Hakikatin şifreleri: Hayatı okuma ve dokuma hamleleri...
Hakikat, hayatta gizlidir. İnsanın hayatında... Hakikatin şifreleri, hayata nakşedilmiştir. Keşfedilmeyi bekler...
Hayatta şifrelenen hakikatleri keşfedebilmenin yolu, hayata değebilmekten geçer: Hayatı soluyabilmekten... Hayatı duyabilmekten... Hayatı soluyabilirseniz, hayatın size fısıldadığı hakikatin şifrelerini de arı-duru, su katılmamış bir berraklıkta duyabilmeniz imkân dâhiline girer...
Dolayısıyla hayata değebildiğiniz, hayatı soluyabildiğiniz ve hayatı duyabildiğiniz andan itibaren, hayatı, hayata nakşedilen hakikatin şifrelerini okumaya da başlayabilirsiniz...
Çünkü hayat, Hayy’dan gelir, o yüzden canlı ve diridir; yine o yüzden insanı diriltir ve canlı tutar.
Canlı hayat, insana can, canlanan insansa, hayata ruh katar...
FİKİR, ZİKRE ÂŞIKTIR...
Fikir, hayata değebildiği ölçüde hayatı, hayata nakşedilen hakikatin şifrelerini okur, hakikatin şifreleri ışığında hayatı dokur taze bir ruhla.
Fikir, zikir’in ikiz kardeşidir vahyin dilinde.
Zikirsiz fikir, kuru ve ruhsuz bilgi parçacıklarından ibarettir.
Zikir, fikrin çilesidir, oluş ve varoluş gâyesi...
Fikir, zikre âşıktır. Fikir, zikirden koptuğu, koparıldığı andan itibaren sap gibi ortada kalır, hayata değemez, hayatın değerini idrak edemez, hayatta gizlenen hakikatin şifrelerine nüfûz edemez.
Zikir, fikri gayrete getirir, fikre can verir, ruh üfler çünkü.
Ruhsuz fikir, hayatı çöle çevirir... İnsanı köleleştirir, hayatın yüzeylerine hapseder; sonuçta, hayatı hapishaneye dönüştürür...
Hayatı okudukça, hayatı dokuyabilirsiniz...Hayatı okudukça, hayata dokunabilir, hayatı bütün renkleriyle ve boyutlarıyla koklayabilir, yaşayabilirsiniz.
Hayata değmek gerek o yüzden....
Hayata değebilirseniz, hayatın, insanın, dolayısıyla hakikatin değerini bilir, hayata ve insana değer verebilir, artı değer katabilirsiniz.
Hayata değebilirseniz, hakikatin, hayatın özünde, derununda gizli olduğunu, keşfedilmeyi beklediğini görürsünüz.
Hakikati ıskalarsanız, hayatın inceliklerini, derinliklerini de kavrayamazsınız.
Hayatı ıskalarsanız, hakikate ulaşamaz, hakikati hayat hâline getirme imkânlarını da yakalayamazsınız.
İDEOLOJİLER VE EZBERLER, HAYATI DA, HAKİKATİ DE MASKELER...
İdeolojiler, hayata değemezler, kurmaca bir hayat inşası peşinde koştururlar; dolayısıyla hayatı önce teğet geçerler, sonra da hayatı da, insanı da kendi ezberlerine / prangalarına kurban ederek öldürürler.
İdeolojiler, kendilerini hakikat katına yükseltiler çünkü. O yüzden başlangıçta “gürültü taraftarlar” toplarlar ama zamanla katılaşırlar, hayatı dondururlar, insanı uyuşturarak buharlaşırlar ve hayattan uzaklaşırlar.
Hayattan, hayatın kokusundan-dokusundan, havasından-suyundan, toprağından-taşından uzaklaşan insan, hakikatle buluşma, hakikatle temas kurma yollarını da kaybeder.
Hayata değemeyen insan, yola çıkamaz, yolunu da bulamaz.
Çağ, hayatı maskeleyen, hayatın hakikatlerinin üstünü örten ağlar üretir.
Hayata değemeyen, hayatın yüzeylerinde gezinen insanlar, hayatı değil, kütlelere dönüşen kitleler hâlinde, çağın ördüğü ağları yaşarlar, ağlarda yaşarlar ve ağlara hapsolmayı yaşamak sanırlar... O yüzden ezbere konuşurlar, ezberleri konuşurlar...
Ezberleri yıkmak gerek o yüzden.
Ezberlerin hayatı da, hakikati de yutmasının önünde dimdik durmak yani...
Hayatın şiiriyetini, hakikatin, insanı şiire durduran şiirine nüfûz ederek yaşamak ve insanı hakikatle buluşturarak yaşatmak gerek...
SAKARYA’DA YEDİ HİLAL’İN BURÇLARINA B/AKMAK...
Hayatla hakikat, fikirle zikir arasındaki kopmaz ontolojik irtibatlarıyeniden muhkem bir şekilde kurmaya çalışan güzel insanlar, umut vadeden genç kuşaklar da var bu ülkede...
YediHilal, bu genç kuşakların sessiz sedasız nefes alıp verdiği, yetiştiği güzel bir kaynak...
Geçen hafta, YediHilal’in Sakarya Üniversitesi’nde düzenlediği, 3500 genç insanın fiilen katıldığı Yedi Güzel Okuma programının kapanış seminerini verdim.
Genç arkadaşlar, konferans salonuna girdiğimizde, hakikatin hayatı yeşerten, çölü vahaya dönüştüren şifrelerinin izini sürmek üzere hazır halde orada yerlerini almışlardı...
Muhteşem bir organizasyon ve alıcı, diri, canlı bir insan seli ırmak olup akmak istiyordu adeta...
Güzel bir program oldu sonuçta.
Başta YediHilal’in mütevazi başkanı Mustafa Enesoğlu ve Yaşar Şahinkardeşlerim olmak üzere, programı düzenleyen ve programa katılan bütün kardeşlerime yürekten teşekkür ediyor, yollarının açık olmasını diliyorum.
EDİRNE’NİN İSTANBUL’U KURAN RUHUNUN İZİNİ SÜRMEK...
Sakarya’dan sonra soluğu Edirne’de Trakya Üniversitesi’nde aldım.
Edirne’de, Trakya’da ve Balkanlar ölçeğinde Hasan Güneş Hoca’nın özverili gayretleriyle gönülleri imar eden, fetheden çalışmalara imza atan Mimar Sinan Vakfı’nın düzenlediği bir konferans verdim Trakya Üniversitesi’nde.
Trakya Üniversitesi’nin dertli, değerli, vizyoner rektörü Erhan Tabakoğlu Hoca’yla ve kurmay ekibiyle birlikte olduk gün boyunca. Rektör Hoca, üniversitenin yoğun gayretleri sonucunda UNESCO koruma listesine alınan İkinci Bayazid Şifahanesi’ni gezdirdi.
Edirne, İstanbul’un mayasının karıldığı muazzez bir şiir şehir. Bu şehrin şiirini duyabiliyor muyuz acaba, diye sormadan edemiyor insan.
Edirne’nin, İstanbul’a şuurunu ve ruhunu kazandıran hakikat ve hayat şiirini duyan biri var Edirne’de: Edirne’nin medeniyet kurucu ufkuyla donanan, bu ufku dalga dalga yaşayan ve yaşatma mücadelesi veren Edirne Valisi Günay Özdemir Bey.
Gerek üniversitenin rektörü Erhan Hoca’ya, gerek Edirne valimiz Günah Bey’e, gerekse Hasan Gümüş Hoca’ya dikkat, diyorum ilgililere...
Kosova, Üsküp ve Beyrut ziyaretlerinden sonra soluğu Sakarya ve Edirne’de almak iyi geldi bana.
Yoruldum ama hafifledim.
Hakikatin, hayatın derinliklerine nakşedilen şifrelerinin izini sürmek, genç kuşaklar için bu şifreleri çözmek, insanı yorsa da, hem zenginleştiriyor ve enginleştiriyor hem de hafifletiyor ve diriltiyor taze bir ruhla...
Hayatın ve hakikatin önündeki duvarlar yıkılsın, engeller teker teker aşılsın ve şarkı başlasın o halde...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.