İslâm’la postmodern savaş süreci, muhasebe ve yarma harekâtı...
Küresel sistem, adına “terörizmle savaş” dediği stratejiyle, kendi icadı terör örgütlerini tepe tepe kullanarak çeyrek asırdır İslâm’la savaşıyor, postmodern, sinsi, iki yüzlü yöntemlerle...
Müslümanların, tarihlerinde karşı karşıya kaldıkları en sinsi, en tehlikeli, en yıkıcı saldırı bu.
Bu saldırıyı püskürtmenin yolu, dikey ve yatay muhasebe ve yarma harekâtı gerçekleştirmekten geçiyor...
TERÖRLE SAVAŞMIYORLAR, İSLÂM’LA SAVAŞIYORLAR POSTMODERN / SİNSİ YÖNTEMLERLE...
Doğrudan bir savaşla değil dolaylı bir savaşla karşı karşıyayız...
Doğrudan İslâm’a saldırmıyorlar; dolaylı olarak saldırıyorlar.
Böylelikle hem hedef saptırıyor Batılılar; hem de hedeflerine daha kolay ulaşma imkânlarına kavuşuyorlar...
Adına ayartıcı bir şekilde “terörizmle savaş” diyorlar bu postmodern savaşın.
Terörizmle savaşmıyor, İslâm’la savaşıyorlar oysa.
İslâm’ı canavarlıkla özdeşleştiriyor, bunun için de önce terör örgütlerini kendileri icat ediyor, bu örgütleri ayartıcı bir şekilde, vahşice kullanıyorlar...
Sonra da bütün İslâmî oluşumları, cemaatleri, hareketleri ve müslümanların yaşadığı ülkeleri terörize ediyor ve vuruyorlar teker teker...
HEGEMONYALARINI “CANAVAR” İCAT EDEREK SÜRDÜRÜYORLAR...
Küresel sistemin terörle, terörizmle savaşmak gibi bir derdi yok.
Küresel sistemin tek sorunu var: Her şeye rağmen küresel sisteme boyun eğmemekte direnen müslüman toplumları cezalandırmak, daha önemlisi de, müslüman toplumlara direniş ve diriliş ruhu veren İslâm’ı şeytanlaştırarak dize getirmek, fosilleştirmek, dönüştürerek ruhunu çalmak, böylelikle protestanlaştırılmış, hayattan uzaklaştırılmış, direniş ve diriliş ruhu yok edilmiş sahte bir din icat etmek!
Ve küresel kapitalist sistemin her şeyine itiraz eden tek din, tek dünya tasavvuru, tek medeniyet kaynağı İslâm’ın yeniden tarih yapmasını mümkün kılacak uzun soluklu bir yolculuğa soyunmasını her ne sûretle olursa olsun engellemek ve böylelikle önündeki en büyük engeli bertaraf etmek.
Şeytanca, sinsi bir savaş bu.
Terör örgütleri üzerinden hem İslâm’ı bertaraf etme hem kendi ömürlerini uzatma hem de kimliklerini yeniden icat etme ve hegemonyalarını meşrûlaştırma savaşı veriyor Batılı emperyalistler...
İSLÂM’I DÖNÜŞTÜRÜP FOSİLLEŞTİREMEDKLERİ İÇİN ÇILDIRIYORLAR!
Batılılar, önce bütün dünyayı fiilen sömürgeleştirdiler; dünyanın bütün coğrafyalarını işgal ettiler, bütün medeniyetlerine, dinlerine saldırdılar.
Şimdi de bütün dünyayı medyalar vasıtasıyla zihnen sömürgeleştiriyor ve köleleştiriyorlar...
Hedefte İslâm’ın dize getirilmesi var.
O yüzden bütün savaşlarını İslâm dünyası üzerinde sürdürüyorlar.
Niçin?
Çin’i, Hindistan’ı, Japonya’yı dönüştürüp dize getirdiler.
Yalnızca İslâm’ı dönüştürüp dize getiremediler, yalnızca İslâm’ı fosilleştiremediler, yalnızca İslâm’ın direniş ve diriliş ruhunu yok edemediler.
REKLAM
Şu yakıcı gerçeği görebilmiş değiliz henüz: Ortadoğu’ya sadece petrol ve doğal gaz yataklarını kontrol etmek için değil küresel sisteme boyun eğmemekte direnen İslâm’ı dönüştürmek, müslüman toplumların direniş ve diriliş ruhunu yok etmek için var güçleriyle çöreklenmiş durumdalar.
DİKEY VE YATAY MUHASEBE VE YARMA HAREKÂTI YAPILMADAN ASLÂ!
Tam bu karmaşık, postmodern süreçte Müslüman toplumların, cemaatlerin yapmaları gereken tek şey var: Güçlü bir muhasebe yapmak.
Burada muhasebeden sözederken, eziklik ve aşağılık duygusuyla, “İslâm terör dini değildir” türünden Batılıların oluşturdukları sahte ve aşağılayıcı ajandalara ajanlık yapma aymazlığından sözetmiyorum.
REKLAM
Burada sözettiğim muhasebe, bir yarma harekâtı inşa edecek çok yönlü ve kapsamlı bir dünya ve İslâm dünyası okuması ve Müslümanlıkla ilişkimizin nasıl aşındığının sorgulanması ve yeniden muhkem bir şekilde kurulması çabası.
Meselâ, cemaatlerin varlık nedeni, dikey ve yatay oluş ve varoluş yolculuğu geliştirebilmek olmalı.
Dikey eksen, oluş cehdidir; doğrudan öncü insan yetiştirmeyi hedeflemelidir.
Yatay eksen, varoluş cehdidir; doğrudan toplumun islâmîleşmesinin kalitesini yükseltmek olmalıdır.
Cemaatlerin, gelinen nokta itibariyle dikey ekseni de, yatay ekseni de büyük ölçüde ıskaladıklarını gözlemliyorum.
REKLAM
Cemaatler, 1980’li liberalizm politikalarından bu yana, önce STKlaşma, STKlaştıkça ruhsuzlaşma, sonra da siyasaya ve piyasaya eklemlenerek insanı da toplumu da, dikey ekseni de yatay ekseni de, oluş sürecini de varoluş sürecini de terketme eğilimi gösteriyorlar, ne yazık ki.
Oysa başta cemaatler olmak üzere bütün müslümanların, küresel sistemin tam da Müslüman toplumları terörize ederek İslâm’ı protestanlaştırma, konformizm, oportunizm, sekülerizm çukuruna yuvarlayarak hayattan uzaklaştırma projelerine hizmet ettiklerini görmeleri, silkinip insana ve topluma dönmeleri gerekiyor.
İKİ TEMEL MESELE: TESLİMİYET VE TEMSİLİYET
REKLAM
Özetle, müslümanların iki asırdır karşı karşıya kaldıkları en temel iki yakıcı mesele var: Teslimiyet ve Temsiliyet.
Cemaatler ve cemaatlerle bağlantısı olmayan müslüman fertler, bu iki sorun üzerinde kafa patlatmak zorundalar.
İslâm’a hakkıyla teslim olamadığımız, aksine siyasaya ve piyasaya kilitlendiğimiz için, İslâm’ı hakkıyla temsil edemiyoruz, meselelerimizi konuşabileceğimiz ve hâl yoluna koyabileceğimiz müşterek kurumlar, organlar geliştiremiyoruz, diyerek toplumun yeniden Müslümanlaşması, dikey ve yatay eksenlere yoğunlaşılması için bir yarma harekâtı gerçekleştirmeliler...
Bunun için de çaplı insan yetiştirmeye, insan yetiştirebilmek için de güçlü, köklü, ufuk açıcı eğitim modelleri inşa etmeye ve toplumun İslâmî zihne, zemine ve zamana kavuşması için gecelerini gündüz etmeye ihtiyaçları var...
REKLAM
Bizi kendimize getirerek kendimizden geçirecek ve insanlığın önünü açacak bu varoluşsal muhasebe çabasını ve ardından geliştirilecek yarma harekâtı yolculuğunu ihmal edersek, bir daha toparlanamayız.
Ancak o zamandır ki, hangi şartlar altında olursa olsun, sistem / cârî seküler hayat bizi dönüştüremez; biz hayatı / sistemi dönüştürecek çaplı bir müslüman zihne ve zemine kavuşmuş oluruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.