Çanakkale ruhunu diri tutabilirsek, tarihi biz yaparız yeniden...
Çanakkale ruhu diye bir şey var.
Bu ruh bazı çevrelerde aşınmış gibi olsa da, hâlâ diriliğini koruyor ve bize ilham vermeye devam ediyor...
İslâm dünyasının kalbi, hilâfetin merkezi İstanbul düşmesin diye, bütün Müslümanların yekvücut oldukları ve Çanakkale’ye koştukları bir ruh bu...
Ümmet şuuru, direniş ve diriliş ruhu...
İşte bu ülkede bu ruh yok edilmeye çalışıldı.
Belli bir süre de olsa başarıldı da!
Ama en sert kayaları aşarak gürül gürül akan ilâhî kaynaktan beslenen ümmet şuurunun, direniş ruhunun yok edilebilmesi, diriliş tohumunun çilesini çekerek, zamanını bekleyerek topraktan fışkırmasının önüne geçilebilmesi mümkün değildi elbette!
Bugün Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü vesilesiyle, daha önce bu sütunda yayımlanan bir yazımı bazı değişikliklerle sizlerle paylaşma ihtiyacı hissettim.
Çanakkale ruhunun ne anlama geldiğini, bu ruhu yitirdiğimiz zaman bu toprakları yitirmemizin mukadder olacağını ama bu ruhu diri tutarak yeni ufuklara taşıdığımız zaman ise tarihi bizim, biz müslümanların yapmaya başlayacağını göstermeye çalışan bu yazımla sizi baş başa bırakıyorum.
ÇANAKKALE, BİR ULUSUN KURTULUŞ SAVAŞI DEĞİL, BİR ÜMMETİN DİRENİŞ VE DİRİLİŞ RUHUDUR
Çanakkale savaşı, yalnızca bir ulusun kurtuluş savaşı değildi.
Çanakkale savaşı, mazlum ümmetin çocuklarının hilâfetin düşmemesi için verdiği bir ölüm-kalım savaşıydı.
Hilâfet, İslâm’ın bayrağı, İstanbul bayraktarıydı.
Osmanlı da, Ahmet Cevdet Paşa’nın ifadesiyle, “insanlığın son adasıydı.”
Osmanlı, 3 kıtada 6 asır barış yurdu inşa etmeyi başarmıştı.
Sonunda, İstanbul düştü, dünya bir asırda cehenneme dönüştü.
ÇANAKKALE DESTANI VE RUHU
İslâm’ın bayrağının yere düşmemesi için dünyanın dört bir tarafından Çanakkale’ye koşan genç-yaşlı, erkek-kadın bütün ümmetin müştereken verdiği bir direniş destanıdır Çanakkale.
Diriliş ruhunun tohumlarının ekildiği, o ruh’la donanılınca yeniden yazılacak, bitmeyen ve bitmeyecek Bedir’in ruhunun yeşertildiği ve yeşerttiği muazzez bir destan...
Osmanlı’nın dört bir cephede ölüm-kalım savaşı verdiği dondurucu kış mevsiminde, bütün İslâm coğrafyasının hakikatli çocuklarının hilâfetin düşmemesi, İstanbul’un düşürülmemesi için karda-kışta, binlerce kilometre yol katederek nefes nefese Çanakkale’de soluğu aldığı, yedi düvele karşı Boğaz’da tarihin en büyük direniş destanlarından birini yazdığı, bütün Haçlılara, emperyalistlere, İslâm’ın bayrağının düşürülemeyeceğini haykırdığı diriltici bir ruhtu Çanakkale ruhu.
İSLÂM DÜNYASININ AYAĞA KALKMASI, İSTANBUL’UN AYAĞA KALKMASINA BAĞLI!
O yüzden Çanakkale’de sergilenen ümmet şuuru, direniş ve diriliş ruhu diri tutulduğunda, İstanbul, yeniden tarihin yapılmasında, insanlığın susuzluğunun giderilmesinde, dünyanın barış yurduna dönüştürülmesinde o tarihî rolünü oynayacak biiznillah...
Bu ruhu yeniden kuşanabilirsek, tarihi yeniden biz, Müslümanlar olarak biz yazarız ve biz yaparız Allah’ın izni ve keremiyle...
Bu gerçeği, bugün, İslâm dünyası idrak etmiş durumda ve iliklerine kadar yaşıyor...
Yemen’de, San’a’da karşılaştığımız yaşlı bir Yemenli bizi durdurmuş ve aynen şunları söylemişti bize:
“İstanbul düştü, İslâm dünyası düştü. İslâm dünyasının ayağa kalkması, İstanbul’un yeniden ayağa kalkmasına bağlı.”
İşte bu ruh yok edilmeye çalışıldı bu ülkede.
Bu tarih şuuru, bu ümmet şuuru, bu direniş ve diriliş ruhu.
Bunun en ürpertici örneklerinden biri, Çanakkale’nin, yalnızca bir ulusun kurtuluş savaşı olarak zihinlere kazınması oldu.
Oysa Bosna’dan Beyrut’a, Gazze’den Halep’e, Müslüman Hindistan’dan Kudüs’e kadar bütün Müslümanlar, hilâfetin merkezi İstanbul düşmesin diye Çanakkale’ye koşmuştu.
Neydi bu?
Altını kalın harflerle çizerek tekrar etmekte yarar var: Bir ümmetin emperyalistlere karşı ümmet şuuruyla yekvücut olarak gerçekleştirdiği, bizi yarın da ayağa kaldıracak yegâne direniş ve diriliş ruhuydu bu.
ÇANAKKALE RUHU’NU DİRİ TUTARSAK, TARİHİ BİZ YAPARIZ YENİDEN...
Bu ruhu yitirdiğimiz zaman, ne bu toprakları koruyabiliriz; ne de mazlum İslâm dünyasının umudu olabiliriz.
Bunu aslâ unutmamak gerekiyor.
Nitekim Çanakkale’de toprağa düşürdüğümüz, tarihe kaydettiğimiz bu diriltici ruh, 15 Temmuz’da hatırlandığı ve şahlandığı içindir ki, bu toplum, son kale düşmesin, mazlumların umudu sönmesin diye göğsünü tanklara siper etti ve yeni bir destan yazdı.
Bize düşen, bu ümmet şuurunu, direniş ve diriliş ruhunu diri tutmak; fikir ve sanatın, kültür ve hayatın her alanına yaymak, gergef gibi işlemek ve gelecek kuşaklarımızı bu ruhla yetiştirmek...
İşte o zaman bu toplum yeniden toparlanacak ve mazlum halkları yeniden toparlayacaktır inşallah...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.