Yusuf Kaplan

Yusuf Kaplan

Eğitimde devrim yapabilirsek tarihi biz yapmaya başlayabiliriz yeniden..

Eğitimde devrim yapabilirsek tarihi biz yapmaya başlayabiliriz yeniden..

Medeniyetlerin beşiği Asya, çekirdeği de bizim ve hinterlandımızın bulunduğu Doğu Akdeniz’le Hint Okyanusu arasındaki Maveraünnehir havzasıdır.

Bütün medeniyetlerin kaynağını oluşturan dinler, dinlerin yeşerttiği ve medeniyetlere dönüştürdüğü düşünce, bilim, sanat, siyaset ve ahlâk gelenekleri bu havzada neşvünemâ bulmuş, buradan dünyaya yayılmıştır.

MEDENİYETLERİN DE KÖKENİNDE DİN VARDIR

Çin, Hint, Sümer ve Mısır medeniyetlerinden “Amerika” kıtalarındaki Maya, İnka, Aztek medeniyetlerine, onlardan önceki Olmek ve Şaven medeniyetlerine ve tabiî (bütün bu insanlık tecrübelerinin büyük çoğunluğuyla temasa geçmeyi, onlardan vahyin ışığında beslenmeyi, onları beslemeyi, can çekişen medeniyetlere, kültürlere âb-ı hayat iksiri sunmayı, insanlığın birikimini kendisine malederek insanlığa yeniden armağan etmeyi başarabilmiş) İslâm medeniyetine kadar bütün medeniyetlerin ruhköklerinde din vardır.

Yaşayan en büyük tarihçi William McNeill de tıpkı diğer büyük tarihçiler gibi bu gerçeğin altını çizer, modernlikle birlikte başlayan pagan Batı uygarlığının, yegâne din-dışı medeniyet olduğuna dikkat çeker ve “kurucu köklerini pagan Grek uygarlığında bulan modern Batı uygarlığı, başka medeniyetleri ya dönüştürdü ya da yok etti; böylelikle insanlık tarihinin binlerce yıl süren akışını değiştirdi” der.

BATI UYGARLIĞI, MARJİNAL BİR TECRÜBEDİR

“Asya Çağı’na doğru” başlığıyla dün bu sütunda yayımlanan yazıma, “Asya Çağı ne?” “Asya’nın çağı mı olmuş tarihte?” gibi tuhaf tepkiler geldi.

Bu tepkilerin, elbette ki, ciddiye alınacak bir tarafı yok. Ama bu ülkede yaşadığımız medeniyet buhranının yol açtığı aşağılık kompleksi sadece aydınların değil kitlelerin zihninde de öylesine derin yaralar açmış durumda ki, insanlar, tarihin yalnızca Avrupalılar / Batılılar tarafından yapıldığına, Batılıların dışında insanlığın önünü açan medeniyetler olmadığına inanıyorlar, gerçekten!

İnsanlığın bugün sahip olduğu düşünce, bilim, sanat, ahlâk ve siyaset alanlarındaki kurucu kavramların ve kurumların aslında Çin, Hint, Sümer, Mısır ve İslâm medeniyeti gibi medeniyetlerin eseri olduğunu düşünemiyorlar bile.

Oysa bu medeniyetleri bir an silin tarihten, ortada medeniyet adına hiç bir şey kalmaz.

İnsanlığın medeniyet birikimini Batı’da bile yok sayacak, küçümseyecek bir zihin kalmadı artık. Ama celladına âşık garpzedelerin zihinsel acentalık yaparak hayatımızın her alanını tepeden şekillendirdikleri bu ülkede, “her şey Batı uygarlığı demek” ve “her şey Batı’dan ibaret”!

Sadece ödünç akılla, ödünç bir dünyada yaşadıklarını bile farkedemeyecek kadar sömürgeleşmiş, körleşmiş, felçleşmiş bu zihinlerle Türkiye nereye gidebilir ki, uçurumdan başka!

AVRUPA, BİR KITA DEĞİL, ASYA’NIN BİR YARIMADASIDIR!

Burada ikinci hayatî nokta da şu: Coğrafî olarak Avrupa, bir kıta bile değildir; bütün büyük tarihçilerin açıkça itiraf ettikleri gibi, Asya kıtasının uzantısı bir yarımadadır yalnızca.

Ama bizde “Avrupa / Batı” dünya demek, her şey demek!

Oysa insanlık tarihine bir bütün olarak bakıldığında, Batı uygarlığı, insanlık birikiminin ana omurgasından sapmadır; marjinal bir tecrübedir.

Dünya üzerinde hâkim olsa da, bu böyledir.

Ayrıca Batı uygarlığının dünya üzerinde güç kullanarak, sömürgeleştirerek, diğer medeniyetleri ve kültürleri tarihten silecek saldırganlık biçimleri geliştirerek hegemonya kurduğunu söylemek bile gerekmiyor.

MEDENİYETLERİN VARLIK NEDENİ, GÜCE SAHİP OLMAK DEĞİLDİR!

Ama meselenin püf noktası şurası: Medeniyetlerin amaçları güce sahip olmak değildir.

Gücü, dolayısıyla güç üreten araçları, amaçların önüne geçirerek, medeniyetlerin varlık nedeninin güce sahip olmak olduğu gibi son derece yanlış, hatta çarpık bir algı hükmünü icra ediyor bu ülkede hâlâ!

Medeniyetlerin varlık nedeni, hayatı, insanı, dünyayı daha derinlemesine anlayabilmek, dolayısıyla daha insanca, daha âdil, daha anlamlı bir hayat sunabilmektir müntesiplerine ve tabiî insanlığa.

ASYA, NASIL GELEBİLİR YENİDEN?

Görmekte zorlandığımız yakıcı gerçek şu: Batı uygarlığı felsefî olarak çöktü. O yüzden kaba güçle, saldırganlıkla ayakta durmaya çalışıyor.

Batı uygarlığının felsefî olarak çöküşü, bir asırdır, Nietzsche, Husserl ve Heidegger gibi düşünürlerce ayrıntılı olarak dile getirildi. Postmodern felsefe ise çöküş felsefesinden ibaret sadece.

Batı uygarlığı felsefî olarak çöktü ama kaba güç bakımından çok güçlü. Çöküşünün bir başka göstergesi de bu aslında.

Çin ve Rusya’nın bütün dünyada Asya Çağı’nın gelişi olarak tanımlanan atılımları, aslında bir medeniyet fikrine dayanmıyor; kapitalist kodlara dayanıyor.

Bu, Asya Çağı’nın gerçek anlamda gerçeğe dönüşmesi anlamına gelmez; ama Batı ekseninin, hegemonyasının kırılmasını sağlayabilir; ki, bu da az şey değildir.

Asya Çağı’nın gerçeğe dönüşmesi, İslâm dünyasının bir medeniyet atılımı gerçekleştirmesiyle mümkün olabilir. En az 50 yıl sürecek zorlu bir yolculuk sonrasında Türkiye’nin başını çekeceği bir medeniyet atılımının tohumlarının ekilmesinden sözediyorum.

Bu, Asya Çağı’nın yeniden İslâm Çağı’na dönüşmesi anlamına gelecektir en az bir asır sonrasında.

Böylesi bir medeniyet atılımını gerçekleştirecek tarihî derinliğe, medeniyet birikimine ve hâlâ bilkuvve de olsa dipdiri olan ruhköklerine, kök-paradigmalara ve kaynaklara sahip yegâne aktör Türkiye’dir. Biz henüz farkına bile varamasak da, Batılılar da, mazlum halklar da bu gerçeği görmeye başlamıştır.

ATILIMIN ANAHTARI: EĞİTİM

Bu medeniyet atılımını, ancak eğitimde devrim yapabilecek köklü adımlar atabilirsek gerçeğe dönüştürebiliriz.

Eğitimde devrimin yolu, önce bizim medeniyet dinamiklerimizle, iddialarımızla, rüyalarımızla yola çıkan öncü kuşaklar yetiştirmekten, sonra da elbette ki bu kuşakları, bütün medeniyetlere, bütün dünyalara açılabilecek bir özgüven ve tevazuyla donatmaktan geçer.

Bilim eğitimi kısa vadede çok önemli. Ama kuru bilim eğitimi, ikinci kez pozitivist ruhsuzluğa mahkûm eder bizi. Metafizik olmadan, yani bir Yaratıcı, Kâinât ve İnsan tasavvuruna, kısacası köklü bir medeniyet fikrine sahip olmadan verilecek fizik, dolasıyla kuru bilim eğitimi, kendi ayağımıza kurşun sıkmamızla sonuçlanır.

İçerdeki köklü sorunları hâl yoluna koyarak toplumu ortak hedeflere doğru seferber edebilir ve bütünleştirebilirsek, pergelin sâbit ayağını bizim medeniyet dinamiklerimize basan, hareketli ayağıyla bütün dünyalara açılan önümüzü açacak öncü kuşakları yetiştirmeye, böylelikle medeniyet atılımının yapı-taşlarını döşemeye başlamamız imkân dâhiline girebilir yeniden...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Kaplan Arşivi