Başkan zirveden zirveye, muhalefet zırvadan zırvaya…
Türkiye’yi; hızla yaklaşmakta olduğu uçurumdan kurtaracaklardı!
Parlamenter sisteme geri dönmek için oluşturdukları ittifak, 16 Nisan’daki “Hayır” blokunu harekete geçirerek ve Türkiye’yi,“nerede biteceği belli olmayan bu maceradan”(!) geri döndürecekti!
24 Haziran’da sonuç alamazlarsa bu ittifakı bozmayıp, “demokrasi mücadelesi”ni sürdüreceklerdi!
***
Aradan sadece bir ay geçti ama o kadar farklı bir iklimdeyiz ki, bu ifadeleri hatırlamakta bile zorlanıyoruz.
Türkiye’yi uçurumdan kurtaracak olan (!) muhalefetin haline bakar mısınız?..
“Himmete muhtaç dede, nerede kaldı gayrıya himmet ede” hesabı bir durumdalar...
En ateşli parlamenter sistemci olan ve Türkiye’yi AK Parti’den kurtarmak için kendini yırtan “Saadetlu Temel bey” seçimden hemen sonra kayboldu.
Peşinden İP de kopunca “parlamenter bloku” duman oldu.
Geriye kalan müzmin mağlup CHP’de ise klasik mağlubiyet travmaları dönemi başladı.
Ama bu sefer yenilgi büyük olunca kavgası da derin oldu.
Al CHP’yi, vur İP’e...
Muhalefet partileri günlerdir iç kavga ile meşgul.
Birinin tadil zirvesinde kriz patladı, genel başkanı İP’ten atladı ve ortadan kayboldu.
İP üstünde bir oyun dönüyor. Kimin hangi rolü üstlendiğini, 12 Ağustos günü “selamlama sahnesi”nde göreceğiz.
***
CHP’deki koltuk kavgası ise gün geçtikçe daha da çirkinleşiyor.
Tarafların, birbiri için sarf ettiği ifadeler insanı hayrete düşürüyor.
Günlerdir devam eden imza savaşında kendi delegelerini, “kişisel menfaatine göre tavır takınan, açık artırma ile satılan insanlar” haline düşürdüler.
O kadar çirkinleştiler ki, en ateşli yandaşları; “Bunlar ülkeyi yönetseydi halimiz ne olurdu? Meğer AKP bizi büyük bir beladan kurtarmış” diyorlar...
Sabahı şerifleriniz hayırlı olsun...
Ama buna da şükür. Ya bu gerçeği, o “bela” başınıza gelince anlasaydınız ne olacaktı?
Başkan koşuyor...
Öbür tarafta Sayın Erdoğan, daha başkanlık koltuğuna bile oturmadan dış temaslara başladı.
Brüksel’deki NATO Zirvesi’ne gitti ve “Batı Cephesi”ndeki bire bir temaslarla, ülkenin yüksek menfaatlerini korudu ve kolladı.
FETÖ-CHP şer cephesinin sufleleriyle “Erdoğan’ın bu sefer gideceğine” inanan Batılı liderler, daha büyük bir halk desteği ve geniş yetkilerle karşısına dikilen Başkan ile anlaşmaktan başka çareleri kalmadığını anladıkları için daha gerçekçi davranmaya başladılar.
Bu tutum değişikliğini Hollanda’da, Almanya’da, İngiltere ve Amerika’da gördük, daha da göreceğiz.
Şimdi ise Başkan Erdoğan, Güney Afrika’da toplanan “Doğu Cephesi”nde çaba sarf ediyor.
Hatta, sadece “BRICS çerçevesi”nde değil, Suriye’deki menfaatlerimiz başta olmak üzere, “millî mücadele” mesabesinde görüşmeler yapıyor.
Farkı, fark ettiniz mi?
Bu önemli dış temasların yanı sıra içeride ise, önceki yönetim sistemimizde yıllar boyunca yapamayacağımız reformlar bir ay gibi bir süreye sığdırıldı.
Mevcut olanın değerini takdir etmek çok zordur.
Onun için bu yapılanların önemini bu ortamda doğru değerlendirmek mümkün değil.
Bir an için parlamenter sistem denen hantal yapının yürürlükte olduğunu ve başımızda da Kılıçdaroğlu veya ötekilerden birinin bulunduğunu düşünün ve Türkiye’nin halini tahayyül edin:
“Allah muhafaza...”