Finansal esaret
“Bir ekonomik tetikçi” gözüyle bakarsanız Türkiye nasıl bir ülke?
Milli bir ekonomi politikası ile yabancı sermaye bağımlılığını azaltan bir ülke mi? Kendi tükettiğinden daha fazlasını üreterek, siyasi bağımsızlığını ekonomik bağımsızlık ile taçlandıran bir ülke mi?
2003-Eylül 2017 arası;
tam 718 milyar dolar mal ticaretinden açık vermişiz tam 532 milyar dolar cari işlemlerden açık vermişiz.
Anlayacağınız öyle bir ülkeyiz ki, yabancılar için cennet pazarız. AK Parti hükümetleri döneminde 1 trilyon 840 milyar dolar mal satmışız. Ama karşılığında 2 trilyon 558 milyar dolar mal almışız.
Yabancılar da bu açığı kapatmak için bize sürekli borç para vermişler. 150 milyar dolar portföy yatırımı olarak tahvillerimizi almışlar. 300 milyar dolar da, kurumlar üzerinden borç vermişler.
Kısaca yabancılar bize 581 milyar dolar para verirken, biz de onların mallarından fazladan 718 milyar dolarlık alım yapmışız.
Borç almışız, ama o borçla da borç verenlerin mallarını satın almışız.
***
Şimdi işin rengi bir adım daha değişiyor.
Biz yine dış ticaret ve cari açık vermeye devam ediyoruz. 2017 yılı ilk dokuz ayında 31,1 milyar dolar cari açığımız olmuş.
Ama bu sefer cari açığı çok farklı kapatıyoruz: Sıcak para ile...
Geçen yıl 8,3 milyar dolar olan portföy girişi bu yıl 23,5 milyar dolara fırlamış. Artık kurumlardan doğrudan borç almıyoruz. Zaten doğrudan yatırım olarak gelen yabancı sermaye bitti bitiyor.
İşimiz sıcak paracı vurgunların eline kaldı. Yani spekülatörlerin...
Bilesiniz ki, spekülatörlerin dini imanı paradır. Onların ülkesi bile yoktur...Onlar kısa vadeli gelirler, vurgunlarını yaparlar ve en küçük sorunda çekip giderler. Giderken de geride perişan ülke bırakırlar. Bunu Çiller yaşadı...Bunu Ecevit yaşadı...Onlara Haçlılar mı saldırdı?
***
Oysa biz içerde durmuş “Haçlılar-vurguncular-bizi çökertmeye çalışan düşmanlar” diyoruz. Adamların hiç umurunda bile değil. Küresel vurguncuları hain ilan ederek nereye varırız bilemiyorum.
Oysa kimse de çıkıp: “Neden bu kadar dış açığa, ithalata ve de tüketime dayalı ekonomi politikası uyguluyoruz” diye sormuyor. “Neden her yıl 30-40 milyar dolar cari açık vererek yabancıların avucunun içine bakıyoruz” demiyor.
Bir kere şu basit noktaya dikkat çekelim: Bizler 50’li yaşlarda emeklilik gözlüyoruz. Yabancılarda emeklilik yaşı 65-68 arası. “Haçlılıkla” suçladığımız o insanlar 68 yaşına kadar çalışıp-üretiyor ve biz de 50 yaşında emekli olup yan gelip yatarak o malları tüketiyoruz.
Sonrada kahve köşelerinde “Haçlılar-hainler- ekonomiyi çökertmeye çalışıyorlar-bize saldırıyorlar vs vs” ahkam kesiyoruz.
***
Şimdi piyasalarda yeni ortama uygun dengeler oluşuyor. Mesela bankalardaki mevduatın 1/3’ü döviz cinsinden. Zaten yabancılardan aldığımız 103 milyar doları da Türk Halkına kredi veriyoruz. Ucuz yabancı kredisi ile pahalı yabancı mallarını satın alıyoruz. Çünkü bizler az tasarruf edip, çok tüketiyoruz.
Hani “Bir ekonomik tetikçi” ne yapmak ister derseniz; işte tam da Türkiye’nin yaptığını yapardı. Borçlandırıp kendi mallarını satmaya çalışırdı.
***
Dolar 3,90 sınırında. Euro 4,50’yi geçti. Bankalarda kaynak maliyeti arttı.
Uzun vadeli tahvil faizi %12,40 ama kısa vadelisi %13,75. Bankalar 6 aya kadar mevduata %13,0 üzerinde faiz veriyor. Ve bu faizlere rağmen döviz durmuyor. Çünkü enflasyonumuz da yüzde 12,0 sınırında. Maliyetler ve çekirdek enflasyonlarda rekorlar kırıyoruz (AK Parti dönemi olarak).
Neden mi? Çünkü hala ekonomiyi tüketimle nasıl büyütürüz arayışına devam ediyoruz. Her sorun çıktığında ithalata başvurup, yerlilerin canını çıkarttığımızı görmüyoruz. Sonra da düşman dışarıda diyerek kendi kendimizi avutuyoruz.
Hala “çok çalışana çok maaş” sistemini oturtamamış bir ülke olarak, 68 yaşına kadar çalışanlara Haçlı diyerek kimi kandırıyoruz? Tabii ki kendimizi...Dengeler değişiyor...Bilesiniz...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.