İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Biz çökünce coğrafya çöker, biz yükselince dünya sarsılır...

Biz çökünce coğrafya çöker, biz yükselince dünya sarsılır...

Artık büyük sözlerle konuşma, büyük iddialarla öne çıkma, büyük adımlarla yola çıkma, büyük hesaplaşmalara göre hazırlık yapma dönemindeyiz.

Çok büyük değişimin, çok büyük bir kuruluşun içindeyiz. Bir kurucu nesil, bir kurucu kuşak, bir güçlü tarih, bir medeniyet mirası, bir tarih yapıcı siyasi genetik, bir coğrafya inşa etme bilinci harekete geçmiştir artık.
Türkiye üzerinden yeni bir yükseliş dalgası başlamıştır. Anadolu, bin yıllık tarih içinde defalarca olduğu gibi yeni bir dirilişe, tarih kırılmasına ev sahipliği yapmaktadır.

Biz çökünce coğrafya çöker, biz yükselince dünya sarsılır

Bu topraklar ne zaman direnişe geçse coğrafya direnişe geçer. Ne zaman harekete geçse bütün bölge harekete geçer. Ne zaman bir yükseliş dönemi başlatsa coğrafyanın haritası yeniden biçimlenir.

Bu topraklar ne zaman büyük özgürlük mücadelesi başlatsa Kuzey Afrika’dan Uzak Asya’ya kadar bütün ülkeler, toplumlar harekete geçer. Yeni bir siyasi dil, yeni bir duruş dünyayı sarsar. Tarih değiştirir, güç haritalarını altüst eder.

Biz çöktüğümüzde coğrafya çöker, dünya sarsılır. Yüz yıl önceki çöküşümüzde olduğu gibi… Biz yükseldiğimizde yeryüzünün haritası değişir, dalga dalga bir güç bütün bölgeye yayılır.

Hezimetlerimiz ağır, zaferlerimiz zor oldu, yalvaran millet olmadık

Büyük çöküşten yüz yıl sonra bugün yaşadığımız gibi.. Bin yıldır bu coğrafyada çöküşümüz de yükselişimiz de haritaları altüst etmiştir, hepsi küresel ölçekli olmuştur. Osmanlı yükselişi böyledir, Selçuklu yükselişi böyledir, Cumhuriyet’in kurulması böyledir.

Medeniyetlerin, tarihi iddiaların hesaplaşma yerinde, kesişme yerinde hep sağlam bir direnç olduk, mücadele eden olduk, hiç kolay bir zafer görmedik, hiç yalvararak ayakta kalmaya çalışmadık, hiç diz çökerek af dilemedik, hiç birilerine sığınma yolunu seçmedik.

Zaferlerimiz çok zor oldu, hezimetlerimiz çok ağır oldu, biz hiç sıradan bir millet olmadık. Üzerimizdeki yük hep ağır oldu, merhametimiz de sorumluluklarımız da hep çok oldu.

Hiç gündelik düşünmedik, hiç sadece kendimizi düşünmedik. Biz hep büyük bir tarih, coğrafya ve medeniyet yolcusu olduk. Birçok zaman mazlumlar için intihar edercesine öne atıldık, adalet için koca ülkeyi ve devleti seferber ettik. Kıtalar dolaştık, hep aradık, hep koştuk, asla duraksamadık.

“Bittiler” dediler yeniden dirildik, “tükendiler” dediler tekrar başladık

“Bittiler” dedikleri anda yeniden dirildik, “tükendiler” dedikleri anda hep yeni başlangıçlar yaptık, “artık tarih dışına itildiler” dedikleri anda, çok büyük buhranlar döneminde, coğrafyanın imha edildiği hallerde bile yeniden direnç halkaları oluşturduk. Mütevazı çabalar ülkeler aştı, kıtalara yayıldı.

Yakınlarımıza, tanıdıklarımıza, bizden gördüklerimize olağanüstü bir şefkat, merhamet gösterdik, ama bizi hedef alanlara, düşman bilenlere, coğrafya dışından gelenlere, istila ve sömürge kimliğini evimize taşıyanlara acımasız olduk. Bin yılın bütün büyük mücadeleleri bu yüzden küresel ölçeklidir, bu yüzden Anadolu’nun çok ötelerinde sarsıntılara, değişimlere neden olmuştur.

Coğrafyamıza yönelik tepkilerimiz birleştirmeye ve daha birleşik bölgesel güç ortaya çıkarmaya dönük olmuştur. Etnik kimlik, mezhep kimliği, daha dar ölçekli kimliklere bakmadık. Hep bir büyük mücadeleye ayarlı, bir üst dayanışma kimliğine yatırım yaptık. Hep, coğrafyanın gücünü bölge dışı güçlerle mücadele etmek için kaynaştırdık.

Büyük milletlerin büyük zaferleri, büyük acıları olurdu, bilirdik

Büyük acılar çekmiş bir milletiz.. Balkanlardan geri dönüşte yüzbinleri şehit verirken, kitlesel kıyımlara ve katliamlara maruz kalırken de ağlamayı bilmedik, Kafkaslardan akın akın Anadolu’ya sığınan yüzbinlerin dramlarını yaşarken de ağlamayı bilmedik.

Ağlamak bir yana, kimseye anlatmadık, şikayet etmedik, sızlamadık, kimseden kendi üzüntülerimize merhamet göstermesini bile beklemedik. Bırakın şikayeti bütün bunları gizledik, konuşmak bile istemedik. Büyük milletlerin büyük mücadeleleri olurdu. Büyük zaferleri olduğu kadar büyük acıları da olurdu, bilirdik.

İşte o gün geldi. O gün bugündür!

Son büyük çöküşümüzde, Osmanlı’yı param parça edilip coğrafyayı talan etmeye başladıklarında, “artık bu iş ebediyyen bitti” umutsuzluğu bütün İslam dünyasına yayıldığında, istilacılar kutsallarımızın ve onurumuzun üstünde tepinirken biz hep bileniyorduk, susuyorduk ama hep gizli gizli o zamanın yeniden döneceğini biliyorduk. Yüz yıldır o zamanı bekledik, yüz yıldır ellerimizdeki kelepçeleri çıkarmakla uğraştık, yüz yıldır bir gizli hazırlık yaptık.

İşte o an geldi. O an bugündür. O tarihin yeniden döndüğü zaman bu zamandır. Bu milletin gizli gizli hasret çektiği dönem bu dönemdir. Başımızı dik tutmayı, ayaklarımızı yere sağlam basmayı, bölgeye ve dünyaya bu topraklardan bakmayı yeniden keşfettiğimiz dönem bu dönemdir.

“Üçüncü Büyük Yükseliş” Lideri de, hedefi de nettir

Bağdat’ın acısını, Şam’ın çaresizliğini, Üsküp’ün hasretini, İstanbul’un gururunu, medeniyetimizin temelleri olan şehirlerimizin hafızasını yeniden keşfettiğimiz zaman bu zamandır.

Çünkü tarih dönmüştür, “Üçüncü Büyük Yükseliş” dönemine geçilmiştir. Vatan, coğrafya eksenli hafıza da, yürüyüş de, mücadele de başlamıştır. On beş yıldır engellemeye çalıştıkları, son beş yıldır amansız saldırılarla durdurmaya çalıştıkları o güç yükselişinin, 24 Haziran’dan sonra son safhasına geçilmiştir.

Bu büyük mücadelenin lideri de, kadrosu da, toplumsal desteği de, geçmiş ve gelecek hesapları da son derece nettir. Dışarıdan müdahale ve içeriden dirençle durdurulma imkanı artık kalmamıştır.

Biz böyle Selçuklu olduk, böyle Osmanlı olduk, geri dönüş olmayacak!

Bu yüzden, bundan sonra bireysel kavgaların, küçük hesapların, çıkar mücadelelerinin, küskünlüklerin, dargınlıkların hiçbir anlamı, değeri yoktur. Bu mücadeleye kim, ne kadar omuz verirse yükseliş tarihinin o kadar kahramanlarıdır. Kim bu yürüyüşü sabote etmeye girişirse, yeri tarihin karanlık yanlış sayfalarıdır, sonu utançtır, kaybolup gitmedir.

Kim olursanız olun, nerede olursanız olun, hangi yerde durursanız durun, büyük sözlere, büyük iddialara, büyük yürüyüşe sahip çıkın. Unutmayın, biz böyle Selçuklu olduk, böyle Osmanlı olduk, böyle kıtalar dolaştık, böyle büyük millet olduk

Yine öyle olacağız. Çünkü tarih de, kimlik de, sorumluluklarımız da kendi havzasına yerleşmiştir artık. Artık geri dönüş olmayacaktır, buna hazırlanın!

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Karagül Arşivi