Türkiye dünyaya meydan okuyor!
Dile kolay; 2007'deki büyüklüğü 54.62 trilyon dolar olan bir ekonominin krize sürüklenmesinden söz ediyoruz. Türev piyasa dedikleri, finansın, bankacılık sisteminin dünya ekonomisi ise bundan çok daha büyük; 2007 verilerine göre 71.2 trilyon dolar!
İşte bu büyüklükte bir ekonomi sorgulanıyor şimdi. Küresel krizin aslında sadece para krizi olmadığını, ekonomik sistemde yapısal değişiklikler olması gerektiğini, vahşi kapitalizmin bundan sonra nasıl bir hal alabileceğini, “dünyanın sonu”nu “liberalizmin ve Batı'nın zaferi” olarak ilan edenlerin on yıl sonra dünyanın nasıl bir krize sürükleneceğine dair hiçbir öngörüleri olmadığını, krizin yol açabileceği çatışmaların neler olabileceğini, yeryüzündeki güç dengelerinde ne tür eksen kaymalarının yaşanacağını, süper güç modelinin çöküp çökmediğini, hangi ülkelerin yeni aktörler olarak öne çıkacağını bu 71.2 trilyon dolarlık ekonomide yaşanan gerilimlerle birlikte tartışıyoruz.
Bu yüzden, krizin büyüklüğünü ısrarla sınırlı tutanlara çok aldırmıyoruz. Tedbir almakla gerçeği görmek arasında önemli farklılıklar var. Bu aşamada gerçeği görmenin her şeyden önemli olduğunu, krizin dünya tarihinin en önemli kırılmalarından birine yol açabilecek ölçekte olduğunu, üstelik sadece ekonomik değil aynı zamanda siyasi olduğunu vurguluyoruz. Dolayısıyla etkilerinin ve sonuçlarının da sadece ekonomik olmayacağını, siyasi sarsıntılara da yol açabileceğini söyleyebiliriz.
Bu yüzden de, trilyon dolarlık ekonomik müdahalelerin yanı sıra siyasi tedbirlerin de alınmasının ne kadar zorunluluğu olduğunu biliyoruz. Sadece ekonomik önlemlerin krizi önlemede yeterli olmayacağını, derin siyasi ve sosyal etkilerinin yarının dünyasını bambaşka hale sokabileceğini, ülkelerin bu yönde ciddi adımlar atmalarının zorunlu olduğunu düşünüyoruz. ABD, Avrupa Birliği ve Asyalı bir çok ülkenin benzer ekonomik önlemlerini izliyoruz. Ancak krizin siyasi boyutuna ilişkin tartışmalar, öngörüler şu an için son derece yetersiz.
Türkiye, ekonomik açıdan dünya ile benzer önlemler alıyor. Her ne kadar krizin derin sarsıntısını henüz hissetmemiş olsa da, AB ülkeleri gibi milyarlarca dolarlık paketler hazırlamamış olsa da, daha önce yaşadığı kriz sırasında aldığı önlemlerin bugün çok işe yaradığını söylemek gerekiyor.
Ancak Türkiye'nin aldığı başka önlemler de var. Belki bugünü öngörerek belki de öngörmeyerek ama bölgesinin en güç ülkesi olarak son yıllarda Türk dış politikasının boyutlarını çok aşan adımlar attı.
Şu an için siyasi/ekonomik esasa dayanan bu adımların Türkiye'yi küresel krize karşı koruyan en önemli kalkan olduğunu söyleyebiliriz. AB ile ilişkiler bir tarafa, kendi bölgesine, yakın çevresine yönelen Türkiye, bildiği bütün ortak alanları kullandı ve birkaç yıl içinde tahmin edilemeyecek bir başarıya ulaştı. Bugün aynı bölgede Türkiye'nin önerdiği projelerden, uyguladığı siyasetten daha etkin bir girişim söz konusu değil. AB'den daha ağırlıklı güç haline geldi Türkiye.
Suriye, Irak, İran, S. Arabistan, Körfez ülkeleri, Arap Birliği, Körfez İşbirliği Konseyi gibi tek tek ülkeler ve bölgesel oluşumlarla siyasi ve ekonomik ortaklıklar kurdu, ikili ilişkilerin çok ötesinde ortak projelere, uzun vadeli ortaklıklara girişti. Bunlar ilk bakışta siyasi girişimler gibi ama bugün ekonomik boyutunu hissetmeye başladık bile. Zamanla sosyal ve kültürel sonuçlarını da göreceğiz.
Belki bir süre sonra ortak siyasi ve güvenlik eksenli bölgesel birliklerin yanı sıra ekonomik ortaklıkları da göreceğiz. Bu bölgeden belki de yüz yıl sonra yepyeni bir güç çıkacak ortaya. Neden olmasın?
Ekonomik sonuçlarının yanı sıra siyasi sonuçlarıyla birlikte Türkiye'yi cazibe merkezine dönüştürecek, Osmanlı sonrasının en köklü dış açılımı bu. ABD de, AB de artık bölgeye ilişkin yaklaşımlarında Türkiye'siz oyun kuramaz hale gelmiştir. Ben bu yüzden krizin üstesinden gelebileceğimize inanıyorum.
Bu çalışmaların sonuçlarından bir tanesini yarın göreceğiz. İslam Konferansı Teşkilatı ülkeleri temsilcileri Uluslararası İş Forumu adı altında İstanbul'da toplanıyor. Foruma bir çok ülkeden en az 2 bin kişi katılacak. Ardından da MÜSİAD fuarı başlayacak. Yani yukarıda sözünü ettiğim siyasi ve ekonomik çabaların sonuçlarından birini daha İstanbul'da göreceğiz. Bu kriz zamanında toplam 100 milyar dolarlık iş hacmine sahip temsilciler Türkiye'ye gelecek.
MÜSİAD Başkanı Ömer Cihad Vardan'ın ifadesiyle, “Türkiye'nin tam merkezinde yer aldığı” bir “Afro-Asya Ortak Pazarı”na doğru gidiliyor. Aynı zamanda bu ülkeler arasında finansal entegrasyon için çalışılıyor.
Türkiye, küresel krize karşı önlemini dar ekonomik paketlerle değil, bütün bölgeyi ekonomik ve siyasi olarak harekete geçirerek yapıyor. Bölgesel bir ekonomik ortaklık, daha sonra da bölgesel bir siyasi ortaklıkla yoluna devam ediyor.
Bakmayın içerideki onca kavgaya. Dünyanın felaketlerle boğuştuğu, felaketleri bu ülkeye de yaymaya çalıştığı bir dönemde, Türkiye büyük hesapların içine girdi. Küçük hesaplar yapanlar kaybedecek…
Bu sürecin siyasi okunuşu şu: Türkiye büyük bir meydan okumaya girişti! Artık hiçbir güç onu Anadolu'ya hapsedemeyecek!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.