Suriye’de en zor aşamaya geldik
Dış politika ne kadar uzun süreçli ve sabır isteyen bir mesai ise o kadar da sürprizler ve hatta hayalkırıkları barındırır. Bu kuralı teyit eden en açık örnek Suriye dosyasıdır… Suriye iç savaşı, Arap baharının son halkası olarak başladı ve giderek içinden çıkılmaz bir hal aldı. Başlangıçta bu soruna ilişkin yapılan bütün hesaplar şaştı ve bazı ülkeler avantaj kaybederken bazıları ummadıkları fırsatlar buldular, ummadıkları imkanlara kavuştular.
***
Tablo, açık ki Türkiye, Suudi Arabistan, ABD ve hatta birçok bölgesi ülkesi için planlandığı gibi gelişmedi. Sebepleri nedir, niye böyle oldu bahsi ayrı ama sonuçta Suriye’de olup bitenler istenilenden çok uzakta bir yere demirlemiş bulunuyor. Asıl problem şu ki, Türkiye ile birlikte umduğunu bulamayan ülkelerin herhangi biri Suriye’de oluşmakta olan yeni statüko nedeniyle ‘doğrudan’ zarara uğrama riski taşımıyor. ABD veya Suudi Arabistan da Esad’ın gitmesini istiyordu ama gitmemiş olması onlar için hayati bir risk değildir. Dahası, bu ülkenin toprak bütünlüğünün zarar görmesi bile bu ülkeler için ürkütücü bir sonuç sayılmayabilir.
Ne var ki Türkiye için böyle değil… En başta Kuzey Suriye hattı boyunca bir PYD/YPG bölgesinin çevrelenmesi, bu güçlerin ABD silahlarıyla donatılması birinci büyük problemdir. Türkiye, PKK sorununu ve buna bağlı olarak YPG’nin ne denli bir tehdit olduğunu dünyaya anlatamadı. Burada açılan makas da kapanmaz hale geldi. İkinci olarak, Şam’da tamamen Türkiye düşmanı bir liderin iktidara devam edecek olması en az YPG kadar güvenlik riski barındırmaktadır. Ve elbette yeni Suriye denkleminde Ankara’nın değil de bilakis tamamen Ankara’nın zıddına tezlerle üstünlük kuran Moskova ve Tahran’ın rol sahibi olması üçüncü büyük risk olarak önümüzde durmaktadır. Bunlara ilaveten bir de başlangıçta işbirliği içinde olduğumuz ABD’nin şimdi karşı blok lehine kayması var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya seyahati öncesinde, üstelik Rusya dahil Suriye dosyasındaki bütün ‘rakip’ ülkeleri ağır ifadelerle eleştirmesi bu sorunların hangisiyle ilgili bilmiyoruz. Muhtemelen hepsine birden reaksiyon gösteriyor. Hiç şüphesiz ABD ile Rusya’nın Türkiye’nin tezlerini dışarıda tutarak bir anlaşma yoluna girmelerine itiraz ediyor. Erdoğan şöyle diyor:
“Dünya ahmak değil. Bazı gerçekler maalesef farklı söyleniyor ama uygulaması farklı oluyor. (Rusya ABD anlaşması için) Ben bu ifadeleri anlamakta zorlanıyorum. Askeri çözüm mümkün değil deniliyor. Öbür tarafta merkezi yönetimin şu ana kadar askeri yöntemlerle öldürdüğü insan sayısı 1 milyona ulaştı. Askeri çözüm söz konusu değilse, o zaman çeksinler askerlerini. Orada Türkiye’nin askeri yok ki. Çeksinler askerlerini, siyasi yönteme başvurulsun. Bir an önce hep birlikte orada seçime gitmenin yolları aransın.”
***
Erdoğan ayrıca “Suriye’ye 911 kilometre sınırı olan biziz. Bu kadar uzun sınırı olan bir başka ülke yok. Taciz, tacizin yanında sürekli olarak tehdit alan bizim şehirlerimiz” diyerek bütün aktörlere bir anlamda “sizin tuzunuz kuru” mesajını da veriyor.
Şimdi… Bir anlaşma gerçekte mümkün olur mu, olsa da uygulanır mı şüpheli ama bu manzara Suriye’de herkesin sorunu bitse de Türkiye’nin derdinin devam edeceğini gösteriyor. ‘Yapıcı’ girişimler sonuç almadığına göre Ankara’nın elinde kalan tek diplomatik güç ‘bozucu’ gücünü kullanmaktadır. Türkiye olmadan, Türkiye rıza göstermeden; yani Türkiye’nin kaygıları giderilmeden bir uzlaşma sağlanamayacağını gösteren yeni enstrümanların devreye girmesi gerekiyor.
Dolayısıyla Suriye dosyasında şimdi en zor ve en hassas aşamaya gelinmiş bulunuyor. Yalnız ama güçlü olmanın şart olduğu bir aşamaya…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.