AK Parti reformcu kimliğine geri dönebilir mi?
Zaman zaman bu köşede AK Parti’nin reformcu kimliğine dönmesi gerektiğini, Türkiye’nin buna şiddetle ihtiyacı olduğunu dillendirmeye çalışıyorum. Ancak ne hikmetse bu partinin kuruluş ilkeleriyle nasıl değişimci ve demokratik bir Türkiye vizyonu ortaya koyduğunu unutan ve demokratik değerlerden pek de hoşlanmayan bazı çevreler, ısrarla o meşhur ‘dört tarafı düşmanlarla çevrili’ ve de korkuya dayalı eski Türkiye hayalleriyle herkese ateş etmeye devam ediyorlar.
Aslında AK Parti’nin temelini oluşturan değişimci ruha rağmen, bu partiyi demokrasi dışı bir mecraya yönlendirmeye çalışanları çok da dikkate almamak gerekiyor. Zira biliyoruz ki AK Parti ilk döneminde gerçekleştirdiği ekonomik ve demokratik reformlarla Türkiye’yi demokrasi liginde önemli bir noktaya taşımış ve herkesin kendini iyi hissettiği bir huzur iklimi oluşturmuştu. Bütün bunların hepimiz açısından ne kadar değerli kazanımlar olduğunu, yine en iyi bilecek olan bizzat Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarıdır.
Evet bugün Türkiye ekonomik alanda ciddi daralmalar yaşıyor, özellikle de demokratik işleyişte zaaf görüntüleri var ve en önemlisi de insanların zihinlerinde temel hak ve özgürlükler konusunda bir takım soru işaretleri oluşmuş durumda. Aslında Türkiye başta Mısır’daki darbeye karşı aldığı insani tavrıyla da, Arap Baharı’ndaki özgürlükçü tutumuyla da son derece demokratik bir duruş sergilemişti. Ancak kendi evinin içindeki düzenlemelerde demokratik anlamda yeterince güçlü bir görüntü oluşturamadığı için hak ettiği karşılığı bulamadı.
Oysa AK Parti iktidarı 2002 yılında yola çıkarken Türkiye’nin önüne demokratik anlamda çok ileri hedefler koymuş ve bu hedefleri de büyük ölçüde hayata geçirmiştir. Dolayısıyla AK Parti’nin 2002 seçim beyannamesinde yer alan şu hedefler bugün için de geçerlidir ve de geçerli olmak durumundadır:
• Partimiz Temel hak ve özgürlüklerin, sadece anayasal ve yasal güvenceye alınması ile yetinmeyip, fiilen uygulanması ve siyasal kültürümüzün yerleşik bir boyutu olarak güçlenmesi yönünde çaba sarf edecektir.
• Devletin, yasal ve kurumsal düzenlemeleri ile kaynaklarını, temel hak ve özgürlüklerin yerleştirilmesi ve geliştirilmesi yönünde etkin bir şekilde kullanacaktır.
AK Parti’yi kuran ve her seçimde yukarılara taşıyan ortak akıl, böylesine yüksek bir vizyonlar yola çıkmıştı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dün İstanbul’da açıkladığı yeni ‘seçim manifestosu’yla demokratik değerler konusunda 16 yıl önce olduğu gibi, bugün bir kez daha milletle ahidleşmiş bulunuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu ifadelerinin altını özellikle çizmek gerekiyor:
•Bugün de demokrasiden, özgürlükten, hakların serbestçe kullanılmasından yanayız. Ancak biz aynı zamanda güçlü olmaktan, bağımsız olmaktan da yanayız. Biz tam bağımsız, tam demokratik ve müreffeh Türkiye istiyoruz.
•İşte şimdi buradan milletimle ahidleşiyorum. Ahdim olsun ki, yeni dönemde Türkiye muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkacak. Türkiye küresel bir güç olarak dünya sahnesindeki yerini alacak.
•Yolsuzlukla yoksullukla yasaklarla mücadele etmek en önemli hedeflerimiz arasında olmaya devam edecektir. Bir kez daha haykırıyoruz. Davamızın özünde adalet vardır. Zalime duyduğumuz öfke de, mazluma duyduğumuz şefkat de adalete olan bağlılığımızdandır.
•24 Haziran’dan sonra da adaletin kurumsal yapısının, bu yapıyı güçlendirmek suretiyle özellikle sosyal adaletin tam anlamıyla her alanda tesisi önceliğimiz olacaktır.
Eminim dün itibariyle Türkiye’de herkes, AK Parti’nin reformcu kimliğine gerçekten dönüp dönemeyeceği konusunda zihninde ciddi bir iç muhasebe yapmaya başlamıştır. Son beş yılda Türkiye’nin yaşadığı kritik süreçler dikkate alındığında, yeni bir reform sürecinin başlaması elbette çok kolay olmayacaktır. Ama şu bir gerçek ki bu ülkede yaşayan her bir birey, daha çok demokrasi, daha çok özgürlük, daha çok refah, hakları ve özgürlükleri teminat altına alan ‘bağımsız-tarafsız’ bir hukuk sistemini canı gönülden istemektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.