Şefika ve refika
AHMET Hakan’ın naklettiği tekvando fetvasından sonra yabancı basını tararken konuyla ilgili bir çok haber ve değiniye rastladım. Konunun üzerinden ‘mururu’l kiram’ dendiği gibi geçmek ve meseleyi görmezden gelmek arzusundaydım. Fakat konu ve haberin yankıları beni konu üzerine eğilmeye zorladı. Zira mesele bir hocaefendinin fetvasından öte anlamlar taşıyor. Kaldı ki kadının nefsi müdafaa sadedinde kocasını dövebileceğine dair ilk fetva Muhammed Hüseyin Fadlallah’ın 28/10/2007 tarihinde yani bundan tam bir yıl önce vermiş olduğu bir fetvaydı. Bu sözlerini, ‘kadına karşı şiddete son’ kampanyası münasebetiyle söylemişti. Bir yıl aradan sonra benzeri sözlerin Suudi Arabistan’ın en ılımlı din alimlerinden Abdulmuhsin Abikan’dan sadır olduğunu görüyoruz. Bu hususta akıllardan hiç çıkmayacak sözleri şöyle: “Eğer erkek kadını dövüyorsa kadın da mukabilinde ve misilleme olarak erkeğini dövebilir. Şayet erkek kadını öldürmeye kastetmişse ve saldırganlığını başka bir yolla savuşturamıyorsa kocasını nefsi müdafaa bağlamında öldürebilir de…”
Ne diyelim: Allah göstermesin! Zaman’ın İngilizce nüshası üzerinden Hocaefendi’nin bu bağlamdaki fetvası da bloglara ve internet sitelerine düştü. İslamonline Hocafeendi ile Abikan’ın fetvalarını birleştirmiş ve aynı haber içinde ele almış. Hocaefendi’nin en çarpıcı cümlesini de spota çıkarmış: “If he hits once, she should hit him twice/Erkek bir vurursa kadın iki vursun.” Sanki bu sözler Mesih’in sözlerinin tersine çevrilmiş hâli gibiydi. Bununla birlikte Abikan ve Fadlallah’ın fetvaları Ruhat Mengi’den geçer not alabilir. Belki tam tersine derecesi kifayet ve tatmin etmediğinden kırık not da verebilir. İnsafına kalmış husus. Zaten fetvaların verildiği günde aynı konu üzerinden aktör Fikret Hakan’ı haşlıyordu.
***
Bu zincirleme fetvalara hocaların değerlendirmeleri ve tepkileri de farklı oldu. Ezher Fetva Komisyonu’ndan Abdulhamid Atraş fetvaya aynen form ve içerik olarak katıldığını ilân etti. Bununla birlikte İslamonline’daki geniş haber-analize göre katılmayanlar ve fetvayı İslâm’ın ruhuna aykırı bulanlar çoğunlukta. Suudi Arabistan kibar-ı uleması Abikan’ı reddeden bir karşı fetva yayınlayacakmış. Bendeniz Abikan’ı çöl içinde bir vahaya benzetir ve dolayısıyla takdir ederim. Fakat zaman zaman bu tarz tefrite varan fetvalarının olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Onunkini ifrat hâli karşısında tefrit hâli olarak nitelendirebiliriz. Burada asıl üzücü olan bu fetvaların gelişigüzel verilmiş olmasıdır. Burada fetvadan ziyade ortamı ve algılanması önemlidir. Fetvada yanlış da olmayabilir ama fetvanın verilmesi ve bağlamı yanlıştır. Bu dinin gizlenmesi değil toplumsal ve ictimaî hayatın sağlıklı olarak korunması ve yürütülmesi içindir. Bir şeyin şuyuu vukuundan beterdir. Dolayısıyla fetva değil usulü ve yöntemi yanlıştır. Tek yanlı bir fetvadır. İkincisi, aile bir yarış ve rekabet yeri ve kurumu değildir ve aile misilleme kültürü bazında değerlendirilemez. Bundan dolayı Abikan’ın yaptığı gibi kocanın sail/saldırgan olarak nitelendirilmesi ulemaca yadırganmıştır ve bağlam dışı bulunmuştur. Sanki koca 7 kat yabancıdır. Aynı bağlamda kavvamiyet yani aile reisliği gereği hükmen reşid olan kocaya şarii bazı haklar veya ödevler vermiştir. Anne çocukların mürebbisi olmakla birlikte koca ailesinin mürebbisidir ve bundan doğan hakları vardır. Reşid koca ilâç titizliği içinde yetkilerini kullanabilir. Lâkin şiddet de boşanmak gibi neticede Allah’ın hoşnut olmadığı bir husustur. Dağlamak son çaredir denildiği gibidir. Elbette bundan koca lehine mutlak bir hüküm çıkarılamaz. Kocanın fiilleri aklen ve ahlâken reşid olduğu sürece ve nisbette isabet kaydeder. Kadın erkek ilişkilerinin tamiri toplumsal bir görevdir ve Kur’ân-ı Kerim’in tavsiyesi doğrultusunda toplum ve aile yakınları hakemlik müessesesi içinde yapar ve uygular. Bu da kifayet etmediğinde hakim yani devlet devreye girer.
***
Aile herkesin herkesi dövdüğü bir şirket değil, ocak ve yuvadır. Bu yuvayı başta yıkan erkeğin sorumsuzluğu kadar kadının da nuşuz/serkeşliği bağlamında feminist veya benzeri dürtüleridir. Bir yuva içinde bağımsız fertler olmaz, belki karşılıklı birbirine bağımlı organlar yaşar. Aileyi yıkan erkeğin sorumsuzluğu, kadının serkeşliği kadar toplumun da kayıtsızlığı ve onun ötesinde populizmidir. İhtilâf anında çözüm karşılıklı darp etmek değildir. Zira darp etmek başta kadın olmak üzere hem erkeğin hem de kadının kimyasını bozar. Ardından ailenin düzeni bozulur ve çocuklar da ebeveynlerden birine el kaldırabilirler. Şiddet yayıldığında bunun olmayacağını kim garanti edebilir? Rövanş üzerine aile ve evlilik kurumu bina edilemez. Müslüman ailede rekabet değil tekâmül ve işbölümü vardır. Kur’ân-ı Kerim’in haber verdiği gibi Müslüman aile rahmet ve meveddet yani şefkat ve dostluk ve huzur üzerine müessestir. Burada kadının rolü anne olarak şefika ve eş olarak da yoldaş yani refikadır. Kadının en büyük kariyeri anne olmaktır. Bu fıtratın ve yaratılışın muktezasıdır. Onun ötesindeki bütün kariyerler ikincil ve talidir. Bu itibarla, bazıları İslâm’da kadının çocuğunu emzirmeyebileceğini ve babanın süt anne tutması mecburiyeti olduğunu söylüyorlar. Bu tipik bir ütopik fetvadır ve hayatla bağları kesiktir. Zira bu, kimi ulemanın münhasıran Arap geleneğinde çocuklarını süt anneye veren aristokrat aile veya kadınlar için tahsisen verdiği bir fetvadır. ‘Likülli makamın makal’ dendiği gibi şartlara göre fetva da değişir. Fetvanın bu şekilde tamimi fetvanın suistimâlidir. Çocuğunu emzirmekten imtina ettiği için ölen çocuğun katili bizzat annesidir. Öyle muamele görür. Fukahanın bu baptaki fetvalarından birisi budur. Bir de yine babanın çocuklar üzerindeki tasarrufunu mutlaklaştıran hadisleri, bağlamından kopararak yorumluyorlar. Sözgelimi Peygamberimiz’in “Sen ve malın babanızınsın...” hadisi yine böyle bir fetvadır. Bu fetvada ölçü veya bağlamı Peygamberimiz’in Hind’e marufla yani haddi aşmayarak kocası Ebu Süfyan’ın malından tasarruf edebileceğine dair müsadesine benzer. Hind kocasının cimriliğinden şikâyet etmektedir. Yoksa ne fizikî olarak ne de malî olarak baba çocuk üzerinde mutlak hak ve egemenlik sahibi değildir. Hakkını kötüye kullanamaz. Lâkin çocuğu bakmadığı takdirde malını ölçülü bir biçimde (marufla) kullanma hakkına haizdir bundan ötesi oğlunun hukukuna tecavüzdür. Tersi de aynı şekildedir. Prof. Recep Ebu Melih’in de söylediği gibi hiçbir erkek, el kaldıran kadına tahammül edemez. Aksi takdirde, fıtratını yitirmiştir ve sağlıksız bir insan olduğu ortaya çıkar. Tersi de doğrudur. Maço olmayan bir erkek kolay kolay kadınına el kaldırmaz. Mevlânâ kadının bütün centilmen erkekleri mağlup edeceğini sadece kadını maço erkeklerin mağlup edebileceğini söyler. Esasında Müslüman ailesi tuba ağacının dünyadaki dallarından birisidir. Cennet yuvasıdır. Dolayısıyla amacımız bu cennetâsâ yuvalara sahip çıkmak olmalıdır. Yoksa onları atomize ederek cehenneme çevirmek değil. Ailenin ve toplumun çatırdadığı şu günlerde mümkün mertebe müsbet katkıda bulunalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.