Babalar ve oğullar
Biz, birbirimizin devamıyız. Babalar ve oğullar, analar ve oğullar, babalar ve kızlar, analar ve kızlar.
Devir nazik devir. Bu yüzden, anayı da babayı da, oğulu da, kızı da yazmak icap ediyor.
Oğullar ve kızlar bir varolma şeklidir.
Şimdiki nesilden bir sonraki nesle intikal eden bir varoluş şekli.
Allah, bir varoluşu hayret edilecek, hayran olunacak, mucizevi bir yaratışla devam ettiriyor.
Bizi, bizden sonra, değişik mahiyette, var kılıyor.
En azından öyle hissediyoruz.
Oğullarımızın ve kızlarımızın bizler için çok önemli, çok kıymetli olmasının bir sebebi budur.
Bu varoluş şekli insanların aklına yatmış olmalı. Ne diyorlar? İçselleştirme...
Yatmasaydı, saltanat, bir yönetim şekli olarak yeryüzünde binlerce yıl cari olmazdı.
Tasavvufi gelenekte de, sık sık babadan oğula, babadan damada devam eden silsilelere rastlıyoruz.
Hz. Ömer’e, kendisinden sonra oğlunu (Abdullah İbn Ömer) halife tayin etmesi tavsiye edildiğinde... O sıralar yaralı ve ölüm döşeğinde... Hz. Ömer öfkelenmiş, yatağında doğrulmuş ve “Sen benim cehenneme gitmemi mi istiyorsun?” diyerek reddetmiş.
Böyle bir rivayet okudum.
Muhtemelen, merhum Asım Köksal’ın İslam Tarihi kitabında okudum.
Hz. Ömer, tarihteki nadir istisnalardan biri.
Fakat, dediğim gibi, insanlar alışık. İslam tarihinde de, birkaç yıl sonra Beni Ümeyye, Beni Abbas saltanatları başlamış.
Günümüz siyasetinde de zaman zaman rastlıyoruz.
Mesela, CHP, İsmet Paşa’nın ölümünden hayli zaman sonra, oğlu Erdal İnönü’ye müracaat etti.
Babanın varoluşu oğulla, kızla devam edebiliyor ama, baba ile oğulun varlıkları çoğu zaman birbirinin aynı olmayabiliyor.
Erdal Bey de İsmet Paşa gibi olamadı. (Bence iyi ki olmadı.)
Mizacı uygun değildi.
Fakat, ABD’deki baba-oğul birbirine uydu. Baba Bush ile oğul Bush, birbirinin burnundan düşmüş gibi devam ettiler.
Öyle ki, iki Bush’un arasına giren Clinton, çok başarılı olmasına rağmen, arada kaynadı. Oğul Bush sanki ABD’yi zaman tüneline soktu ve babasının bıraktığı yerden devam etti.
(Mesela Trump da ABD’yi zaman tüneline soktu. Fakat, tünel ‘çakma’ çıktı. Yazılımı bozuk. Zamanlamayı kontrol edemiyorsun. Makinaya kafanı sokuyorsun kendini tarihin olmayacak kesitlerinde buluyorsun.)
Bizim memleketimizde de gördük.
Adamın babası, birkaç dönem milletvekilliği yapıyor. O ihtiyarlayınca veya vefat edince aynı vilayetten oğlunu vekil yapıyorlar.
Veya adama, “Gel bizden milletvekili ol” diyorlar. Adam, “Ben müsait değilim, karımı yapın” diyor.
Haydii. Adamın karısını vekil yapıyorlar!
Veya, kadın, vekil oluyor oluyor, gün geliyor, “Biraz da kocamı yapın” diyor.
Gerçekten de kocasını vekil yapıyorlar.
Bizler, vatandaşlar olarak anlayamıyoruz tabii, neden senin oğlun, başkasının oğlu değil? Neden senin karın, başkasının karısı değil? Neden senin kocan, başkasının kocası değil... İla ahir.
Vekalet, sülaleye zimmetli sanki!
‘Efendim, benim kocamın liyakati var.’
Emin misin? Sadece liyakati mi var?
‘Liyakat’ denilince, ‘ehliyet’ denilince akan sular durur.
Eğer bir alınganlığa sebep olacaksa, liyakati olan herkesi yazımın kapsama alanı dışına çıkarabilirim.
Bu seferki listelerde de sürpriz akrabalıklara rastladık.
Eski içişleri bakanlarımızdan Mehmet Ağar Bey’in oğlu Zülfi Tolga Ağar Elazığ’dan, Bülent Arınç Bey’in oğlu Ahmet Mücahit Arınç İstanbul’dan aday.
İki gencin de babası önemli siyasetçilerdi.
Bakalım oğullar babalarının devamı gibi davranacaklar mı?
Aklıma bir soru geliyor, zaptedemiyorum.
Herkes istediği şekilde cevaplandırabilir.
Oğullar, babaları gibi davransalar mı iyi, davranmasalar mı iyi?
Her ikisi siyasetçiye de muvaffakiyetler diliyorum.
Başka baba oğullar varsa onlara da...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.