dikkat etmeli, adeta teyakkuzageçmeliyiz.
Unutmayın bu bir milli mücadeledir, Türkiye’nin beka sorunudur. Bir milli direnç ekseni şekillendirilmelidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.