Bazı yeni konular
Her devir kendi özelliklerini beraberinde getiriyor. Nesiller de böyledir. Mesela yetmiş doğumlular ile son iki kuşak arasındaki fark, sadece yaştan ibaret değildir. Biz hayatın içinde, insana ve tabiata dokunarak büyüdük. Tabletin, bilgisayarın, cep telefonunun içinde de büyüyebilirdik.
Gençliğimizde sosyal medya yoktu. Şimdi var. Yeni bir dil, başka bir dünya. Kırk yıl önce çeşit bir idi, bugün bin oldu. Bolluk mu, tüketim çılgınlığı mı? Buyrunuz.
Şartlar, nesillerin mizacına da tesir ediyor. Uzman bir arkadaşımız, “Gençlerin psikolojik direnci çok zayıf” demişti. Fazla zorluk görmedikleri için olabilir mi?
Eski kuşakların kanaat duygusu daha kuvvetliydi. Kara gün imgesinin baskın olması nedeniyle, tutumlu davranmak gibi bir alışkanlıkları vardı. Şimdi parası olmayan bile harcama yapabiliyor. Dikkatli bakan görecektir; bereket, itimat, kanaat gibi dükkân isimleri azalıyor.
Çağa mahsus yeni sıkıntılar, sorunlar oluyor. Bunlara çözüm bulmak, mesuliyet sahibi her insanın vazifesidir. Her şeyi devletten beklemek, bizi tembel yapar, sorumsuz kılar.
Din bilgisi kuvvetli hocalarımız, manevî derinliği olan âlimlerimiz, irfan ehli âriflerimiz var. Bugüne kadar bazı lüzumsuz ve üzücü tartışmalara şahit olduk. Kimi konuların zamansız konuşulması da ayrı bir tatsızlık.
Mesela “güncellemek” bahsi açıldı ve hemen yanlış anlaşıldı. Oysa ben şöyle anladım: Hükümleri günümüze getirmeliyiz.
TAHAMMÜL ŞERİDİNİ ZORLAYANLAR
Örnek vererek ilerleyelim: Ülkemizde trafiğe kayıtlı araç sayısı yirmi iki milyonun biraz üstünde. Yani her dört kişiden birine karşılık geliyor. Trafik sorunumuz malum. Sürekli köprüler, tüneller, duble yollar yapılıyor ama yetmiyor. Bu elbette teknik bir konu. Bizi ilgilendiren emniyet şeridini sorumsuzca kullanan, makas atan, hatalı sollama yapan, fırsatçılık ederek cankurtaran gibi araçların peşine takılan şoförler. Cezaî tedbirlerin bunları caydırmadığı ortada. Onca önleme ve düzenlemeye rağmen sayıları artıyor. Trafiğin yoğun olduğu bir yolda emniyet şeridini kullanmak ile haksız kazanç elde etmek arasında ne fark var? Makas atarken, nice insanı korkutuyor, hayatlarını tehdit ediyoruz. Hocalarımız meseleye ‘kul hakkı’ üzerinden yaklaşmalı mesela. Günümüzün esaslı dertlerinden biri değil midir bu?
SOSYAL MEDYA
Artık hayatımızda sosyal medya var. Dünya pazarı büyük ölçüde buraya kuruluyor. Cep telefonumda internet yok ama twitter kullanıyorum. Yazı linki vermek, duyuru yapmak için. Ah o mecburiyetler.
Hep beraber görüyor ve yaşıyoruz. Eleştiri adı altında hiç tanımadığımız insanları kaba bir dille taciz ediyoruz. Müstear isimle ve kirli niyetle hesap açıp başkalarına tasallut oluyoruz. İtibar suikastleri yapıyor, kamuya açık halde iftira atıyor, algı operasyonlarında bulunuyoruz. Yalan, yanlış ve yanlı haberlerle insanları yanıltıyoruz. Yüce Kitabımızda belki sosyal medya yok ama kul hakkı var. Gıybetin ve fitnenin neye karşılık geldiği var. Yalanın yıkıcılığı var.
Sosyal medyanın faydaları elbette çok. Kötüye kullanılması halinde, toplumsal bağlarımızı zedeleyen, husumeti çoğaltan, ilişkileri bitiren bir etkiye neden oluyor. Akademisyeninden âlimine kadar derinlikli isimlerden ricamız, bu konuya çalışmalarıdır. Çağın gelirken getirdiği çetin sorunlardan birinden bahsediyoruz.
CEP TELEFONLARI
Telefon görüşmelerini kaydeden uygulamalar oldukça yaygın hale geldi. Yüz binlerce insanın bu programı telefonuna indirdiği, yüklediği söyleniyor. Karşımızdaki insanla konuşurken, sesimizi kaydettiğini bilmiyor olabiliriz. Mahrem şeyler paylaşabiliriz hatta. Bütün bunların bilgimiz dışında ve muhtemelen bize karşı kullanılmak üzere kaydedildiğini düşünelim. Üstelik tanıdığımız biri, hatta akrabamız, arkadaşımız tarafından. Ne acı.
Bu durum, konunun sadece bir yönü. Çok sık başımıza gelen bir husus var: Bazı gencecik ve tertemiz kardeşlerimiz, izin almadan ve habersiz bir şekilde cep telefonuyla çekim yapıyor. Sesli ve görüntülü kayıt. O esnada ne konuşuyor, nasıl görünüyoruz, Allah bilir. Maalesef ortak mekânlara gidemez hale geldik. Evet, incelikler.
“Bedavam var” diyerek öylesine arayanlara, sürekli gereksiz mesaj gönderenlere gelmedik daha.
Cep telefonu da bizim için yeni sayılır. Hayatımıza kolaylık getirdi. Öte yandan, bunun da bir kültürünün, adabının, hukukunun oluşması gerekiyor. Bu konu, sadece bilişim uzmanlarına bırakılamaz. Çünkü içinde ahlâktan psikolojiye kadar birçok başlık barındırıyor.
FAİZLE KURULAN EVLER
“Konut kredisi” deyince sorun yokmuş gibi görünüyor.
Piyasayı canlandırmak için kimlere kıyıyoruz? Aile olabilir mi?
Faiz ile huzur kelimelerini beraber düşünemiyorum. Hele bereket, hiç.
Resmî rakamlara göre boşanan çift sayısı sürekli artıyor. Aile içi şiddet, onca tedbire ve yayına rağmen önlenemiyor.
Faizin günümüzün gerçeği olduğunu dile getiriyorlar. Faiz gerçektir fakat hakikat değildir. Biz Hakk’a inanan ve hakikati olan insanlarız.
Ayrıca bu: En küçük bir ihtiyaç durumunda bile bankaya gitmek, hem insanları yalnızlaştırıyor, hem de dayanışma duygumuzun zayıfladığını gösteriyor. İşin bir diğer yönü de güven vermekle ilgili. Çevremizden aldığımız borçları zamanında ödüyor muyuz?
Ramazan ayındayız. Konu sıkıntısı çeken muhteremlerimiz varsa, faiz bahsini anlatabilirler.
KAOSA KÜÇÜK BİR KATKI
Birkaç yıl evvel bu köşede şunu yazmıştım: “Camiamızda maaşla ve ticaretle açıklanamayacak servetler birikiyor.”
Evlatlarımızı kaynağı sıkıntılı lokmalarla büyütürsek ne olur?
Deizm tartışmaları yaşandı, yaşanıyor. Konuya öncelikle buradan bakıyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.