Üretim mi!
Cari açık büyük sorun..
Yabancı sermaye bağımlılığı kötü bir şey...
Tüketimle bu iş olmuyor...
Haydin üretim yapalım.
***
O kadar kolay mı?
Tüketim ekonomisinden üretim ekonomisine geçiş yapalım dediğimizde, bunun altında değişmesi gereken o kadar çok unsur var ki...
Sadece laf ile olmuyor maalesef.
Mesela tüketim ekonomisinden vazgeçip-üretim ekonomisine dönelim dediğinizde;
1- Çalışma hayatını baştan aşağı değiştireceksiniz: Bugün ülkemizde ücret politikası “asgari ücrette buluşma” üzerine kurulu. Herkes asgari ücrete bakmalı. Herkes asgari kamu maaşına bakmalı. Herkes asgari emekli maaşına bakmalı.
Oysa çalışmayı teşvik edici, az çalışana (verimliliğe göre) az ücret, çok çalışana çok ücret olmalı. Doğaldır ki, bu süreç eğitimin cazibesini de artıracaktır.
Bugün yaş ortalamamız 30...Orta yaş yığılması yaşıyoruz. Çalışma çağındaki nüfus oranında dünyanın en iyisi durumundayız.
Ama bu ülkede emeklilik daha cazip.
Çok çalışanın iş şartlarının düzeltilmesi ve geç emeklilik teşvik edileceğine; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız erken emekliliği teşvik ediyor. ÇALIŞMAYIN diyor...
Çok çalışanın emekli maaşının düştüğü bir başka ülke daha var mı? Allah aşkına söyleyin, çok çalışmanın cezalandırıldığı başka ülke biliyor musunuz?
2-Vergi politikalarını değiştireceksiniz: Üretime değer yaratan kurumlar yerine, atıl kurumları-sermayeyi vergiye alacaksınız. Üretim şirketlerinin bir diğer ortağı artık devlet olmamalı. Yüksek istihdam vergileri ile üretimi cezalandırmaktan vazgeçmeliyiz.
Odaların-borsaların-birliklerin beslenme alanı ticaret ve üreticinin sırtından olmamalı. Zorunlu haraçlar kaldırılarak-gönüllülük esasına geçilmeli...
Vergiyi ranttan, tüketimden almanın yollarına gidilmeli. Doğrudan vergiye ağırlık verilmeli. Vergi dilimleri orta sınıfa değil, asıl üst sınıf hedef alınarak belirlenmeli. Kurumların vergi indirimleri sayesinde lüks tüketimler-araçlar vergiye alınabilmeli. Biliniz ki ülkemizde hala en zenginlerin payı yükseliyor. Vergi yükü orta sınıfın sırtında...
3-Kamu fiyat-yatırım politikaları değişmeli: Kamusal mal tanımı daha geniş yapılarak, kamu hizmetleri özel mal fiyatı ile değerlendirilmemeli. Yollar-köprüler-enerji üretim yerleri; yani temel kamusal girdi ürünlerde küçük birim karlar yerine, toplumsal karlar hedeflenmeli. 300-500 liraya bir köprü veya otoban geçen aracın taşıdığı maldan ucuzluk mu bekleyebiliriz? Veya karayolu taşımacılığına mahkum bir ülkede benzin 6,0 lira, mazot 5,0 lira sınırında mı olmalı?
Artık kamusal maliyet hesabı yapılarak, toplam faydacı bakış oluşmalı.
4-Ankara zayıflamalı: Biliniz ki ekonomimizin önünde en temel sorunlardan biri Ankara’nın şişmanlığıdır. 2003 yılında “Genel Devlet” olarak GSYH’nın yüzde 31,0’ini toplayan kamu, payını eski seride 2016 yılında yüzde 41,0’e çıkarmıştır. 70 milyar dolar özelleştirmeye rağmen devlet 10 puan daha şişmanlamıştır.
Oysa zayıflamalıydı...AK Parti devleti zayıflatma ideali ile iktidara geldi. Geldiğinde her 100 kişiden 2,7 kişi kamudaydı. Şimdi bu sayı 4,2 kişiye çıktı. Bir de 12 milyonun üzerinde emekli maaşı veriliyor...
Ankara ulufe dağıtmaktan, yatırıma para bulamıyor.
5-Kargadan başka da kuş var: Finans sistemimiz kredi-faiz ve banklalar üzerine kurulu. Teşvikler vs hep bankalara bağlı. Bankalar ise ipotekle, yani gayrimenkul teminatlı iş yapıyor.
Hani hep derim ya...”Kargadan başka kuş, faizden başka ekonomi” bilmiyoruz. Yıllar sürecek yatırımlar için mevcut finans sistemi elimizi kolumuzu bağlıyor. Alternatif olan sermaye piyasalarında daha yeni yeni düzelme başladı ama çok yetersiz.
Kalkınma bankacılığı, ipoteksiz finans modeli, uzun vadeli ucuz yatırım kredisi...ara da bulasın.
Bu ülkede üretim üretim diyoruz ama unutmayın ki hala konut kredi faizi yüzde 14,0’lerde seyrederken, ticari kredi faizi yüzde 18,0 üzerinde.
Söyleyin şimdi: Kim üretim yapar?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.