Hem içeride hem de dışarıda dostları artırmaya devam...
Afrin’le birlikte memlekette çok değerli bir birliktelik ruhunu yakaladık. Siyasi partilerden sivil toplum kuruluşlarına ve değişik toplum kesimlerine kadar herkes, Türk ordusunun sahadaki başarısından siyasetin dış politikada dostları arttırma politikasına kadar her alanda aynı ruh iklimini soluyor.
Bu güzel bir gelişme... Demek ki gerek içeride, gerekse dışarıda “dostları artırıp, düşmanları azaltma” politikası, zor gibi görünen problemleri çözmede çok etkili bir yöntemmiş. Özellikle ülkenin terörle mücadele gibi en temel problemleri karşısında sağlanan dayanışma ruhunun, ne kadar değerli bir kazanım olduğunu bir kez daha yaşayarak öğrenmiş bulunuyoruz.
Şimdi siyasi iktidara düşen; bu birliktelik fotoğrafını hem ülke içinde hem de dış politikada daha da zenginleştirerek problemlerimizin çözümünde etkili bir mekanizmaya dönüştürmesidir. Zira önümüzde zor günler var, Afrin operasyonu birinci haftasını doldurdu ama henüz daha Afrin’in merkezine ulaşabilmiş değiliz. Ayrıca derinlikli bir güvenlik koridoru oluşturabilmek için, Menbiç de TSK’nın hedefleri arasında yer alıyor.
***
Elbette Türk ordusu bu operasyonların üstesinden gelebilecek operasyonel güce ve teknik kabiliyete sahip. Ancak bu kesinlikle yeterli değil. Bir kere Menbiç’de Amerikan askerleri bulunuyor. Eğer nihai hedefimiz Menbiç’se, askeri tahkimatın ötesinde siyasi ve diplomatik tahkimatlara da ihtiyaçlarımız var demektir. Nitekim ABD Merkez Kuvvetler Komutanı general Joseph Votel, CNN’e yaptığı açıklamada Menbiç’ten çekilmeyi değerlendirmediklerini söyledi. Burada Amerikan askeri ile karşı karşıya gelmeyeceğimize göre, çok yönlü diplomasi hamleleri yapmamız gerektiği aşikar.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde yaptığı bir değerlendirmede: “Uluslararası camiaya eğer kendinizi anlatmazsanız, meydanda kazanırsınız, masada kaybedersiniz.” Diyerek diplomasinin fevkalade önemli bir enstrüman olduğunun altını bir kez daha çizmiş oldu.
Dış politikada her zaman farklı opsiyonların devreye girme ihtimalinin mümkün olabileceği dikkate alındığında, belki de önümüzdeki günlerde Esad’la bile aynı masayı paylaşmamız gerekebilir. Can sıkıcı bir seçenek olmakla birlikte, önümüzdeki günlerde sınırımızda “PYD-PKK hattı mı, yoksa Esad mı?” şeklinde bir seçenekle karşı karşıya kalırsak hiç şaşırmayalım.
Diyelim ki TSK bölgeyi temizledi ve ÖSO şemsiyesi altındaki güçlere teslim etti. Bu grupların Türkiye’nin şemsiyesi olmadan buraları kontrol altında tutmaları asla mümkün değildir. Eğer PKK ve PYD’den temizlenen bölgeler Esad’ın kontrolüne bırakılmayacaksa (böyle bir durum izaha muhtaç olacaktır), bu durumda Türk askeri uzun yıllar Kuzey Suriye’yi korumaya devam edecek demektir. Herhalde yola çıkarken bütün bu opsiyonlar değerlendirilmiştir.
Suriye’deki yeni resmi doğru tanımlamakta yarar var, biliyoruz ki PYD-PKK hem ABD, hem Rusya hem de İran’la kurduğu ilişkiler sayesinde Suriye’de geniş bir alana yayılma imkanı bulmuş durumda. Dolayısıyla, Afrin ve sonrasında yapılması planlanan operasyonların geleceği açısından bu resmin iyi analiz edilmesi gerekiyor.
***
Unutmayalım, ne Rusya ne de Amerika Suriye’deki Kürt kartını kullanmaktan asla vazgeçmeyeceklerdir. Her ne kadar Rusya Afrin’den askerlerini çekerek konjonktürel bir jest yapmış olsa da, sıra Menbiç’e geldiğinde bugünkü kadar cömert olmayacaktır. Zira Rusya’nın hem Kürt kartından hem de Esad’ın hamiliğinden vazgeçme ihtimalinin bulunmadığı dikkate alındığında daha farklı bir pozisyon alması muhtemeldir. Ayrıca Rusya’nın sahada başka, masada başka bir tavır içinde olduğu da bir yere not edilmelidir. Mesela hâlâ İdlib’i bombalamaya devam etmesi düşündürücüdür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.