“Kerkük Musul kan içinde/ Türkmenim hicran içinde”
Barzani’nin “Kürdistan” bayrağı asılı Kerkük’te bugün hüzün var, elem var. İngiliz damgalı Amerikan-İsrail projesi olan “Kürdistan” yürürlüğe sokulmak isteniyor. Ah, “elleri mi kalacak Kerkük?”
“Kerkük Musul kan içinde
Türkmenim hicran içinde
Bin can var, bir can içinde
Bir ebedî ize geldim
Yıktılar kalanı Kerkük
Kestiler balanı Kerkük
Nakışlı minarede
Verdiler salânı Kerkük”
Selçuklu Türk Devleti’nden bu yana tarihî bir Türkmen şehri olan Kerkük bin yıldır Anadolu'nun bir arka bahçesi, bir vilayetiydi. Bizimle aynı dili, aynı kültürü, aynı geleneği paylaşan soydaşların yaşadığı yerdi. Yüz yirmi yıldır gariptir, yalnızdır Kerküklü Türkmenler.
Çanakkale müdafaasında, İstiklâl Harbi’nde cihad eden Kerküklü karındaşlarımızın hakkını nasıl unuturuz? Lozan hezimet anlaşmasında Kemalist paşalar zora dayanamadılar, dayatmalar karşısında dik duramadılar. Kardeşi kardeşten ayırdılar, yüreklerine kor ateş düşürdüler.
"Kerküklüyem men özüm
Kulak ver dinle sözüm
Canlar Kerküğe gurban
evval baştan men özüm"
ORDA BİR KERKÜK VAR IRAKTA
Devlet-i Ali-i Osman Türklerinin çekildiği Birinci Harb ve Millî Mücadele’den sonra, misâk-ı millî sınırlarımızın ve medeniyet coğrafyamızın Edirne Kars arası olduğuna dair yurtta sulh cihanda sulh soslu laik-seküler inkılâplar yapan Cumhuriyet Devleti’nin sindirilmiş nesilleri, Kerkük’ü “Orda bir Kerkük var ırakta” diyerek, şiir ve türkülerle ancak yâd edebiliyorlardı.
Bugünkü nesil Kerküklü Türkmen karındaşlarını unutmuyor, yüreğinde tutuyor ve hakkını dünden daha çok arıyor. Meydanlar, Doğu Türkistan, Kırım, Karabağ, Suriyeli Türkmenler, Bosna, Filistin, Arakan için nasıl inliyorsa bugün de Kerkük için inliyor.
Cumhuriyetin ilânından sonra Kerküklü Türkmenlere defalarca kıyım yapıldığını resmî tarih kitapları yazmaz. Mezalimin 1924, 1926, 1934, 1959, 1980, 1990, 1991 yıllarından günümüze kadar devam ettiği herkesin malûmudur.
Ah, Kerküklü karındaşlar! Bir asırdır Kerkük’ün bir Türk yurdu olduğunu haykırıyorlar ve bu mücadelenin faturasını kanlarıyla ödüyorlar. Saddam rejimi tarafından 1980’de idam edilen Türkmen liderlerinin Türkiye ile bir olmak için yanıp tutuştuklarını yeni nesiller pek bilmiyor. Bu öncülerden Prof. Necdet Koçak’ı, Abdullah Abdurrahman’ı, Adil Şerif ve Rıza Demirci’yi yüreğimiz sızlamadan nasıl anlatabiliriz?
“MUM KİMİN (GİBİ) YANAN KERKÜK”
Kerkük bir yangın yeridir. Türküler, hoyratlar, ağıtlar yanık yanık söylenir yıllardır. Çâresizlik, yetimlik yüreklerini kavuruyor. Bir asırdır süren hicran yarasıdır bu.
Büyük türküdarlardan Mehmet Özbek ustanın yanık yanık söylediği “Mum kimin (gibi) yanan Kerkük” türküsünü ciğerimize çekerek meydanlarda söylemeliyiz şimdi.
“Yıktılar kalamızı / sürdüler balamızı / daha can boğazdayken / çektiler salâmızı / ah Kerkük yüz ah Kerkük / her zaman yüz ak Kerkük / ölseydim düşmeseydim / men sennen uzak Kerkük / can Kerkük canan Kerkük /
her söze kanan Kerkük / kalıpdı yardan uzak / mum kimin yanan Kerkük”
Kerkük'ün hâli ne olacak? Ağabey Türkiye’nin uykusunu kaçıran ve yüreğini sızlatan bir sual! Şair Kenan Çarboğa’nın mısralarında dile geliyor Kerküklü Türkmenlerin feryadı ve imdat isteyişleri:
“Sitem sana Türkiye'm, sana aziz milletim / Dilim dilim derimi yüzüyorlar nerdesin? / Öksüz kaldı lisânım, geleneğim, âdetim /Hoyratıma, türküme kızıyorlar nerdesin? / Türkçe konuşuyorum, seninle aynı dilden / Nasıl anlamıyorsun düştüğüm korkunç hâlden? / Fayda beklemiyorum vallahi yaban elden / Üzerimi kalemle çiziyorlar nerdesin? /
“KERKÜKLİYEM TÜRKMENEM”
Anlaşılan o ki, Kerküklü Türkmenler bugün yarın bizden imdat bekliyorlar. Millî şairleri Mehmet İzzet Hattat’ın mısralarıyla yüreğimizi ve bileğimizi onlar için kavî kılıp, hep birden “Kerkükliyem Türkmenem / Boyun egmem şaha men” demenin vakti şimdi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.