Bâtıl Türkçünün Hakk’a tapan Türk’e zararları-2
(Evvel emirde belirteyim ki gayem, Hadiümü’l Harameyn olan ve İslâmlaşınca millet olmak vasfını kazanan Türklerin idrakini bir asırdır ve hâlen karıştıran bâtıl ve seküler Türkçülüğün ârızalarını göstermektir. Bu mevzuda yazdıklarımızda Türklük hüviyetine asla karşı bir anlayışımız söz konusu olamaz. Aksine, mensubu olmaktan şeref duyduğumuz hilafet sahipliği yapan Hakk’a tapan Türklerin bâtıl, yâni İslâm dışı tesbit ve târiflerden, ideoloji ve fikirlerden korunması çabası taşımaktadır)
Türkiye’nin geleceğindeki ideolojik tehlikelerden biri de bâtıl Türkçülüğün zararlı fikirleridir. Bâtıl Türkçünün hülâsa ettiğimiz aşağıdaki düşünceleri, İslâmlaşınca millet hüviyetine sahip olan Hakk’a tapan Türklere zararlı olmadığını kim söyleyebilir? Aşağıdaki satırlar ara başlıklar da dâhil Türklüğü yozlaştırmaya çalışan bu gürûhun düşünceleridir:
Türkler için Arap Müslümanlığından arındırılmış çağın şartlarına çağdaş Türkçülük gerek. Gökalp’in görüşlerini, Atatürk’ün çizgisini çağa taşıyarak ve Yesevî İslâm’ı ile Göktanrı inancını harmanlayarak Türk’ün dirilişi başlatılmalı, bunun için “Dinde Türkçülük reformu” yapılmalıdır.
“HER TÜRK’ÜN KENDİ ÖZGÜ BİR DİNİ VAR”
Her Türk’ün kendine özgü bir dini var. Müslüman olmayan milyonlarca Türk’ün varlığı bir gerçek. Çuvaşlar, Gagauzlar, Yakutlar Ortodoks’turlar. Tuva’lar Budacılığın bir kolu olan Burkan dinine inanırlar. Karaim Türklerinin kendilerine özgü bir dinleri var. Musa’ya, İsa’ya. Hz. Muhammed’e, Tevrad’a, İncil’e, Kur’an’a inanıyoruz ama biz Karay dinindeniz, diyorlar.
Göktanrı inancı ile şamanlık karışımı inanca sahip Altay Türkleri Müslüman değildir. İslâm’dan değil, diye reddetmek mümkün mü? Göktanrı inancıyla şamanlığın sentezi olan “Tengrilik” inancının Türkiye’de Türkler arasında da başlatılması gerek. Çünkü Müslümanlık, Türkleri birleştiren değil, bölen bir anlayıştır.
“MÜSLÜMANLIK, TÜRKLERİ BİRLEŞTİREN DEĞİL, BÖLEN BİR ANLAYIŞTIR”
Çağın gerçekleri bunlar. Şimdi biz İslâm olmayı Türk olmanın olmazsa olmazı sayarsak nasıl Türk Birliğinden söz edeceğiz. Müslümanlığın artık insanları birleştiren değil, bölen bir anlayış olduğu da açıkça ortaya çıkmışken, İslâm olmayı Türklüğün temeli sayabilir miyiz? Hele bağlı olduğu din topluluğundan başkasını cehenneme gönderen Müslüman Türk anlayışı bütün Türkleri nasıl birleştirebilir ve bir arada tutabilir?
Bir Gagauz’un, “Siz Türkiye Türkleri, Türklük kadar İslâm’dan söz ediyorsunuz. Biz Türk’üz ama Hıristiyanız; biz ne olacağız?” sorusuna nasıl cevap vereceğiz?
Burada araya girip söyleyelim ki Gagauz Türkleri ruh ve maddeleriyle hıristiyanlık içinde eridiğinden ve bu dine göre amel ettiklerinden Hakk’a tapan Türklük şartlarını haiz değildir. Bu bakışımız İslâm dışındaki diğer din ve inançlara sahip Türkî denilen topluluklar için de geçerlidir.
Bâtıl Türkçünün düşüncelerini aktarmaya devam edelim:
“İSLÂM’I TÜRKLÜK İÇİN VAZGEÇİLMEZ TEMEL SAYAMAYIZ ”
Müslüman olsun olmasın dünyadaki bütün Türk gençlerini bir arada tutmak için İslâm’ı Türklüğün vazgeçilmez temeli saymaktan çıkarmalıyız. Her şeyden önce Musa, İsa, Hz. Muhammed doğmamışken, Türkler tanrının bir olduğunu biliyor ve ona yakarıyorlardı; tek tanrı diyorlardı.
Türkler arasında ayrımcılığın kalkması için çağdaş Türkçülüğün şartlarına göre dinde Türkçülük reformunu Türklerin farklı din ve inançlarına göre yapılmalıdır. Dünyanın her yerindeki Türk inandığı dinin gereklerini yapmalı ve din ayırımı kaldırılmalıdır. Türk Devletindeki din kurumu tek bir dine ait olmamalı. Tarafsız ve eşit yakınlıkta olmalı.
Bâtıl Türkçünün Türklük hezeyanlarını burada noktalıyoruz. İslâm’ın tevhid anlayışından ve akaidinden uzaklaşan ve şirke düşen bâtıl Türkçünün yukarıdaki ifadelerini, Türklüğü öne çıkaran siyasî ve kültürel kuruluşlar telin etmeyi düşünmediler bugüne kadar. Bu sebeple de genç zihinlerin Türklük anlayışındaki yozlaşmaya çanak tutmuş oluyorlar.
Türklüğe dair yukarıdaki düşüncelerin zımnında baştanbaşa masonizm, pozitivizm, agnostizm, deizm ve panteizm mevcuttur.
Irkçılığı telin eden dinimizin ışığında Türklüğünü Kur’an ve Sünnet çerçevesinde hâdim millet ve devlet yapmak isteyenler için ciddî zararlar verecek bâtıl Türkçü düşüncelerden gençleri korumak millî bir vazifedir.
------------------------------------
İLÂVE YAZI:
MEMDUH ATALAY’DAN BİZE, SANA, ONA, HERKESE ZARF ATAN ŞİİR
Gıyabında bu fakire “Anam” diye hitap eden, Sivas’ın fikirli soğuğu gibi fikirli şair Memduh Atalay dostumuz “Oduna ateş veren ile cezbeli güllerin yazarı ile bize dair hasbıhal” adlı bir şiir yazmış. Bize, sana, ona, herkese zarf var şiirde. Acı var, sitem var, dostluk zarfı var.
Çığlığı ve itirazı tâ Kerbelâ’daki haksızlıktan ve zulümden başlayıp, sûreti haktan görünen günümüzdeki Ebu Süfyanların sahteliklerine, Mülümanca hayatın yozlaştırılmasına, dindar ve muhafazakârlığa leke düşürenleridir. Mukaddes kelime ve değerlerimizin, karşı olduğumuz modern Batlı mekânlara ve zevklere meze, yâni isim yapılmasına karşı bir itiraz bu… Unuttuklarımızı hatırlamak ve zaaflarımızı bilip toparlanmak için okuyalım:
“ODUNA ATEŞ VEREN İLE CEZBELİ GÜLLER’İN YAZARI İLE BİZE DAİR HASBİHAL”
“Herhangi bir nargile salonunda ya da en basitinden adı Endülüs
Yok, Endülüs kesmez Ashabı Kehf yahut Hıra olan cafelerde
Bilardo ve satranç rüşvetleri arasında
Az fikir az ümmet şuuru satan derneklerde
Keskin ve katı biz ve onlar ayrımında
Biz, derken katıksız temiz, tavizsiz hak
Onlar derken tarihin bir unutulmuş sayfasından ortaya çıkan
Batılın ta kendisi güruh arasında mutlak
Köle ile efendi gibi
Hasan Abi yol menzilden evladır demiş Cervantes
Bir elveda yaşıyorum
Bilirim yumruklar sıkılı küfürler gırla
Toplum sadece siyaset değildir bir durun demeden daha
Oduna ateş veren kardeşim Ferhat
Mesnevi ve Kara Davut hikmetlerini
Bir slogan beş haykırış yüz miting
Şiir bu atmosferde inan herhangi bir amigonun sloganından küçük!
Herkesin bir çarşambası bir pazarı bir de piknik günü vardır
Hatta köyü vardır köy derken Karadere Harmancık değil
Tatil köyü vardır bizler giremeyiz girsek ağlarız
Ağlasak gülerler bize ağlasak kovarlar bizi
Dört çarpı dörtten daha değerli değil ki
Senin Cezbeli Güllerin senin metafizik aşı yapan dillerin
Şunu derken bile elveda diye
Kim bilir kaç okuyucu bir hafiye gibi
Tevili mümkün olmayan kesin sözlerimden
Kaç ihanet kaç idam çıkaracak!
Gümüş yüzük altına
Çarşaf pardösüye
Osmanlı rozeti Atatürk rozetine
Şubatta başka temmuzda başka eylülde başka
Renkler arasında benim bir sesim bir rengim vardı
El ele tutuşarak karakola değil idama yürümek bile vardı
Savunmalarımız hazır duruşumuz tamdı
Bir hocamız vardı yedi günde sekiz sürgün
Yine de adam gibi adamdı
Adı Muzaffer!
Bir kez gülerek şöyle demişti:
Allah incitmesin seni Memduh
Kör etmesin seni zaferler!
Şimdi bizim hikâyemiz bir nargile salonunda
Ya işe gireceklere
Ya işten çıkacaklara
Ya da en mühimi dönüyor ihaleye
Kendi soyluluğumuza tuzak kurmak gibi
Kurşun yüzgeçlerle yüzmek
Sağımız solumuz taş demir
Korkarak yaşayan bana benzer birinden
Bir saniye Kudüs bir dakika Arakan bir gün kimyasal silah
Her çarşamba Diriliş
Her Pazar piknik
Etkinlik etkinlik kalbe zaman kalmaz
Gündüz en küçük bir müsamahaya yafta
Gece Aliya dizisinden sonra
Sıfır üçlerde bir tivit:
“Biz de zalimlerden olursak zulme karşı savaşmamızın bir anlamı olmaz!”
Elveda Şair dostum Ejderha
Elveda kardeşim Ferhat!
Ahmet abiden bir mazlum yazısı bulabilirsek birlikte okuyalım
Ahmet abi bir yazı yazar mı mesela sonu
“Zulüm bizdense ben bizden değilim!”
Cümlesiyle biten?
Yanmaz kefeni kim buldu dersen
Kesin metafizik ve ruh düşmanı kapitalistin biridir derim
Maket Kâbe tavafı sırasında
Beş bin kişilik iftar sofrasında
“Külüm göğe savuralar” diyen
Yunus’un taşıdığı odunlardır benim kardeşim!
Ne kaldı ücrete tahvil edilmeyen
Yanan kefene sarın beni
Yeşile boyanmış cehalettin pazarında müşteri olmaktansa
Kefenimle yanayım!
Şiir bir hançer yaralı ellerimde!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.