Kimle savaşıyoruz?
Haritada yeri belli. Eni konu bir üçgen. Üçgenin iki kenarında Türkiye var.
Üçgenin içinde PYD.
Biz, üçgenin iki kenarından üçgenin kalbine doğru ilerliyoruz.
Basit görünüyor.
Değil basit.
Manzarayı böyle görürsen yanılırsın.
Manzarayı böyle gösterirsen, milleti yanıltırsın.
Askerimiz üç koldan yürüyecek ve terörün kalbine çökecek.
Dille söylendiği kadar basit değil.
Üçgenin iki kenarında Türkiye var ama üçüncü kenarda ne ararsan var.
Üçgenin içinde PYD var ama, PYD’nin içinde ne ararsan var.
Elli kere yazmışımdır. Başkaları da yazdı. Suriye’de müdahil devletler dahil irili ufaklı 15-20 kadar unsur aktif. Bunların her biri kendi menfaatini takip ediyor.
Biz Afrin’e girerken herkes bir pozisyon alsaydı ve aldığı pozisyonda dursaydı işimiz kolaydı.
Rusya hava sahasını açtı.
Ama sonra kapattı.
Sonra yeniden açtı.
PYD’den bahsederken, bir nalına, bir mıhına vuruyor.
Esat, Rusya’nın hatırı için kenara çekildi. Ama sonra PYD’ye lojistik destek verdi.
ABD, Afrin’deki YPG’liler bizim adamımız değil dedi çekildi.
Fakat ABD, Türkiye’nin kazanmasını istemiyor.
Kazanmamızı istemeyince faul yapmaz mı?
Terazinin öteki kefesine gizlice dirhem koymaz mı?
Mesela, kritik bir anda kritik bir istihbarat yardımı.
Şeyh Horoz bölgesinde Türk tankını vuran teröristler böyle bir istihbarat desteğinden istifade etmiş olabilir mi?
Olabilir.
Bu arada, geçenlerde radyoda birkaç gazeteci arkadaşın operasyonla ilgili müzakeresine rastladım.
Eğer bilip de konuşuyorlarsa, yani verdikleri bilgiler doğruysa, yaptıkları karşı tarafa istihbarat yardımı yerine geçer.
Teröristleri yanıltmak için yanlış bilgi veriyorlarsa bilemem!
İsrail de, bu karmaşada kendi hesabını güdüyor.
Gidip Suriye’de lüzum gördüğü hedefleri vuruyor.
Daha çok perde gerisinden alakadar olduğu savaşa gerçek bir unsur olarak girmeye başlıyor.
Bu sıralar enteresan bir kitap okuyorum. Bir roman. Pardayanlar. Yazarı Michel Zevaco.
Birim alan başına bu kadar entrikanın, bu kadar düzenbazlığın, kalleşliğin, kahramanlığın, aşkın, nefretin, hilenin düştüğü başka bir kitap okuduğumu hatırlamıyorum.
Eğer o kitabı okumamış olsaydım 21. yüzyılda hile, hurda sektörünün çok geliştiğini düşünebilirdim.
Sektör aynı. Alet edevat değişmiş.
Roman, Fetö vakasını bile daha iyi anlamama yardım etti.
(FETÖ’yü en çok romandaki Fausta karakterine benzettim.)
Her neyse.
Suriye’deki savaşta da envayı çeşit numaralar dönüyor.
Kimse kendisinden ibaret değil.
DAEŞ’in içinde biraz ABD, biraz Suriye.
PYD’nin içinde biraz Rusya, bolca ABD ve İsrail.
Herkesin içinde herkes...
Devletler, teröristleri istihdam ediyor.
Bazen de teröristler devletleri.
Şu anda böyle bir savaşın içindeyiz.
Bu açıdan bakınca, Türkiye’nin Afrin’de salt PYD ile savaşmadığı doğrudur.
ABD’ye de indirgeyemem. Eksik olur.
Kılıktan kılığa girebilen bir sürü değişik unsur var orada. Hepsiyle savaşıyoruz.
Sokakta dolaşıyorum. Bir takım cemiyetlerde bulunuyorum.
İnsanların durumun nezaketini kavradıklarını görüyorum.
Evde, camide, yemekte, değişik meclislerde dua ediyor insanlar.
Bu, kıymetlidir.
Bir ‘insan kaynağı’ndan söz etmiyorum.
Bir ‘bilinç’ müşterekliğinden söz ediyorum.
Türkiye’nin sahip olduğu en stratejik değer, bu bilinçtir, bu müşterekliktir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.