PKK, Ergenekon değirmenine su taşıyor
Dünkü yazım üzerine tebrik ve teşekkür mesajları yağdı. Sitem eden dostlar da oldu: ‘Değersiz karakterlerle köşenizi neden kirletiyorsunuz?’
Haksız sayılmazlar.
Ama bazen güzel bir bina inşa etmek veya yol yapmak için ‘hafriyat’ zorunlu olabilir. Haliyle güzellik ortaya çıkana kadar çevrenin kirlenmesi kaçınılmazdır. Yine de çevreye verdiğimiz geçici zarardan ötürü özür dileriz.
Bu arada Silivri’yi unutmuş değilim. Dün baktım, Silivri’de jandarma dört dörtlük tedbir almış. Demek ki isteyince oluyormuş. ‘Jandarmaya uyarı’ başlıklı yazımda yiğide vurmuştuk, şimdi de hakkını teslim edelim.
Silivri’ye huzurun gelmesinde emeği geçen tüm komutanlara ve fedakar görevlilere teşekkür ediyorum.
Bugünkü ana konumuz, ‘Abdullah Öcalan’a kötü muamele yapılıyor’ yalanı üzerinden tırmandırılan terör olayları ve sokak gösterileri...
Bildik senaryo
Önce şu tespiti yapalım; Türkiye, ‘teröristle mücadele’ yöntemini 2003’te terk ederek ‘terörle mücadele’ yöntemine geçti. Böylece sorunun sadece güvenlik tedbirleriyle çözüleceği inancı yıkıldı. Siyasi, kültürel, ekonomik, sosyolojik ve diplomatik boyutları da dikkate alınmaya başlandı.
Defalarca yazdım, son olarak 13 Ağustos ve 15 Eylül’de kaleme aldım. Teröre bakıştaki konsept değişikliği, devlet ile bölge arasındaki aidiyeti güçlendirirken, PKK ile DTP taban kaybetmeye başladı.
En somut göstergesi, 22 Temmuz seçim sonuçlarıydı.
Şimdi sırada yerel seçimler var. ‘PKK neden çıldırdı?’ başlıklı (13 Ağustos 2008) yazımdaki şu ifadeyi hatırlayalım: ‘Sansasyonel eylemlerle toparlanma amacı güden PKK, bölgede kaybettiği eski itibarını yeniden kazanma peşinde. Bir de 29 Mart 2009 tarihinde yapılacak yerel seçimler var. O seçim, PKK açısından kritik önemde. Özellikle Diyarbakır’ı ‘kale’ olarak görüyorlar.’
Bir de şu cümleye göz atalım: ‘PKK’yı rahatsız eden diğer önemli gelişme ise Başbakan Erdoğan’ın 27 Mayıs’ta Diyarbakır’da açıkladığı ve devlet politikası olarak Milli Güvenlik Kurulu’nda 61 maddede formüle edilen yeni terörle mücadele planıdır.’
O yazımda ayrıca son 6 yılda bölgeye yapılan yatırımlar ve demokratik açılımlarla ilgili bazı ayrıntılar verip şu uyarıyı yapmıştık: ‘İç çatışma girdabına sürüklenen ve taban kaybeden PKK’nın yerel seçimlere doğru bu tür kanlı eylemlerin dozunu daha da arttırma ihtimali yüksek gözüküyor.’
15 Eylül’de ise ‘Kriz koordinatları ve merkez üssü’ başlığıyla benzer içerikteki yazım yayınlandı. Yerel seçimlere doğru sürecin dördü siyaset ikisi siyaset dışı toplam 6 dominant faktörü olduğunu belirtirken, DTP’yi de listeye dahil etmiştik.
DTP’nin kriz peşinde olduğunu anlatarak şu tespite dikkat çektik: ‘PKK eylemleri artarsa, şehit cenazeleri sıra sıra dizilirse, batıda Kürt kökenli vatandaşlarımız saldırıya uğrarsa ve iç çatışma körüklenirse arayıp da bulamayacakları bir ortam doğar!’
4 Ekim’de Aktütün’e hain saldırı gerçekleştirildi. 16 Ekim’de ‘Abdullah Öcalan İmralı’da kötü muamele gördü’ yalanı sahneye kondu.
Aynı taktiği 22 Temmuz seçimlerinden önce de uygulamışlardı. 1 Mart 2007 günü avukatları ‘Abdullah Öcalan zehirlendi’ diyerek dünyayı ayağa kaldırmaya çalışmışlardı. Sonra yalan olduğu ortaya çıktı.
PKK’dan Ergenekon’a can simidi
Yeni taktikler sırada. DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, 21 Ekim’de Diyarbakır’da ‘soykırım’ diyerek ağır bir konuşma yaptı. Şaşırtıcı olan sözler değil Türk’ün söylemesiydi. Anlaşılan eski koltuğunu kapma uğruna İmralı’nın dümen suyuna girmiş.
Eş zamanlı olarak Türkiye’nin birçok bölgesinde intifada provaları yapılıyor. PKK taban kaybettikçe terörü tırmandırıyor, DTP’yi şiddete sürüklüyor.
Terörün ve şiddetin tırmandığı dönemlerde demokrasi ve sivil siyasetin güç kaybettiğini en iyi bilenler DTP’liler olduğu halde, bu oyunu neden sürdürüyor olabilirler?
Cevabı çok açık: Kan siyaseti üzerinden rant elde etmek...
İstiyorlar ki; Kuzey Irak’a yeni operasyonlar olsun, siviller ölsün, sıkıyönetim veya OHAL geri dönsün, 12 Eylül cezaevleri yeniden hortlasın, yatırımlar dursun, okullar ve sağlık ocakları kapatılsın, Ergenekon dehşeti devam etsin, Türkiye kan gölüne dönsün...
Sonra?
Doğu ve Güneydoğu’daki tüm belediye seçimlerini alırız, özerklik yolunda önemli bir adım atarız, ufukta bağımsız devlet gözükür!
Kimi aklıevvellerin fantezisi budur. Aklınızı başınıza alın, gelin demokrasiye ve siyasete hep birlikte sahip çıkalım. Çıkalım ki, terör ve şiddet üzerinden beslenenlerin oyununu bozalım. Türkiye, hepimize yetecek kadar büyük bir ülkedir.
Kan siyaseti, sadece askeri vesayete yol açar. O zaman Diyarbakır’da ‘soykırım’ diyen dilinizi nerenize saklarsınız bilemem.
Saddam Hüseyin binlerce Kürt vatandaşını zehirli gazla ölüme götürürken komşusu 500 bin peşmergeye kapılarını açan Türkiye’ydi. O zaman hangi ülke size kapılarını açar onu hiç bilemem.
Biz Ergenekon’un oyununa gelmedik siz de PKK’nın oyununa gelmeyin. Ergenekon davasının başladığı gün Doğu’da eylemlerin tırmandırılmasını tesadüf sanmayın. Bekaa’da Abdullah Öcalan’la sarmaş dolaş olan Ergenekon sanığı Doğu Perinçek’in ‘Ergenekon davası bitmeden terör bitmez’ lafını hafife almayın.
Gelin, daha yaşanabilir, daha müreffeh, daha demokrat, daha özgür bir Türkiye’yi birlikte inşa edelim.
Önce Ergenekon ve PKK’dan bir kurtulalım. Aksi halde; PKK Ergenekon’un, Ergenekon PKK’nın değirmenine su taşır.