Köklü sorunlara köklü çözümler gerekir...
Türkiye, çok önemli bir seçim sürecinin içinden geçiyor...
Neresinden bakarsanız bakın, bu seçimler, pek çok bakımdan tarihî seçimler olarak tarihe geçecek...
CUMHURİYET TARİHİNİN EN ÖNEMLİ SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ
Her şeyden önce, önemli bir sistem değişikliği olacak.
Cumhuriyet tarihinin, kendisine biçilen rol-oynamaya mahkûm edildiği için vaziyeti idare eden, Türkiye’yi küresel sistemin ileri karakolu hâline getiren, halkı tepeden jakoben yöntemlerle şekillendiren her bakımdan bağımlı bürokratik ve ideolojik vesayet rejimi tarih olacak.
Bundan böyle halkın iradesinin vaziyeti idare etmek yerine idareye vaziyet edeceği bir sisteme kavuşacak Türkiye.
Cumhuriyet tarihi boyunca, halk vesayet rejimi tarafından nesneleştirildi; hiç bir zaman gerçek anlamda özneleşemedi.
Bundan böyle halkın özneleşeceği bir süreç yaşanacak...
Cumhurbaşkanlığı sisteminde, referandum tartışmalarında da dikkat çektiğim gibi, cumhurbaşkanının yetkilerinin fazla olduğu, kritik durumlarda sistemi tıkayabileceği söylenebilir teorik olarak. Bu konuda dikkatli olunmalıdır.
Ama bu sistemin en önemli tarafı, halkın iradesini doğrudan yönetime yansıtmasının yanısıra, ülkenin hızlı karar alan, alınan kararları küresel ve ulusal bürokratik / ideolojik engellere takılmadan hayata geçiren bir özelliğe sahip olması.
Bu, öyle basitçe geçiştirilecek bir değişim değil: Türkiye’nin gerçek anlamda istiklal ve istikbaline kavuşmasının yapı-taşlarını döşeyecek, ülkenin enerjisini sığ ve kör ideolojik tartışmalarla boş yere tüketmeyecek bir sistem.
Bu sistemle birlikte, Türkiye, kısa, orta ve uzun vadeli planlar yapabilecek, bu planları daha hızlı hayata geçirme imkânına kavuşacak, kısacası, önünü, imkânlarını ve zaaflarını daha iyi görecek: Türkiye’nin önü açılacak ilk defa...
Türkiye’nin şimdiye kadar kangrene dönüşen kısa, orta ve uzun vadeli sorunları, daha iyi tespit edilecek ve daha köklü, kalıcı çözüm önerileri geliştirilmesi imkân dâhiline girecek...
TÜRKİYE’NİN SORUNLARI VAROLUŞSAL
Tam bu noktada Türkiye’nin temel sorunlarının varoluşsal sorunları olduğu gerçeğinin altını çizmek istiyorum: Türkiye, her alanda gerçek anlamda bağımsızlığına kavuşma savaşı vermek zorundadır.
Türkiye’nin bağımsızlığının yalnızca teritoryal (toprak eksenli) bir bağımsızlık olduğu gerçeğini görmek zorundayız artık.
Türkiye eğitimde, düşüncede, kültürde, sanatta, medyada, hâriciyede, ekonomide kapsamlı bir bağımsızlık mücadelesi veremezse, kısa vadeli sorunları, kalıcı olarak çözebilmesi de çok zorlaşır.
Türkiye’nin kangrene dönüşen devâsâ bir eğitim sorunu var meselâ. Varoluşsal bir sorun bu. Kendi medeniyet dinamiklerini yitirmiş, Batı’da bile çoktan terkedilmiş pozitivist, sığ, ezberci, mankurtlaştırıcı seküler eğitim sistemiyle bir yere gidilemeyeceği anlaşıldı artık.
Bir eğitim sistemi, o toplumun medeniyet dinamiklerini eksene almazsa, o toplumu yok edecek, çürütecek, zihnen sömürgeleştirecek dinamitleri döşer...
İki asırdır yaşadığımız, son yıllarda apaşikâr bir şekilde günyüzüne çıkan felâket bu, eğitimde. Ne müfredat bizim medeniyet dinamiklerimize ve ruhköklerimize ait, ne de eğitim kadrosu bizim medeniyet dinamiklerimizi özümsemiş bir kadro.
Eğitimde devrim niteliğinde kararlar alamazsak, hiç bir alanda başarılı olamayız.
Önümüzü açacak, özgüveni yüksek, dünyayı iyi tanıyan öncü kuşaklar yetiştiremeyiz.
Yine adalet sisteminde büyük sorunlar var. Seçimlerin kaderini belirleyecek kadar köklü sorunlar bunlar.
Dahası şehirlerimiz yok oluyor... Dünyanın en güzel, en şirin şiir şehirlerini insanlığa armağan etmiş bir medeniyetin çocukları için ürperticidir bu.
Son olarak ekonomide, yeni, teknolojik alanlarda köklü yatırımlar yapmak zorundayız.
Ekonomik dengelerin korunmasına özen göstermek zorundayız.
Ve ekonomideki gelir dengesizliği ve adaletsizliğini behemehal çözmek zorundayız.
Kısaca dikkat çektiğim eğitim, kültür, adalet, şehircilik ve ekonomik sorunların hepsi varoluşsal sorunlar. Bu nedenle de bu sorunlar, palyatif, geçici tedbirlerle önlenemez, aksine daha da kangrenleşir.
Köklü sorunlara, köklü çözümler gerekir.
Bu da donanımlı, ehliyet, liyakat ve yüksek ahlâk sahibi vefakâr, fedakâr ve cefakâr kadrolarla gerçekleştirilebilir.
Hasılı kelam, sistem değişikliğiyle, Türkiye’nin bu köklü sorunlarının her birinin hızla ve derinlemesine mercek altına alınıp, köklü çözüm yolları üzerinde kafa patlatılmasının söz konusu olacağını düşünüyorum.
Eğer böyle bir şey olmazsa, toplum, uzun vadede, hem belini doğrultamaz hem de mazlum halkların umudu olamaz. Vesselâm.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.