ABD suçüstü
ABD de suçüstü oldu, AB de, NATO da, LIBOR da!
ABD, AB, NATO 15 Temmuz’da yoklar mı? FETÖ’yü himaye etmiyorlar mı, PYD ve PKK terör örgütüne arka çıkmıyorlar mı? DAEŞ’i, DHKP-C’yi örgütleyenler bunlar değil mi?
Strafor 15 Temmuz’da, “bunu vuracaksınız” diye Erdoğan’ın uçağını işaretlemiyor mu idi. Rubin’i biliyorsunuz, Fuller’i de..
ABD çıkmış, Sarraf davasından bize ceza kesecekmiş. İyi, o zaman biz de bu davalardan yola çıkarak onların önüne bir fatura koyalım. LIBOR kaç ülkeye milyarlarca dolar tazminat ödedi. Biz devlet olarak, halk olarak bu vurgunlarda bedel ödedik. Niye biz de, haklı olduğumuz ve haksızlığa uğradığımız halde yargı mekanizmasını işletmiyoruz?
ABD İkiz kulelerin faturasını Suudilere çıkarttı. Libya’yı nasıl ve niçin vurdu biliyoruz. Misli ile mukabelede bulunacaksak, onların bize ödetecekleri faturadan daha fazlasını onlara ödetebiliriz.
Batı kendisi için hak gördüğü şeyleri, biz yapınca kıyameti koparıyor.
FETÖ’cüler, Erdoğan’ın Paris ziyareti öncesi iyi bir hazırlık yapmışlardı. Bize ulaşan bilgilere göre, Erdoğan’a sorsun diye Macron’a değişik kanallardan birçok bilgi notu ulaştırılmıştı. Media ve STK’ları da harekete geçirmişlerdi. Neyse ki Erdoğan bunlara fırsat vermedi, onlar da buna cesaret edemediler. Eğer bu yönde bir sonuç alsalar dı, media ve sosyal media üzerinden yükleneceklerdi.
Bir Fransız gazeteci MİT TIR’ları üzerinden Ankara’nın DAEŞ’e silah gönderdiği iddiasını gündeme getirmeye çalıştı, o da cevabını aldı. Sürpriz bir tanık çıktı. Daha doğrusu bir itirafçı! FETÖ’cüler umduklarını bulamadılar. Oysa daha fazlasını bekliyorlardı.
Şimdi bizim ABD’ye Fergana ve Sina’ya gönderilen DAEŞ’in hesabını sormamız gerek. Sina’ya gönderilen DAEŞ militanları şimdi İsrail’in hatırı için Mısır topraklarından Gazze’ye saldıracak. FETÖ’cülerin ABD’ye İsrail’e “Gık”ları çıkmıyor. Kudüs konusunda ağızlarını açmıyorlar.
Eğer ABD’ye Türkiye’ye karşı düşmanca politikalar üretmek, Türkiye’ye karşı terör örgütlerini desteklemek, donatmak, meşru hükümete karşı darbeye teşebbüsten ayrıca bir dava açmak istiyorsanız buyurun sürmekte olan bir FETÖ davası ile ilgili olarak, FETÖ’den tutuklanan ve 3 ay hapiste kalan Gediz Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Emine Tuğba Kocabıyık’ın ifadeleri. Kocabıyık, eğitime gittiği ABD’de Depaul Üniversitesi’nden Prof. Newman’ın, Türkiye’yi kaosa sürükleyecek olayları organize ettiğini iddia etti İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı koordinesinde Örgütlü Suçlar Savcılığı›nca yürütülen FETÖ soruşturmasında 37 yaşındaki Kocabıyık, İzmir’de eğitim gördüğü okuldan mezun olduktan sonra FETÖ’ye nasıl üye olduğunu tüm detaylarıyla itiraf ederek anlattı. Kazandığı TÜBİTAK bursuyla ABD’de birlikte çalışmak için gönderildiği Depaul Ünivesitesi›nde görevli Profesör Bruce Newman’ın Türkiye üzerine yapılan algı operasyonlarını yöneten ve Arap Baharı’nı koordine eden kişi olduğunu öğrendiğini itiraf etti. Sadece Yeni Asır’ın ulaştığı Kocabıyık’ın ifadeleri sonrası hazırlanan iddianame, İzmir 17’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Ayrıca adli mercilerin, mahkeme tarafından kabul edilen iddianame çerçevesinde ayrıntıların ‘ajanlık’ faaliyeti kapsamında değerlendirilebileceği ve soruşturmanın bu yönde derinleştirileceği öğrenildi. Kocabıyık ifadesinde Newman’ın, dünya çapındaki organizasyonları ve ‘Arap baharı’ denilen kaosu yöneten kişi olduğunu iddia etti.. Kocabıyık’ın verdiği ifadelerde, bir dönem Bill Clinton’a da danışmanlık yapan Depaul Üniversitesinde görevli Bruce Newman’ın yanına giderek evinde kaldığını ve bu kişinin Türkiye’ye karşı kaos planı yaptığını söylediği öğrenildi. Newman’ın ‘Türkiye’de demokrasi ve özgürlük yok. Erdoğan bir an önce gitmeli’ dediğini iddia eden Kocabıyık, 2015’te ABD’de yaşadıklarını şöyle anlattı: “TÜBİTAK bursunu kazanarak 2015’te Amerika’ya gittim. Amerika’da yanına gideceğim Journal Of Political Marketing Dergisi’nin kurucusu, baş editörü, Bill Clinton’un başkanlığı döneminde danışmanlığını yapmış ve Depaul Üniversitesi’nde görevli Bruce Newman adlı profesöre projemi hazırlayıp gönderdim, bana anında döndü ve davet etti. Bu kişi kendi alanında dünyadaki bir numaralı kişi olduğu için ben de daveti kabul ettim. Beni ziyaret için Türkiye’ye geldi, ailemle ve iş arkadaşlarımla tanışmak istediğini söyledi, ben bu kişiyi ağırladım, 3 üniversitenin işbirliği ile bir panel düzenledim ancak döndükten sonra anlamsız ve açıklayamadığım bir şekilde beni aylarca oyaladı, evindeki mutfağı yaptırdığını söyledi. TÜBİTAK bursunun süresinin dolacağını söylemem üzerine Ocak 2015’te Amerika’ya gittim. Beni çok sıcak karşıladı, evinde ağırlamak istedi, bana ‘Sen artık bir Newman’sın. Burası özgür bir ülke, Türkiye’den kurtuldun, orada güvende değildin, burada kal’ dedi, ben şaşırdım, ‘neden?’. Amerika’da kaldığım dönemde telefonumun dinlendiğini ve takip edildiğimi düşünerek Bruce Newman ile görüştüğümde ‘benimle irtibatın olduğu için bu normaldir, izlenmediğin ve en güvende olacağın yer benim evimdir’ dedi. Türkiye’deki danışman hocamı arayarak durumu anlattım. Sabri Tekir (eski bakanlardan) bana yazılı belgem olup, olmadığımı sordu, ben de yok dedim. Sonrasında Tübitak bursumun yanmaması ve tazminat ödemek zorunda kalmamak için ayrıca kendi alanımda kendimi yetiştirmek için Chicago’da Depaul ve Northwestern üniversitesinde bursumu tamamladım ve Türkiye’ye döndüm. Dönmeden önceki gece beni yemeğe davet etti, yemekte bana “seni çok cesur görüyorum, hayatından endişe duymalısın” dedi. Ben Amerika’da kaldığım süre içerisinde kendisinden yararlanamadığım için verimli geçmediğini söyledim, o ise bana ‘sen öyle san, birinci seviyeyi tamamladın, gayet de başarılıydın, şimdi sıra ikinci seviyede’ dedi, ben nasıl olacağını sorunca bana verdiği kitabı tercüme etmemi söyledi. Ben üçüncü seviyeye nasıl ulaşacağımı sorunca zamanı gelince ben sana ulaşırım ve söylerim” dedi.
Kocabıyık anlatmaya devam ediyor: “Beni ailesiyle tanıştırdı ve partiye götürdü, oğlu ile tanıştırdı. Şimon Perez öldüğünde gazetede çıkan fotoğraflarda oğlunu Perez’in cenazesinde gördüm. Sonra projeyi kendisine sundum ancak ilgilenmedi, ‘Bunlarla kaybedecek zamanımız yok, kamuoyunu etkileyecek daha geniş kitlelere ulaşacak şeyler yapmamız lazım. Türkiye’de demokrasi ve özgürlük kalmadı, Erdoğan bir an önce gitmeli’ dedi. Ben kendisine Türkiye’de demokrasi ve parlamenter sistem olduğunu söylediğimde, ‘Artık eski işini yapmak zorunda kalmayacaksın, benimle çalışmayacaksan yarın dön. Türkiye’ye döndüğünde işini kaybedeceksin, hayatından endişe duy’ dedi. Bana Arap baharını örnek verdi, Arap baharını da kendisinin organize ettiğini, kendisine sürekli danışıldığını ve akıl aldıklarını söyledi. Arap baharına denk gelen bir tarihte bu ülkelerden birinde konferansı olduğunu, ancak üç dört ay önceden konferansını iptal ettiğini söyledi, ben de kendisine ‘nasıl bu kadar süre öncesinden öngörebilirdiniz?’ diye sorduğumda, bana sorulur bu tür şeyler, ben bu konularda dünyanın en uzman kişilerinden birisiyim, ben planladım’ diyerek güldü.”
Strafor ya da Soros’lar, piyasayı, borsayı maniple etmiyorlar mı idi. Böylece Türkiye’yi zarara uğratmıyorlar mı idi? Gezi olaylarında bunlar yok mu idi? 28 Şubat’ta bunlar yok mu idi, 12 Eylül’de bunlar yok mu idi. Söyletmeyin beni! Sarraf davası imiş! Selâm ve dua ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.