Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Hangi İslâm!?

Hangi İslâm!?

Yıllar önce yazdım ama dinletemedim. “Bu din benim dinim değil”de “Amerikano İslam” geliyor dedim, “dine karşı bir din” geliyor dedim, “Amerikano mehdi” geliyor dedim ama insanlar inanmak istemediler.

Bizi atomize edeceklerdi, sonra bizi bize karşı kışkırtacaklar nötralize edeceklerdi. Sonra da Agnostik hale getirilecekti insanlar.

Şimdi başımıza bir de FETÖ çıktı, Deist oldu birileri, birileri folk İslam’dan söz ediyor. Kimi Kur’an-ı Kerim’in tarihselliğinden söz ediyor. Kimi tarikatı, kimi mezhebi, kimi sünneti, kimi risaleti tartışıyor.

Sosyolojik açıdan baktığınızda, bir “Ehli suffe” geleneği vardı, bir “Selefi”, bir de  “Ehli beyt“ geleneği vardı. Gel gör ki, zaman içinde “Ehli suffe” geleneği “Sufizm”e döndü ve “Sünni” dünyada yayıldı. “Selefi” gelenek “Vehhabi”liğe dönüştü. “Ehli beyt” geleneği “Safevi Şiası” oldu. Birbirinin devamı olan süreçler, birbirini reddeden akımlara dönüştü. Her üç akım da bugün birbirini tekfir ediyor.

Birtakım Sufi’lere göre “şeyh önünde musalla taşında meyyit gibi olmak gerek. ”Ehli sünnet alimleri beni İsrail peygamberlerinden daha önde gelir”. Onlar Gavs seviyesinde Peygamberlerle buluşurlar ve manevi tasarruf sahipleridirler. FETÖ lideri Gülen bu işi daha da ileri götürüp, Cebrail’e bile ihtiyaç duymadan Allah’la görüşebilirdi. “Şeriat” ötesi “hakikat” bilgisine sahiptirler. Dünya ve ahirette imtiyazlı bir konumdadırlar. Onlara göre “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır.”

Vehhabi’ler “Allah’a, Resulüne ve sizden olan emire itaat etme” konusunda zalim ve fasık bir emire itaati bırakın inkara sapmış, münafık emirlere bile, diktatörlere bile itaati farz olarak görüyorlar.

Biri “emir”i kutsuyor, ötekisi “hoca”sını. Şia’da ise zaten tek İslam vardır, o da Şiadır. O da masum imamla hükmeden. Sonuçta bugünki Sünni dünyada birileri hâlâ F. Gülen’in peşinden gidiyor. Dün de Kalkancı’nın peşinde takılmışlardı ve bunlar kendi içinde 40 parça. Birçoğu birbiri ile anlaşamasa da, birinin dediğini ötekisi reddetse de bunların manevi makam sahipleri olduğuna inanan birileri var. Şiiler Esed ile işbirliği yapıyor, Sünnileri Yezid görüyor. Vehhabiler ise Saud ailesinin peşinde ABD ve İsrail ile kol kola giriyor, darbeci Sisi’nin peşinden gidiyor.

Kimi şeyhini, kimi imamını, kimi emirini mukaddes kabul ediyor.

İmamı Caferi Sadık, İmamı Azam’ın hocası ve babası, aralarında imani bir ihtilaf yok, ama bugün Caferiler Sünnilere, Sünniler Caferilere iyi gözle bakmaz genel anlamda. Kaldı ki, Zeydilerin Şafilere yakınlığı Caferiliğe yakınlığından fazladır. Zeydilerle Şafiler arasındaki fark, Hanefilerle Şafiler arasındaki fark kadar değil.

Şiiler şunu bilmez mi, hiçbir Sünni, Hz. Ali’ye ve ehli beyte kem gözle nazar etmez. Bütün Müslümanlar “Ehli Sünnet”dirler, sünnete tabidirler. Selefi geleneğe bağlıdırlar ve Ali Şiası’dırlar.

Bizler aynı Allah’a, Resulüne ve kitaba iman edenler, tek bir millet, tek bir ümmet, tek bir cemaatiz. Kim ki başka bir cemaatten söz ediyor, kendini bundan ayırıyorsa, kendine ya yeni bir ilah, ya yeni bir resul, ya da yeni bir kitap uydurmuştur. Biz Müslümanlardanız ve Müslümanlar kardeştir. İttifak ettiğimizde birlikte hareket eder, ihtilaf ettiğimizde birbirimizi mazur görürüz. Aramızda işler istişare ve şûra iledir. Kimse din büyüklerini, liderini, örgütünü, şeyhini mutlaklaştırmasın. İlah ve Rab edinmesin. “Muhkemleri bırakıp müteşabihlerin peşine düşüp”, kendi zannımızı, kanaat ve yorumumuzu mutlaklaştırmayalım.

Enam suresi 159. ayet’te ne deniyordu: Şu dinlerini parça parça edenler ve kendileri de grup grup ayrılmış olanlar var ya, (senin) onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra (O), yapmakta olduklarını kendilerine haber verecektir. 

Enbiya suresi 93. ayette ne deniyordu:  (İnsanlar) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Hepsi de ancak bize dönecekler. 

Muminun suresi 53. ayete bakalım bir de: (İnsanlar ise, din) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Her grup kendinde bulunan ile sevinmektedir. 

Rum suresi 32. ayet yine aynı konu ile ilgili: Allah’a yönelmiş kimseler olarak yüzünüzü hak dine çevirin, O’na karşı gelmekten sakının, namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden; dinlerini darmadağınık edip grup grup olan kimselerden olmayın. (Ki onlardan) her bir grup kendi katındaki (dinî anlayış) ile sevinip böbürlenmektedir. 

Şûra suresi 13. ayet: O, size dinde Nuh’a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi ve İbrahim, Musa ve İsa’ya tavsiye ettiğimizi de kanun kıldı. Şöyle ki: Dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin! Bu davet ettiğin iş müşriklere ağır geldi. Allah, ona dilediklerini seçecek ve kendine yüz tutanları (yönelenleri) de ona hidayetle eriştirecektir.

İttifak ettiğimizde birlikte hareket edelim. İhtilaf ettiğimizde birbirimizi mazur görelim. Unutmayalım ki, bu dünyada tartışıp durduğumuz şeylerin hakikati bir gün bize gösterilecektir. Ve bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Kimse, Allah’ın izni dışında geleceği ve gaybı bilemez. Geleceğin tasarrufu kimsenin elinde değildir. Onun için günde 40 defa namaz kılan herkes, “Bize hakkı hak, batılı batıl göster, hakda toplanmamızı nasib et” diye dua ederek acziyetini ifade eder.

“Tefrika girmeden bir millete düşman giremez, toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.” Hiç kimse, Allah’ın Hz. Nuh’a, Hz. İbrahim’e, Hz. Musa’ya, Hz. Davud’a, Hz. İsa’ya ve Hz. Muhammed’e  (Hepsine selam olsun) vermediği bir yetkiyi kendi nefsinde bulundurduğunu söylemesin. FETÖ’cüler gibi olmayalım.

Biz kendi nefsimizi değiştirmedikçe Allah (cc) bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir.

Ramazan geldi-geliyor. Kur’an’a yönelelim. Hem aslını, hem mealini okuyalım ve son sayfasına gelince şöyle yazalım: “Okudum, anladım, kabul ettim” (Amenna ve saddakna) demek böyle bir şeydir. O gününün tarihini yazalım. Adımızı soyadımızı yazalım. Şehrimizin adını yazalım. O zaman Allah ile aranızda bir sözleşme imzalamış olursunuz.

O kitabı hakkı ile anlamak için bir siyer okuyun, bir İslam tarihi, bir peygamberler tarihi, bir akaid, bir kelam kitabı, Usulü tefsir, usulü hadis ve usulü fıkıh, orta ölçekli bir hadis kitabı, bir de fıkıh kitabı okuyun. Böylece atalarımızın dininden Allah’ın dinine rücu edelim. “İman ettik” dediğimiz kitabın hakikati ile yüzleşelim. Yoksa bilmeliyiz ki, iman ettik demekle yakamız bırakılıvermeyecek. Selâm ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Abdurrahman Dilipak Arşivi