Asıl sorun ne?
Eylül sonu itibariyle yıllık enflasyon yüzde 11,20...
Geçen yıl Ekim ayında aylık fiyat artışı yüzde 1,44 olarak gerçekleşmişti. Önceki gün açıklanan Ekim ayı İstanbul perakende fiyat artışları yüzde 1,94 oldu.
Anlayacağınız Ekim ayında da Türkiye’de enflasyon düşmeyecek. Hatta İstanbul’u baz alırsak yıllık enflasyon yüzde 11,7’lere çıkacak.
***
Merkez Bankasının piyasa fonlama faizi Ocak 2017’de yüzde 8,28’di. Şimdi ise yüzde 11,96...
Bu yılın başlarında işsizlik oranı yüzde 13,0’lere çıkmıştı. Ekonomide durağanlık kıskacına giriyorduk. Ve acil çağrı olarak tabiri caiz ise biz de parasal genişlemeye gittik. Şirketleri adeta paraya boğduk...
Ortaya hormonlu bir büyüme çıktı.
Tabanı reel olmayan, üretimsel karşılığı sağlanamayan, krediye-borca dayalı bir büyüme hamlesi gerçekleştirdik.
Şimdi bunun yan etkilerini yaşıyoruz.
Herkes krediye alıştı ve krediyi çevirmek durumunda. Sistem sadece faize-bankalara çalışır oldu.
Bir tarafta yüksek kredi ihtiyacı,
diğer tarafta yükselen enflasyon.
Şu anda TL faizin reel getirisi sıfırlanmak üzere. Sadece nominal değer korunuyor. TL üzerinden tasarruf ederek, bir getiri elde etmenin imkanı giderek azalıyor. Tasarruf etmenin cazibesi azaldığından para ya dövize, ya da tüketime gidiyor.
***
Eylül 2017 itibariyle BDDK verilerine baktığımızda bankalarımız 1 trilyon 993 milyar lira kredi vermiş. En büyük kredi kalemi 634 milyar lira ile işletme kredisi. İkinci sırada ise 385 milyar lira ile tüketici kredileri geliyor.
Bankalar ayrıca devleti de fonluyor. Devletin 248 milyar liralık tahvili bankalarda. Hatta 86 milyar liralık Hazinenin yurtdışı tahvili de bizim bankaların elinde.
Bütün bunlara karşılık bankaların toplayabildiği mevduat 1 trilyon 635 milyar lira. Bu paranın da 594 milyar lirası döviz hesaplarından oluşuyor.
Bankalarımızın bir diğer kaynağı da dış borçlanma. Merkez Bankası verilerine göre Ağustos 2017 itibariyle bankaların dış borçları 103 milyar 890 milyon dolar.Bu paranın 73 milyar dolarını krediler olarak vermişler. Kalan 30,5 milyar doları da devletin kağıtlarına yatırmışlar.
***
Kaynak sınırlı.
TL tasarrufunun cazibesi azaldı.
2017 başında 173 milyar dolar olan yabancı para mevduatları, dün itibariyle 194,6 milyar dolar olmuş. Son haftalarda döviz yükselişi ile satılan 8 milyar dolar da işin bir başka yönü.
Bu yıl 3,80 seviyelerinde gezinen dolar+euro ortalama kuru, son yükselişle 4,15’e geldi. Ortalama kur geçen yıl ise 3,10 seviyesindeydi. TL üzerinden tasarruf yapanlar çok ciddi alternatif kayıp yaşamış durumda. TL faizi, tasarruf sahibini dövize yönelmekten caydırmıyor.
Ama faizler yükseldiğinde de ekonominin motoru duruyor.
Bu yılın başında ‘yolda kalan arabanın motorunu iterek çalıştırma’ benzeri hamle yaptık. Ve araba çalıştı...
Ama çalışan arabaya yeniden ve hemen yine ağır yükleri yüklemeye başladık.Biri bitmeden diğeri açıklanırcasına yeni vergi ve vergi artışları peş peşe geldi. Araba yine bu yüke dayanamadı ve arıza vermeye başladı.
Tabiri caiz ise motor yine tekliyor.
3 aydır güven endeksleri geriliyor. Öncü veriler “dikkat” diyor..Ama dinleyen yok gibi.
Kimsenin aklına temel ve büyük çözümler gelmiyor. Nereden para buluruz, nerden yine kredi veririz hesapları yapılıyor.
Üretim diyoruz, vergiyi artırıyoruz. Teşvik diyoruz-vergi alıyoruz.
Ankara bir türlü tasarruf ederek zayıflama işareti vermiyor.
***
Uzun vadeli tahvil faizleri yüzde 13,0... İki yıllıklar ise 11,90...
Bu veriler bize çok acil büyük hamleler yapılması gerektiğini gösteriyor. Sözle bu iş olmuyor. Ya dışarıdan çok farklı şekilde yeni paralar bulacağız; ya da içerde yapısal değişimler gerçekleştireceğiz.
Hatırlatmak isterim: AK Parti kurulduğu yıllarda gerçek reformlar yapardı. Şimdi ise çok konuşuyor ama günü kurtarma adımlarına reform diyor. Bence asıl sorun burada.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.