Evvela samimiyet
Konuşmak ile yapmak arasındaki fark mühimdir. Bu bizim mizacımızı da ortaya çıkarır.
“Olağanüstü hal değil, demokrasi istiyoruz” diyorlar. Gerçekten demokrasi isteyen, 15 Temmuz gecesi darbecilere karşı olur, tankların önüne geçerdi. Böyle bir davranış sergilemek elbette cesaret işidir. Bunu herkesten bekleyemeyiz. Kimi yürekli değildir, kiminin de canı kıymetlidir. Korkaklığı kusur olarak tanımlayamayız. Onları kınayamayız.
Fakat darbecileri alkışlayan insanları, semtleri gördük. Darbe teşebbüsü başarısız olduktan sonra ciddiyetten uzaklaşıp meselenin ağırlığını hafifletmeye çalışanları tanıdık. Onca şehide ve şahide rağmen, yaşananlara ‘tiyatro’ dediler. Yazışmalar, belgeler, itiraflar meydana çıktı. Olayın iç yüzü büyük ölçüde aydınlandı. Adı konuldu. Bunca hakikat ortada dururken, özür dilemek bir yana, geri adım dahi atmadılar. Kibir yahut görev, bilemedik.
Derdi demokrasi olan, 28 Şubat sürecinde anti demokratik uygulamalara imza atmış ve halkın evlatlarına zulmetmiş kişileri partisinde baş tacı etmezdi. Bunu da bir kenara yazalım.
Millet ve memleket olarak olağanüstü günlerden geçiyoruz. Kanlı işgal girişiminden yeni kurtulduk ve savaştayız. Böyle sıkıntılı zamanlarda özel önlemler alınabilir. Bundan suçlular korkmalıdır. Kirli işleri ve gizli ilişkileri olanlar çekinmelidir. Kendi halinde yaşayan, vatanı seven insanlar neden korksun?
İşte görüyoruz. Kimi memleket için ayağa kalkıp yürüyor, kimi de demokrasi isteğiyle oturma eylemi yapıyor.
Elbette demokrasi düşmanı değiliz. Böyle bir yola giremeyiz. İtiraz ettiğimiz, şüpheyle yaklaştığımız nokta şurasıdır: Avrupa ve Amerika’nın bizlere uygun gördüğü demokrasinin anlamı, kullanışlı insanlar ve hükmedebilecekleri hükümetlerdir. Kendi coğrafyaları dışında aranan şartlar bunlardır.
Günümüzde demokrasi, belki de en esnek kavramdır. Aynı anda birçok mânaya gelebilir. Batı dünyası, Cezayir ve Mısır’da demokrasiyi kurtarmak için darbecileri desteklemiştir. Irak’a getirdikleri demokrasiyi de görüyoruz. Ülkeyi temellerine varıncaya kadar yıktılar ve öylece bıraktılar. Afganistan’a yeryüzünde emsali olmayan bir özgürlük armağan ettiler. Bütün bunlara karşılık terör devleti İsrail’i demokratik ülke olarak tanımlıyorlar. Amerika ve müttefiklerinin Filistin sorununu çözmek için getirdikleri teklif de belli: “Filistinliler daha fazla demokratik olmalıdır.” Ne desek yeterli gelmiyor.
O kadar çok yalan söylüyorlar ki doğrularına bile inanmakta zorlanıyoruz.
Batı dünyasının ülkemizle ilgili tavrı da malum. Milletin oylarıyla seçilmiş bir lidere ‘diktatör’ etiketi yapıştırmak için hayli çaba harcadılar. Lakin harcayamadılar.
Biraz duralım. Düşünelim.
Türkiye’ye yönelik dışardan bir hamle geldiği vakit, buna paralel şekilde, ülkemizde de bazı sesler yükseliyor, adresler harekete geçiyor.
Latife değil, gerçek. Demokrasinin askıya alınmasını engelleyenlere karşı demokrasi eylemi yapıyorlar. Herhalde böyle bir şeyin dünyada benzeri yoktur, olmamıştır. Adlandıramadığımız için ‘şey’ demek zorunda kaldık.
Belki bu: İktidardaki partiye değil, adeta ülkemize muhalefet ediyorlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.