Fuat Sezgin Hoca, pergeli medeniyetimize sâbitledi, gitti...
Dünyanın tanıdığı, takdir ettiği ama bizim hiç tanımadığımız, sürgün ettiğimiz Fuat Sezgin Hoca, vefat etti.
Çok büyük bir âlimdi; emsalsiz ilim aşkı, yorulmak bilmez çalışkanlığı ve yazdığı eşsiz eserleri, onu, dünya çapında saygı duyulan bir ilim adamı yapmıştı.
HAYATI, YÜZYILLIK TRAVMATİK TARİHİMİZLE ÖZDEŞTİ...
Nev-i şahsına münhasır bir insandan, bir topluma, Allah’ın bir kaç yüzyılda bir lûtfettiği bir dehadan sözediyoruz.
Hayatı, Türkiye’nin yüzyıllık travmatik tarihinin özeti gibiydi.
Yok oluşun eşiğine sürükleniş, toparlanış ve ayağa kalkış serüveni.
Yüzyıllık zorlu maceramızı, kısaca böyle özetleyebiliriz.
Bin yıllık devâsâ bir medeniyet hazinesinin üzerinde oturup da, böylesine muazzam ve muazzez birikimi, inkâr etmeye kalkışmamız, tam bir yok oluş felâketinin, -kelimenin tam anlamıyla- intiharın eşiğine sürüklenmemizle sonuçlandı başlangıçta.
Düşünsenize... Hem bin yıl dünya tarihini yapmışsınız hem de kimliksiz, kişiliksiz, ruhkökleri kurutulmaya çalışılan bir travmanın eşiğine sürüklenmişsiniz!
Batılıların fiilen sömürgeleştir(e)mediği bir ülke, içerden zihnen kendi kendini sömürgeleştirme aymazlığına soyunmuş!
Sömürgecilerin bile yapmaya cesaret edemeyecekleri kadar bu ülkenin kültürel dinamiklerini dinamitlemiş, medeniyet ruhunu ve iddialarını yok etmişsiniz!
Ne var ki, bin yıl dünya tarihini yapan bir milleti yok etmek çok zordu.
Medeniyet bilinci yok edilmiş, tarih bilinci linç edilmiş bir ülkenin çocukları, bu yok oluş serüvenine seyirci kalamazlardı.
Yarma harekâtları gerçekleştirdiler her alanda...
Siyasette Menderes, Özal, Erbakan ve Erdoğan bu yarma, toparlanma ve ayağa kalkma yolculuklarının öncüleri oldular.
Düşünce ve sanatta Necip Fazıl’la başlayan toparlanma, direnme süreci, Sezai Karakoç’larla, Nurettin Topçu, Cemil Meriç ve İsmet Özel’lerle ayağa kalkış ve diriliş sürecine dönüştü -çok şükür.
Fuat Sezgin Hoca, bu süreçleri kendi kişisel hayatında iliklerine kadar yaşamıştı.
SÜRGÜN, GÖZYAŞI VE VEFA
Bilim tarihine, özellikle İslâm bilim tarihine, İstanbul Üniversitesi’ndeki oryantalist Alman hocası Ritter’in yönlendirmesiyle ilgi duymaya başlıyor...
İlgisi her geçen gün derinleşiyor...
Yitik hazineyi iğneyle kuyu kazarcasına keşfediyor...
Sonra en verimli çağında ülkesinden sürgün ediliyor, bu ülkenin zihnine geçirilen pranga olan laiklik adına yapılan 1960 darbesinden sonra.
Sürgün hâdisesini, Damla dergisine şöyle anlatmıştı Fuat Sezgin Hoca bir kaç yıl önce:
“1960 yılında, bir hükümet darbesi oldu. Askerler devletin idaresini ele geçirdiler. Milli Eğitim Komitesi diye bir komite kurdular. Bir gün bunlar ‘hangi profesörler zararlıdır?’ diye bir liste çıkarmışlar. Bunların listeleri kanun gibiydi. Gazeteler 147 profesörün atıldığını yazıyordu. Benim de adım vardı. Askeri idarenin bir mülki idareyi bertaraf ederek devletin basına geçmiş olmasından elbette memnun olmadım. Birçok şey bekliyordum, ama bir gün üniversiteden atılacağımı beklemiyordum. Hatta Türkiye’yi kendiliğimden terk etmeyi de düşünmüyordum. Çünkü memleketime çok bağlıydım. Bu hadiseden bir yıl evvel, Almanya’da misafir doçent olarak bulunuyordum. Bana orada doçentlik yapmamı teklif ettiler. Bu teklifi gülerek reddettim. ‘Ben İstanbul’u, Türkiye’yi nasıl terk ederim?’ dedim. Özür dilediler. Gazetedeki ‘zararlı profesörler’ listesini ve ismimin bu listede olduğunu görünce ülkeden gitmemin, artık benim iradem dışında olduğunu anladım.”
“Gazeteyi çantama koydum, Süleymaniye Kütüphanesi’ne gittim ve hemen orada tanıdık üç dostuma mektup yazdım. İki Amerikalı, bir de Frankfurt Üniversitesi’nin eski rektörü olan dostlarıma. ‘Bana bir yer bulun, geleceğim’ diye yazdım. 30 gün içinde üçünden de cevap geldi. Üçü de beni memnuniyetle kabul ediyorlardı. Ancak ben Frankfurt’u tercih ettim. Frankfurt’a gittim.”
“Türkiye’yi, İstanbul’u terk edeceğim akşam, Galata Köprüsü’nün Karaköy tarafına gittim. Oradan 15–20 dakika kadar Üsküdar’a baktım. Güzel bir geceydi, artık vakit de gecikiyordu. Döndüğümde gözlerimin yaşını silmek zorunda kaldım. İşte son hislerim bunlardı. Kızmadım da, o zaman tabi üzülmüştüm. Bugün bir kızgınlık duymuyorum. Memleketime yine ne vermek mümkünse onu vermeye çalışıyorum.”
Bu uzun alıntıyı, kendi cümleleriyle Fuat Sezgin Hoca’yı bizzat tanıyalım diye yaptım.
BİLİM TARİHİ’NDE DEVRİM YAPMIŞ BİR DEHA!
Fuat Sezgin Hoca, Almanya’da sürgünde, bu ülkede yapamayacağı büyük bir devrime imza attı: Tam 18 cilt İslâm bilim tarihi kitabı yazdı.
Dahası, Buhari’nin kaynakları konusunda yaptığı çalışma da, oryantalistlerin ezberlerini bozmuş, çığır açmıştı.
Fuat Sezgin Hoca’nın genelde İslâm medeniyeti, özelde İslâm ilim tarihi konusundaki Avrupa-merkezci önyargıları yerle bir etmesi, zihinsel bir devrim oldu.
Edward Said’den çok daha önce, oryantalizmin, akademik bir emperyalizm biçimi olduğunu gözler önüne serdi.
Ülkesine âşık, bu ülkenin hâs çocuğu, medeniyet bilinci ve özgüveni yüksek, dünya çağında bir âlimdi. Bu ülkenin metamorfoz yemiş, celladına âşık aydınları, sömürge zihniyetli akademisi, Fuat Sezgin gibi bir dehayı bile yok saydı onyıl öncesine kadar!
Üstelik de bilimi kutsayan seküler çevreler, zerre kadar ilgi göstermediler!
Nedir bu?
Zihnen sömürgeleşmek, entelektüel felç geçirmek demek.
O yüzden şöyle demekten kendini alıkoyamamıştı Sezgin Hoca: “İslâm medeniyetinin büyüklüğünü, kendi insanımıza anlatmak, Batılılara anlatmaktan çok daha zor.”
Eserleri, onyıllar önce Arapçaya, İngilizceye, dünyanın belli başlı dillerine çevrilmişti ama Türkçeye henüz çevrilmiş değil. Çeviri çalışması başladı ama 10. ciltte henüz!
İSMİ ÖLÜMSÜZLEŞMELİ...
Fuat Sezgin Hocamızın çığır açan fikirlerinin ve kitaplarının okullarımızda okutulması gerekiyor...
Adına üniversite açılmalı, Fuat Sezgin Araştırma Enstitüleri kurulmalı.
Yine adına düzenli bilim yarışmaları düzenlenmeli ve Fuat Sezgin Ödülü ihdas edilmeli...
Genç kuşağı kimliksiz, idealsiz, ruhsuz bir çıkmaz sokağın eşiğine sürükleyen sömürgeci eğitim zihniyetinden, metamorfoz yemiş, mankurtlaştırıcı, ruhsuzlaştırıcı medya ve kültür rejiminin zihinsel katliamından, köleleştirici dünyasından kurtarmak için Fuat Sezgin Hocamızın fikirlerinden, eserlerinden ve hayatından öğreneceğimiz çok şey var çünkü.
Fuat Sezgin Hoca, pergelin sâbit ayağını bizim medeniyetimize sâbitledi ve keşfedilmeyi bekleyen devâsâ bir külliyat bırakıp gitti bu dünyadan...
Hocamıza Allah’tan rahmet, ailesine ve ülkemize başsağlığı diliyorum. Makamı âlî, mekânı cennet olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.