Kudüs meselesi
ABD Kongresi, 1995 yılında (Bill Clinton’ın başkanlığı zamanında), Tel Aviv’deki ABD Büyükelçiliği’nin Kudüs’e taşınması için bir kanun çıkardı.
Bu kanunun tatbiki o zamandan beri her altı ayda bir yayımlanan Başkanlık kararnameleriyle erteleniyor(du).
Yine altı ay doldu ve bu sefer ABD Başkanı Trump’ın öyle bir kararname yayımlamayıp Kudüs’ü resmen İsrail’in başkenti olarak tanıyacağı ve büyükelçiliğin Kudüs’e taşınması sürecini başlatacağı söyleniyor.
(Bu satırlar yazılırken beklenen açıklama henüz yapılmamıştı.)
***
Hakkında konuştuğumuz şeyin arka planına bakalım:
1947: Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, “Filistin’i Bölme Planı”nı kabul etti. Bu plana göre Filistin topraklarında bir Yahudi ve bir Arap devleti kurulacak, Kudüs ise bu iki devletten ayrı bir “uluslararası şehir” olacaktı. (Zamanla, Kudüs’ün batısının İsrail’e, doğusunun Filistin’e ait olduğu anlayışı benimsendi.)
1948: Kudüs’te Siyonist ordusuyla Ürdün ordusu arasındaki çatışmalar devam ederken kuruluşu ilan edilen “İsrail Devleti”nin ilk hükümet merkezi Tel Aviv oldu.
1949: Kudüs’te savaş bitti. Şehrin
batısında İsrail’in, doğusunda Ürdün’ün hakimiyeti kesinleşti. Siyonist hükümet, Tel Aviv’den Batı Kudüs’e taşındı. İsrail Başbakanı Ben Gurion, Kudüs’ü “İsrail’in ebedî başkenti” ilan etti. BM bunu kabul etmediği için yabancı devletler elçiliklerini genelde Tel Aviv’de açtı. Batı Kudüs’te elçilik açmayı tercih eden devletler de oldu.
1967: İsrail, Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Doğu Kudüs’ün de dahil olduğu -Ürdün hakimiyetindeki- Batı Şeria topraklarını, ayrıca Mısır’ın Sina bölgesini, Mısır’ın kontrolündeki Gazze Şeridi’ni ve Suriye’ye ait olan Culan (Golan) Tepeleri’ni işgal etti. BM, İsrail’i bu topraklardan geri çekilmeye çağırdı. İsrail, BM’nin çağrısına uymadı.
1980: İsrail, Doğu Kudüs’ü ilhak edip “bütün ve birleşik Kudüs”ü ebedî başkent ilan etti. Bu kararı yok hükmünde sayan BM Güvenlik Konseyi, “Kudüs’te diplomatik temsilcilik açmış olan devletlere bu temsilcilikleri Kutsal Şehir’den taşımaları” çağrısında bulundu. Büyükelçiliği Kudüs’te olan az sayıdaki devlet -bir tanesi Hollanda- bu çağrıya uydu.
2006: Kosta Rika ve El Salvador’un da büyükelçiliklerini Tel Aviv’e taşımasıyla Kudüs’te büyükelçilik kalmadı.
***
Hülasa, uluslararası hukuk ve teamüller, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımaya ve Kudüs’te büyükelçilik açmaya el vermiyor.
ABD böyle bir karar alırsa
‘marjinal’ kalacak.
Üstelik, zaten ziyadesiyle kaotik bir durumda olan Orta Doğu’da yangının üstüne körükle gidecek.
Nitekim Türkiye, Ürdün, Suudi Arabistan, Fas, Tunus, Almanya, Fransa vs, vs, vs, ABD yönetimini uyarıyor, ‘Sakın ha!’ diyor.
Keza Arap Birliği, Avrupa Birliği.
İslam İşbirliği Teşkilatı da tetikte; olağanüstü toplantıya hazırlanıyor…
Herhalde Birleşmiş Milletler de ‘Olmaz öyle şey’ diyecektir.
İyi güzel de, ABD’ye yaptırım uygulanmayacaksa -ki yaptırımın y’sinden bahseden yok- neye yarar?
İsrail Doğu Kudüs’ü işgal edeli 50 sene, “bütün ve birleşik Kudüs”ü başkent ilan edeli 37 sene oluyor; BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararlarına rağmen bunca zamandır İsrail’e yaptırım uygulamayan “uluslararası toplum”un şimdi Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak resmen tanıyor ve Tel Aviv’deki büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyor diye ABD’ye yaptırım uygulaması söz konusu bile olamaz zaten.
Tamam, bazı uluslararası komplikasyonlar görülebilir, ama Trump’ın böyle şeyleri umursamadığı malum.
Öyleyse, seçim kampanyasında vaat ettiği o adımı atmaktan niye geri dursun ki Trump?
Bugün ABD hükümet sistemindeki bazı dengelerden ötürü geri dursa bile, yarın bunların da içine tükürüp dediğini yapması şiddetle muhtemel.
(Tekrar: Bu satırlar yazılırken ilgili açıklama henüz yapılmamıştı.)
***
Geldik “Dünya 5’ten büyüktür”ün faydalarına.
Birleşmiş Milletler düzeninde bir devrime ihtiyaç var; o devrimin mümkün olmaması halinde -aslında her halükârda- İslam ülkelerinin ve dahî uluslararası sistem mağduru bütün ülkelerin ittifakına ihtiyaç var; iç tartışmalarımız ne kadar hararetli olursa olsun, İslam dünyasının ve genel olarak dünyanın mevcut ahvali ne kadar ‘ümit kırıcı’ görünürse de görünsün, bunu asla unutmamalı ve bunun gereğini elimizden geldiğince yapmalıyız.
Yeri gelmişken: “Dünya 5’ten büyüktür” konsepti çerçevesinde, yabancı ülkelerin -diyelim ki Güney Afrika yahut Brezilya’nın- muadil kuruluşlarıyla zihin jimnastiği yapan, Birleşmiş Milletler düzeninin nasıl demokratikleştirilebileceğine dair projeler geliştiren stratejik araştırma kuruluşlarımız var mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.