Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

17/25’in Amerikancası

17/25’in Amerikancası

Amerika’da görülen Zarrap davasına Halk Bankası Genel Müdüründen sonra Zafer Çağlayan’ın da dahil edilmesi sıradan bir olay değil. Öyle anlaşılıyor ki, bunun arkası gelecek. 

FETÖ’nün yarıda bıraktığı işi ABD’deki asıl patron doğrudan ele almış gözüküyor.

Bana kalırsa Erdoğan’ın korumaları hakkında açılan dava da bu kirli oyunun bir parçası. Bu kirli oyunun arkasında ise FETÖ’yü destekleyen lobi var. Biliyorsunuz, Erdoğan’ın korumaları ile ilgili olarak ABD yönetiminin diplomatik nota vermesi yönünde de malum yapı bir girişim başlattı.

Bu arada, Erdoğan’ın korumaları aleyhine açılan davaya, o gün Amerika’da olmayan isimler de dahil edilmiş. Bu süreç ABD’de hukukun dibe vurmuşluğunun açık ve basit bir göstergesi.. Hem darbeci bir terör örgütüne karşı çıkıyorlar ve hem de onların tezgâhladıkları bir operasyonu sahipleniyorlar. Aslında bu durum suç ortaklığının ikrarı mahiyetinde bir olaydır.

Erdoğan’la ilgili hazırlanan iki dosyadan söz ediliyordu. Biri terör, diğeri yolsuzluk. Terörün işaret fişeğini Michael Rubin ateşledi, yolsuzluk operasyonun fişeğini savcı Bharara ateşledi.

Ankara bir yandan askeri bir kuşatmaya, öte yandan ekonomik ve siyasi kuşatma altına alınmaya çalışıyor. Bir yandan teröre ve darbecilere destek veriliyor, öte yandan halk sokağa çekilmeye çalışılıyor. Bir yandan da uzun süreden beri hazırlanan bir Erdoğan ve ekibini Uluslararası Ceza Mahkemesine götürmek için hazırlanan dosyalar, tanıklar, fabrikasyon bilgi ve belgeler var. Ergenekon ve Balyoz davasına esas olan, fabrikasyon belgeleri hazırlayan ekip bu iş için uzun süredir çalışıyordu. Bu son yargı süreci de bu kadroların işbaşında olduklarını gösteriyor.

17 ve 25 Aralık 2013’te ne olmuştu, hatırlayalım. Aslında bu operasyonlar darbe süreci tetiklenmiş olacaktı. Hükümet bu operasyonların “paralel örgüt” eliyle hükümeti yıkmayı amaçlayan siyasi operasyonlar olduğunu ileri sürerken, muhalefet takipsizlik kararıyla hükümet çevresi ve ailelerinin karıştığı yolsuzlukların aklandığı ileri sürüyordu.

17 Aralık 2013 sabahı, Cumhuriyet Savcısı Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç’in talimatıyla, birçok kişinin gözaltına alındığı büyük bir operasyon başlatıldı. Gözaltına alınan kişilere, ‘rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık’ gibi suçlamalarının yöneltildiği operasyonu İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekili Zekeriya Öz koordine ediyordu. Daha sonra bu kişilerin tamamının FETÖ darbe planı ile ilişkileri ortaya çıktı. O günkü operasyonlarda, İçişleri Bakanı Muammer Güler›in oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan›ın oğlu Salih Kaan Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar›ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan, işadamları Ali Ağaoğlu, Rıza Sarraf ve Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir›in de aralarında yer aldığı 89 kişi gözaltına alındı. Bunlardan 26 kişi tutuklandı. Bunlar da zaman içinde serbest bırakıldı ve tutuklu kimse kalmadı. 

İlginçtir, Türkiye’de başka bir safhaya evrilen dava, ilk şekli ile bugün ABD’de devam ettirilmeye çalışılıyor.. Öte yandan, darbeciler ve terör örgütü üyeleri ABD’de himaye görüyorlar. Hatta örgüt lideri F. Gülen ABD’den örgütü yönetmeye devam ediyor. NATO ve birçok NATO üyesi ülke de PKK, PYD ve FETÖ’ye destek vermeye devam ediyor.

Halk Bank Genel Müdürü ve Sarraf’ın tutuklanması aslında 17/25’ten çok Türkiye-İran ilişkileri ve Musul petrolleri ile ilgili. Türkiye’nin ambargo şartlarına uymadığı iddia ediliyor. Türkiye’nin böyle bir ambargoya uyma zorunluluğu yok. Daha sonra durduk yerde bu ambargoyu kaldıranlar da kendileri. Rusya, Çin ve Almanya, İngiltere, İsrail ile de, aynı şekilde Irak, BAE, Suriye ve Bahreyn ile de İran’ın doğrudan ve dolaylı temasları devam etti.

Öte yandan; o günlerde Ankara’nın Erbil ile arası iyi idi. Musul petrolünün Türkiye’ye aktarılması gündemde idi. Türkiye’nin Kerkük ve Erbil’de askeri tesisleri vardı. TIR şoförlerinin kaçırılması, ardından konsolosluğumuzun işgali, onun da ardından DEAŞ’ın Musul’u işgali o günlerde oldu. Kelle kesme görüntüleri dünyaya servis edildi. Hem DEAŞ’ı kendileri kurup Türkiye’ye karşı kullandılar, hem de DEAŞ üzerinden Türkiye’ye vurmaya kalktılar. MİT TIR’ları hadisesini hatırlayın.

Yani bugünkü olay aynı zamanda FETÖ, PYD, DEAŞ, Musul Petrolleri ile birlikte düşünülmelidir.

Bu işin önünde, arkasında FETÖ’yü örgütleyen güçler var.

Aslında bu FETÖ’yü 1980 sonrası en iyi bilenlerden biri Şerif Mardin’di, ama o artık aramızda değil. Boğaziçi’ndeki ve ODTÜ’deki ekiple birlikte önemli çalışmalar yapmışlardı. Nurculuk konusu önde idi ama bir o kadar da Nakşilik üzerinde çalışmalar yaptılar. Alevilik-Sünnilik üzerinde çalıştılar.

ABD ve AB ülkeleri FETÖ ve PYD konusunda açık oynuyor. Tarafını açıkça ortaya koyuyor. ABD’nin bu son kararı çok açık ve net. Hollanda, Almanya, Avusturya, Fransa da çok açık ve net bir tutum sergiliyor. Ama Ankara FETÖ ve PKK olayının uluslararası bağlantısı konusunda yargısal bir açılıma yanaşmıyor. Bu konuda bir karar vermemiz gerek. Bu konunun gerekirse BM’ye taşınması gerek. AB ve NATO’da tartışılması gerek. İslam İşbirliği Konferansı’nda tartışılması gerek. Bu konunun Watergate gibi, İrangate gibi, FETÖ ile ilgili, ilişkili ülkelerin parlamentolarında, medyasında, STK’larında tartışılması ve yargısında gündem olması gerek.

FETÖ’nün ve onun militanlarının, yargılama sürecindeki ve sosyal medyadaki, şirretliklerinin, aymazlıklarının, cür’et ve cesaretlerinin arkasında bu var.

Adamlar 17/25’i ABD’de yeniden canlandırmaya çalışıyor, AK Parti hükümetini UCM ile tehdit ediyor, ama biz 140 ülkede örgütlü bir hareketin, o ülkelerdeki okullarını devralmakla sınırlı bir operasyonla yetiniyoruz ki; bu devirlerin de ne ölçüde gerçekleştirildiği ortada. Peki, bu örgüt hakkında kaç ülkede dava açıldı ve sorumlular gözaltına alındı, tutuklandı?

Türkiye’de devam eden yargılamalar konusunda yeterli bir informasyon sağladığımızdan bile çok emin değilim.

Belki, Cumhurbaşkanının bu konuda bir danışma kurulu oluşturup bilgi alması mı gerek. Bir koordinasyon ve enformasyon merkezinin mi kurulması gerek, bir şeyler yapmamız gerek. İslam dünyası medyası, İslam dünyasındaki STK’lar ve oradaki etkili dostlardan ciddi anlamda destek aldığımızdan emin değilim. O bölgeyi yakından tanıyan dostlar bu konuda çok olumlu şekler söylemiyorlar. Daha dikkatli olmamız, daha çok çalışmamız gerek. Selam ve dua ile.. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi