Kemal Öztürk

Kemal Öztürk

Metal Fırtına… ABD-Türkiye kavgası

Metal Fırtına… ABD-Türkiye kavgası

2004 yılıydı. TBMM Başkanı Bülent Arınç, Meclis’in işleyişini geliştirmek için, her partiden milletvekilinin olduğu ‘Demokrasi Komitesi’ kurmuştu.

Bu komite 2004 yılı sonuna doğru çeşitli temaslarda bulunmak için ABD’ye bir ziyaret gerçekleştirdi. Ben de komitenin Meclis adına koordinatörlüğünü yapıyordum. Beyaz Saray’da, başkan danışmanları ve diplomatlardan oluşan bir ekiple toplantı düzenlendi.

BAŞKAN DANIŞMANININ  METAL FIRTINA ÇIKIŞI

Toplantının hemen başında Başkan danışmanlarından biri, 2004 yılında yayınlanan Metal Fırtına kitabını gündeme getirdi. Orkun Uçar, Burak Turna tarafından kaleme alınan kitap, Türkiye-ABD savaşını konu alıyordu ve Türkiye’de oldukça ses getirmişti.

1 Mart tezkeresinin etkisiyle gerilen Türk-Amerikan ilişkilerinin üzerine acı biber etkisi yapmış olmalı ki, Başkan Bush’un danışmanı bu kitabı toplantıda konu edindi:

“Size ne oluyor anlamıyoruz. Parlamentonuz tezkereyi reddediyor, Ortadoğu’da başınızı kaldırıp ABD politikalarına itiraz ediyorsunuz ve şimdi de ABD ile savaşa girdiğinizi anlatan bir kitap yayınlanıyor ülkenizde. Ne oluyor?”

Danışman sempatik görünmeye çalışsa da, aslında ABD'nin yönetim koridorlarında konuşulan, Türkiye’ye yönelik şaşkınlık ve kızgınlık karşımı sözleri, parlamenterlere aktarıyordu.

Heyet üyeleri bu gibi çıkışlara hazırlıklıydı. 1 Mart tezkeresinden sonra ilişkilerde limoni durum devam ediyordu çünkü. Beni konuşmamam için sağdan, soldan dürten olsa da bir danışman olarak mütekabiliyet esasına göre cevabı ben vereyim dedim!

“Türkiye’nin kendi tezleri ve kendi çıkarlarını dillendirmesi neden rahatsızlık yaratıyor burada biz de bunu anlamıyoruz. Metal Fırtına kitabına gelince. ABD’de yayınlanan binlerce kitap, Hollywood’da çekilen yüzlerce filme benzer bir eser. Herkesin özgürce yazıp konuştuğu bir ülkede, bizim buna müdahale etmemizi beklemiyorsunuz sanırım? ”

Komitede bulunan milletvekilleri hakkıyla Türkiye’nin tezlerini savundular. Tam o esnada Savunma Bakanı Paul Wolfowitz içeri girdi. Sanki tesadüfen oradan geçiyormuş gibi yapıp, heyete hoş geldiniz dedi. Sonra da Irak’a nasıl demokrasi getirdiklerini, kadınların ilk defa oy kullanmasını anlattı. Sıkıntılı konuları açmadı. Senato ve Kongre üyeleri, danışmanlar aracılığı ile gerekli mesajların verilmesi ayarlanmıştı zaten.

TÜRKİYE NEDEN  ABD İLE TERS DÜŞTÜ?

Bu olayı hiç unutamadım. Oradaki tavırlar, ABD’nin her dediğine “evet” diyen bir Türkiye görmeye alışmış Amerikan devletinin dışa vuran tepkisel duygularıydı.

Türkiye’yi yönetenlerin ülke çıkarları, halkın güvenliği, çocuklarının geleceğini düşünmesi ve itiraz etmesi, müttefikliğe uymayan davranış olarak görülüyordu.

Oysa devlet geleneği, aklı ve tecrübesi olan her ülke, Türkiye’nin yaptığını yapar.

ABD-Türkiye ilişkilerinin önemli kırılma noktalarından biri 1 Mart tezkeresi olsa da, sonradan bu ilişkileri normalleşti ve rayına oturdu.

Fakat ABD, her zaman, Türkiye’nin kendi iradesi olduğunu, kendi çıkarları için ABD çıkarlarına itiraz edebileceğini not etti. Bundan hoşlanmadı ama yükselen Türkiye’yi de yanında tutmak için sustu. Ta ki Arap Baharı’na kadar.

Türkiye, İsrail ile ilişkilerinde, Irak’ın işgalinde, Arap Baharı’nda, enerji politikalarında, Rusya ve Çin’le ilişkilerinde, Suriye ve Irak politikalarında önce kendi ülkesinin çıkarlarını düşündüğü için hep ABD ile ters düştü aslında.

Sadece ABD ile değil, Almanya, Fransa, İngiltere, AB ve Rusya ile de birçok konuda ters düştü. Bundan hiç hoşlanmadılar, kabullenmediler. Mahallenin küçük çocuğunun büyük ağabeylere kafa tutması gibi algıladılar. Öfkelenip, hırslandılar.

DUYGUSAL OLARAK GURUR DUYSAK DA,  AKILLA HAREKET ETMELİYİZ

Bu nedenledir ki, Arap Baharı’nı tersine başlatan koalisyon, Türkiye’yi de içine alan bir hesaplaşmaya girdi. Mısır’da Mursi’yi devirmekle başlayan proje, tüm Arap Baharı’na teşebbüs eden ülkeleri diz çöktürmeyi başardı. Türkiye hariç. Türkiye’de yaptıklarını da hepimiz gördük. Hala da devam ediyorlar.

ABD belki de bu yüzden her sözünü uygulayacak, emrinden çıkmayacak ve sopa olarak kullanacağı bir ordu ve bir ülke kuruyor Suriye’nin kuzeyinde. O zaman Türkiye’ye ihtiyacı kalmayacak.

Anlatmaya çalıştığım vize krizinin derinliklerini 1 Mart tezkeresiyle başlayan ilk adıma kadar götürmek mümkün.

Burada duygusal olarak bize gurur veren şey, dik duran bir ülkeye ve yöneticilerine sahip olmaktır. Ancak duygusal olarak övünsek de, akılla hareket etmek zorundayız. Akılla ve ilmi siyasetle. Abdülhamid’i her seferinde bayraklaştıranların, onun ilmi siyaset dediği, “Düvel-i Muazzama’yı” birbiriyle dengeleyen siyasetini neden örnek almıyor acaba?

Gücümüzün sınırı belli. Kaynaklarımız, ekonomimiz ve savunma sanayimiz ortada. Ortadoğu zemini tarihinin en kaygan ve en zor günlerini yaşarken, kimin dost, kimin düşman olduğu bilinmezken, sağlam adım atmamız gerekiyor. Allah korusun.

HAMASET DEĞİL, AKIL AĞIR BASACAKTIR

Varsın sosyal medyada, gazetelerde, televizyonlarda Mehter Marşı'yla sloganlar atılsın.

Varsın muhalefet, ‘5 bin kişilik milis kuvveti’ hazır diye hamaset yapsın. Yakında göreceğiz, hamaset değil, akıl ağır basacaktır.

Çünkü devlet aklı hamasetle hareket edemez. Bin yıllık devlet geleneği, böyle kriz anlarında nasıl davranması gerektiğini hamasi sloganlara bakarak ayarlamaz.

Az konuşup, çok iş yapmamız gerekiyor. Ayaklarımızın üzerinde durmak ve bize had bildirmeye kalkan bu ülkelerin gücünü yakalamamız lazım. Bilimden teknolojiye, ekonomiden savunma sanayiine kadar büyük hamleler yapmak zorundayız. En baştaki görevimiz de milli birliği oluşturmaktır.

Unutmadan söyleyeyim, Beyaz Saray’da Metal Fırtına kitabını gündeme getiren danışman sonradan bir Türk ile evlendi. Şimdi İstanbul’da yaşıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kemal Öztürk Arşivi