Kurban’ı “barbarlık” olarak görmek!
Her yıl Kurban Bayram’ında aynı ilkellikle karşı karşıya kalıyoruz.
Bayramda bile, bayramı zehir etmek sadece bizim ülkemize özgü bir “ilkellik” örneği! Ne yazık ki, böyle.
Batı’da bile bir toplumun inanç sistemi, ibadetleri böylesine aşağılanmaz!
Dünyada gitmediğim ülke kalmadı neredeyse ama böyle bir şey görmedim ben hiç bir yerde!
Daha bayramın ilk gününde, hatta arife gününden itibaren sosyal medyada, şurda-burda kurbanın, “katliam” olduğunu söyleyerek bayramı bu yıl da zehir ettiler bir kez daha!
Kurbanın ölümsüzlük fikrini öğreten derin felsefî anlamını, sosyolojik olarak oluşturduğu kardeşlik ortamını idrak edebilseler, yaptıkları bunca hakaretten utanırlar, herhalde, diye düşünüyor insan.
Ama ne gezer!
Bayramı sefil bir tatile dönüştüren, topluma da, toplumun ruh köklerine de uzak ve yabancılaşmış “türedi türler” bunlar! Özür dilerim ama bu kadar aziz bir bayrama bile aşağılayarak bakanlar, olsa olsa “asalak” olabilirler yalnızca!
KURBAN MI “KATLİAM”, SİZ Mİ CELLADINA ÂŞIK “KURBAN”LARSINIZ?
Kurbanı “katliam” olarak nitelendirenler, kurban fikrinden yoksun -âşık oldukları- Batılıların sadece 20. yüzyılda 100 milyona yakın insanı nasıl kurban ettiklerini, katlettiklerinidüşünsünler, önce.
İnsana varoluşu ve hakikati, hayatı ve ölüm hakikatini öğreten kurban “barbar”! Yalnızca bir asırda 100 milyon insanı katleden Batı “uygar”, öyle mi?
Bu nedir, aslında?
Dibine kadar aşağılık kompleksidir.
Hatta düpedüz İslâm nefretidir.
Bu İslâm nefreti neden sadece bu ülkede var? Ve bu kadar nefreti ne zaman, niçin ve nasıl biriktirdiniz, arkadaşlar?
İslâm ne yaptı size ki, bu denli nefret ve husûmet besliyorsunuz?
Evet, Batılılar, yeryüzünde hegemonya kurmak için 100 milyon insan katleder, “medenî” olur! Müslümanlar, eti filan için değil yalnızca Allah rızası için kurban kesince “vahşî”?
Celladına âşık olmak değil de nedir, bu, peki?
Daha da vahimi şu: Ülkenin çok büyük bir tehlikenin, hayat-memat mücadelesi, beka mücadelesi verdiğimiz ürpertici bir felâketin eşiğinden geçtiği zorlu bir zaman diliminde, toplumu birleştiren, bütünleştiren, kardeşliği pekiştiren yegâne kaynağa, muazzez bir bayrama vesile olan kurban’a bu kadar hakaret etmek neye yarar, ne işe yarar, kimin işine yarar, bu toplumda nasıl derin yaralar açar, hiç düşünmez misiniz siz, ey bu toplumda yaşayan ama bu toplumu aşağılamayı marifet sanan tuhaf, acınası insanlar?
NE’Yİ KURBAN ETTİĞİNİ HATIRLA!
Kurban ne, nasıl bir şey, ne anlam ifade ediyor?
Dünkü yazımda bu meseleyi derinlemesine yazdım; ama burada kısaca da olsa bir kez daha hatırlatmakta yarar var.
Kurban, mü’minin, İbrahimî şeksiz-şüphesiz bir iman ve sadakatle, İsmâilî tam teslimiyet ve refakatle -başta en büyük put nefsini ve- bütün beşerî putları yerle bir etmesi...
Kurban, kişinin en değerli ‘’şey’’inden tereddütsüz vazgeçebilmesi...
İşte o zaman, beşer, insanlaşır, emaneti üstlenecek bir mertebeye ulaşır ve önünde sonsuz sonsuzluk koridorları açılır.
En değerli şeylerinden vazgeçemeyenler, kurbanın değerini hiç bir zaman idrak edemezler çünkü.
Vazgeç ki, kendine gelerek kendinden geçebilecek bir düzleme geçebilmen mümkün olabilsin…
DUYARSIZLIĞIN VE SAYGISIZLIĞIN BU KADARINA DA “PES!”
Şunu söylüyorum sadece: Birazcık kafanız basıyorsa, Kurbanın derin anlam dünyasını, hayatı yaşanılır kılan hayat-dünyasını, hiç olmazsa, Batılı düşünürlerden okuyun. Sözgelişi, parlak ve cins beyin, Kierkegaard’ın zihin açıcı metinlerine bakın...
...Diyorum ama havaya konuştuğumu çok iyi biliyorum: Bu “türedi türlerde”, ne Kierkegaard’ı anlayacak çap var; ne de en azından ekmeğini yediği, suyunu içtiği toprakların insanına ve inançlarına saygı!
Kaygı’sız adamlar bunlar!
Ceplerine, keyiflerine, hazlarına düşkün, toplumu değil yalnızca kendilerini ve çıkarlarını düşünen kayıtsız ve duyarsız insanlar! Acınası varlıklar! Özür dilerim ama böyle!
Oysa Mü’minin, Rabbine yaklaşarak bütün insanlara, yoksullara, tabiata ve hakikate yaklaşmasını...
Meleklerin seferber olmasını...
Yerle göğün buluşmasını...
Bütün varlıkların kozmik bir semâya durmasını...
Farklılıkların ortadan kalkmasını...
Herkesin kendi farkının farkına varmasını, Hakkın katına ulaşmasını...
Bütün insanların bir şekilde bütünleşmesini ve ümmîleşmesini, kardeş olmasını ve bir olmasını, saf’laşmasını, arınmasını ve kula, para’ya-pula kulluğu redderek hür olmasını...
Velhasılı kelâm, toplumun kenetlenmesini, kardeş olmasını, dargınlıkları ortadan kaldırmasını... mümkün kılan muazzam ve muazzez bir ibadete ve bayrama “barbarlık bu!” diyen insanların insanlığından şüphe ederim. Vesselâm.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.