Simülatör ya da..
Geçen gün, çocuklarınızı tehdit eden bir oyundan sözettim.
Bugün de büyükleri tehdit eden yeni bir oyundan söz edeceğim. Bu oyunun adı “Simülatör”. Ve henüz emekleme aşamasında.
Simülatör, gerçek zaman ve mekânda size sanal ortamda bir “kara delik” oluşturuyor. Oradan geçerek bambaşka bir dünyaya açıyorsunuz.. Orada siz ve hayalleriniz var. Orada her şey mümkün.. Kendinize küçük bir devletçik de kurabilirsiniz, bir çiftlik de.. Savaşabilirsiniz de.
İstediğiniz zaman gerçek dünyaya dönebilirsiniz.. Teorik olarak bu böyle olsa da, sanal dünya sürekli olarak sizi kendine daha çok çekecektir.
Sanal dünyada, simülatörde kazandıklarınızı bir şekilde gerçek dünyaya taşıyabilirsiniz.
Gerçek hayatı modelleyen bir sanal dünyada yaşıyorsunuz. Yapay/sanal bir rüya alemi de diyebilirsiniz buna.
Gerçek dünyada bir engelli olabilirsiniz, ama simülatörde en meşhur akrobat dahi olabilirsiniz..
Simülatörün bir adam sonrası, siz kendi, avatarınızı üretiyorsunuz. Yapay zekalı bu sanal kişilik, sanal dünyada sizin adınıza sizden bağımsız ve sizin adınıza birçok şey yapabilir.. Gerçek dünyada da sanal bir kişilik olarak sizin adınıza kararlar verebilir..
Bir sonraki adım, sizi modelleyen hümanoidler.. Sizin gibi, sizin adınıza bağımsız hareket eden gerçek dünyada insanların arasında dolaşan insanımsı robotlar..
Düşünsenize, bu insanımsı robotların kullandıkları bir de mini robotlar var. Bu robotlar intihar böcekleri de olabilir.. Başka sistemle nüfuz ederek onları ele geçirebilirler..
Biliyorsunuz, yeni lensler çıktı. Glass teknolojisi artık o gözlüklerden, kafanıza taktığınız kutuları bırakıyor ve göz bebeğinize yerleştireceği lenslerle aynı işi yapabiliyorlar. “Giyilebilir teknolojiler” dedikleri bir teknoloji ile artık insan bedeninin yüzeyinde içeri doğru nüfuz eden teknolojiler tartışılmaya başlandı. Yeni yapay zekâ ile donatılmış kontakt lensler 2019’da piyasaya sürülebilir. Beta versiyonu ile önümüzdeki yıl tanışabileceğimiz bu lensler insan gözüne doğrudan veri yansıtabiliyor! Son yıllarda “GearVR” ile “sanal gerçeklik” alanına büyük yatırımlar yapan firmalar, sanal gerçeklikten sonraki merhale olan “artırılmış gerçeklik / Augmented Reality” için kolları sıvamış gözüküyorlar.
İşte tam da bu noktada, insan reel gerçeklikler, artırılmış sanal gerçeklik arasında salınmaya başlayacak. Bir işiniz, aileniz olabilir. Ama aynı zamanda kendinize hayal ettiğiniz gibi başka bir kimlik, çevre, dünya kurgulayabilirsiniz. Sanal cemaatler edinebilirsiniz. Başkalarının ürettiği hayal dünyasında rol edinebilir, bu dünyadaki performansınızla başarı, kazanç, mutluluk elde edebilirsiniz. Bu iki dünyanın başarılarını birbirine dönüştürebilir, yansıtabilirsiniz.. Mavi balina, sanal dünyanın gerçek hayattaki farklı bir karşılığıdır. Sanal dünyadaki bir oyunda kazandığınız puanları gerçek dünyada satabilir, satın alabilir, çaldırabilir ve bunun peşine düşüp bir hukuk mücadelesi de verebilirsiniz..
Bitcoin, sanal dünyanın parası olarak, göreceksiniz, hem gerçek dünyada hem de sanal dünyada çok iş yapacak. Sanal dünyanın kahramanları, artırılmış gerçeklik sertifikasına sahip restaurantlarda, farklı fiziki mekânlarda olsalar bile bir araya gelip konuşup, tartışabilecek. Birlikte yemek yiyip, birbirlerine ikramda bulunabilecekler.. Size hayal gibi gelse de bu bugün bir gerçek.
Geçen gün Başbakan, Beyoğlu Belediye başkanının bir davetinde bir fıkra anlattı, herkes güldü. Ama artık dünya, bu alanda çok daha farklı bir yere evriliyor. Siz pizza siparişi vereceksiniz, pizzacının avatarı size yine ince kenarlı, mantarlı iyi pişmiş olacak değil mi efendim diye soracak. Nereden biliyorsunuz diyeceksiniz, o da size son 3 pizza siparişinizde bu notları görüyorum diyecek ve ekleyecek, size zencefilli yeni ürünümüzü teklif ediyorum diyecek avatar, hayır istemiyorum, ben zencefil sevmem diyeceksiniz. Ama buna ihtiyacınız var, çünkü doktorunuzun tavsiye ettiği ilaçların etken maddesi bu yiyecekte var diyecek. Siz ne biliyorsunuz, doktorumun reçetesinde neler yazdığını diye soracaksınız, o da geçen hafta doktora gittiğinizi söyleyecek. Siz ilaç kullanıyorum ya diyeceksiniz, o size hayır ilaçları henüz almadınız diyecek. Ne biliyorsun diyecek, çünkü eczanede kaydınız yok diyecek. Böyle devam edip gidiyor, başedemeyeceksiniz, ben bu ülkeyi terkedeceğim, internet olmayan başka bir ülkeye gideceğim diyeceksiniz, avatar yine, bu kolay bir karar olmayacak sizin için, pasaportunuzun süresi geçeli altı ay oldu ve yeni bir pasaport alma konusunda sorun yaşayabilirsiniz çünkü vergi borcunuz gözüküyor” diyecek. Şaka gibi değil mi?
Erdoğan başbakanken Almanya’da bir bilgisayar fuarının açılışına katılmıştı. Orada IBM’in, yapay zekâlı ilk robotu Watson’un tanıtımı vardı. Merkel de katılmıştı o tanıtım toplantısına. Ben de oradaydım. Erdoğan ve Merkel’i sahneye davet ettiler. Watson, güzel bir Türkçe’yle Erdoğan’a, Almanya Merkel’e hoşgeldiniz dedi. Watson projesinin başındaki kişi, Erdoğan’a Watson’la konuşabileceklerini ya da bir soru sorabileceğini söyledi. Erdoğan, Türkçe olarak “Bizi Avrupa Topluluğuna ne zaman alacaklar” dedi. Watson anında cevabı verdi: “Yanınızdaki hanımı ikna ettiğiniz zaman”.
Siri’yi, Ceyd-a’yı geçin artık. Watson da yaşlandı. İnsan yüzlü, bağımsız hareket edebilen humanoidler geliyor. Ama biz, block-chance teknolojisi üzerinden çalışanların bilgisayarlarına el koymak için baskınlar yapıyoruz. Üç tane kriptolojiden anlayan gencimiz var, onları suçlu ilan etmeye çalışıyoruz. İyi onları da kaçırın kurtulun!
Bakın, bu işin bilimini, sanatını, teknolojisini, felsefesini, ahlakını, hukukunu, ekonomisini anlamaya çalışmalıyız. İnsanımsı robotlar gibi, robotumsu insanlara doğru da gidiyoruz.
Beyin dalgalarının algılanması yolu ile insanlar arasında irade ile ve irade dışı iletişim deneyleri yapılıyor. İnsan ve hayvanlar, hatta bitkiler arasındaki manyetik iletişimin kodları çözüldüğünde insanlar diğer canlılarla iletişim kurabilecekler. “Cyborg” üretmek, yani insanımsı robotlar ya da robotumsu insanlar üretmek artık mümkün. Humanoidler bunun ilk aşaması. Avatar teknolojisi artık aktüel bir gerçek. Yapay zekâ, nano teknoloji, GENOM, hepsi bir arada yeni bir dünyanın temellerini atıyorlar. Bana kalırsa Diyanet’in bu süreçte, caiz-caiz değilden öte bir bakış açısı olmalı.
Bir doktor soruyor: “Vücudunuza mikroçip ve diğer elektronik sistemlerin yerleştirilmesi suretiyle hayatınızın kolaylaşmasını ister miydiniz?” Organ nakline karşı değilseniz, onun yerini alacak bir yapay organa herhalde karşı çıkmazsınız. Gözlük takıyorsunuz, takma dişiniz de olabilir. Kalp pili de kullanıyor olabilirsiniz. Peki, bir sonraki adım!
Dünyadaki ilk “cyborg” olarak bilinen otokontrol uzmanı Prof. Dr. Kevin Warwick’e göre, “İnsanın beyni ve vücudunun aynı yerde olması gerekmiyor. İnsan vücudu da sadece uzuvlarıyla sınırlı olamaz. Makinalar vücudun uzantısı olarak kullanılabilir”. Warwick, 2000’li yılların başında bileğine sinir sistemine bağlı bir çip yerleştirerek işe başladı. Çip, duyuları aktaran ve kaslarını hareket ettiren sinir kodlarını dinleyip kaydediyordu. İngiltere›de Oxford ve Coventry üniversitelerinde ders veren ve araştırmalar yapan Prof. Dr. Warwick, deneylerinde kendisine “kobay” olarak eşlik eden eşi Irene Warwick ile birlikte şimdi, deri altı ve göğüs boşluğuna yerleştirdiği sensörlerle sürekli kendini izliyor, kontrol ediyor ve bu şekilde hayatını daha da kolaylaştırdığını ve sağlık risklerini kontrol altında tuttuğunu düşünüyor. Bütün bunlar size ürküntü verebilir, ama geç kaldınız, bunu hayatınızı kolaylaştırdığını düşündüğünüz otomasyon sistemlerini, sensörleri, otomatları, bankamatikleri kullanmaya başlarken düşünmeliydiniz. Geç kaldınız. Şimdi artık makinalarla birlikte yaşayacaksınız. Şimdi buna alışmaya, makinaların sizi değil, sizin makinaları nasıl kontrol edeceğinizi, bunun ahlakının ve hukukunun ne olması gerektiğini düşünmeye başlayın. Ya siz makinaları kontrol edeceksiniz, ya makine sizi! Karar sizin. Selam ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.