Suud’un 17/25 Aralık’ı Doğan Grubu’nu neden mest etti?
Bir süre önce Suudi Arabistan’da bir “veliaht darbesi” gerçekleşmişti. Yakın bir zamanda tahtı bırakacağı beklenen Suudi Kralı, tahtın varisi yeğeni Muhammed bin Nayif’i veliaht prenslikten azletmiş, yerini oğlu Muhammed bin Selman’ı getirmişti.
Saray darbesinin ilk ayağı böylece tamamlanmıştı.
Önceki gün olanlar, darbenin ikinci ayağını oluşturuyor.
Nayiv’in azledilmesi, doğal olarak, ülkede bir gayrı memnun kitle oluşturacaktı.
Nitekim öyle oldu.
Kral’ın tasarrufunu eleştiren çok sayıda âlim, bürokrat ve işadamı çıktı.
Kraliyet ailesindeki gayrı memnunlardan da destek alan bu kesim, kendiliğinden bir muhalefet hareketine dönüştü. Hareket halinde olmayan, muhalefeti “söylem” düzeyinde bu kesimin en önemli avantajı, bir sosyolojinin üzerine oturmasıydı, Arabistan halkının ve kimi aşiretlerin sempatisini kazanmasıydı.
Bu durum, nereden bakarsanız bakın, dikensiz gül bahçesi görmeye alışmış yönetim (ve istikbaldeki Kral Muhammed bin Selman) için problemdi.
Bu problemin izale edilmesi, gelecekte tehlike yaratacak aktörlerin ortadan kaldırılması gerekiyordu.
Öyle oldu.
Önceki gün, bir yolsuzluk operasyonu gerçekleştirildi ve ayak bağı olabileceği düşünülen birçok isim (birçok prens, asker, bürokrat, işadamı) tutuklandı.
Muhammed bin Selman Batı yanlısı bir isim.
Kral olursa, uzunca bir süre ülkeyi yönetecek.
Babasının özel anlaşmalarına (ve siyasi yönelimine) sadık kalacak yegâne isim olması hasebiyle, Batı (özellikle Amerika) tarafından da çok tutuluyor. Bir süre önce, “ılımlı İslam” düşüncesini ortaya atmış, adımlarını Batı’nın adımlarına uyduracağını deklare etmişti. Aynı zamanda, “reform” beklentisindeki genç kuşağı da etkileyecek/etkileyeceği düşünülen bir isim...
Suudi Arabistan’daki darbeyi bu kişi yaptı işte...
Birleşik Arap Emirlikleri, Amerika ve İsrail’den de destek buldu...
Bu olaya, “Suudi Arabistan’ın 17/25 Aralık”ı diyebiliriz ve çok da yanlış söylemiş olmayız.
London School of Economics'in Orta Doğu Merkezi'nde konuk öğretim üyesi olarak bulunan Prof. Madavi El-Raşhid’in de dediği gibi (Cem Küçük’ün köşesinden aktarıyorum), “Bunu, yolsuzluk karşıtı bir adım olarak görmek çok zor. Bu, Muhammed bin Selman'ın kendisine yönelik desteği konsolide ettiği bir tasfiye hareketi. Karşısında kalan son kuzenini de (Miteb bin Abdullah)ortadan kaldırmak istiyor. Bu kuzeni, son derece modern paramiliter güçleri kontrol ediyor ve veliaht prense karşı çıkma gücünü elinde tutuyor...”
İyi de, Doğan Medya Grubu memurlarına ne oluyor?
Suudi Arabistan’ın 17/25 Aralık’ı onları neden derin bir sevince gark etmiş durumda?
Dün biri şöyle yazmış: “Yalnızca dünyanın en zengin adamlarından, dünyanın kadınların en hiçe sayıldığı ülkesini koyu bir taassupla yönetirken kendisi Batı uygarlığının her nimetinden müsrifçe yararlanan bin Talal değil, örneğin saray muhafızlarının güçlü komutanı dâhil pek çok isim gitti.”
Bunu diyen kişi, sadece “gidenler”in değil, “gelenler”in de ülkeyi koyu bir taassupla yönettiklerini/yöneteceklerini biliyor ama sırf Türkiye’ye (Erdoğan’a) yakınlık gösterdi diye, bin Talal’ın gidişini neredeyse sevinç çığlıklarıyla karşılıyor.
El Velid bin Talal, aynı zamanda Amerikan karşıtı bir isim.
Bütün fenalıkların altında “Amerika müdahalesi” bulunduğuna inanıyor.
Bir süre önce, Twitter’da, Donald Trump’la (Aydın Doğan’ın ortağı ve İsrail yanlısı Donald Trump’la) kapışmışlardı.
Bu da, belli ki, Doğan Medya Grubu memurları için hoş görülemeyecek bir “iletişim kazası...”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.